Doğa değişimin ana unsudur! Değişim devam ettikçe, insan ve insan toplulukları da değişmektedir. Sadece doğada insanlar değişmez, insanları bir arada tutan kurallar da, değişime uğrar. Bu kurallar devlet dediğimiz kurumların oluşmasını sağlayan unsurla olup, birçok değişimden sonra meydana gelmiştir.
1950 yılından bu güne kadar köyden kente olan iç göç, şehir ve kasabada yığınlar oluşturmaya başladı. Yığın diyoruz çünkü göçle gelen bu insanların birbirini tanımaması, okuma yazma bilmemesi, dolayısıyla vasıfsız (bir meslek sahibi olmayan) insanlardan oluşuyordu.
Şehir ve kasabalarda ki bu yığılmalar, önceden olmayan, gereksinim duyulmayan hizmetlerin açığa çıkmasına neden oldu. Bu köyden kente göçle gelenlerin sosyal ilişkilerini de göz önüne alarak, bir arada tutmak, çağın gerekleri doğrultusunda onları meslek sahibi olmalarını, vasıflı ve üretime katılmalarını sağlamak gerekliliği ortaya çıktı. Olanaklar dâhilinde siyasal iktidarlar hem oy alabilmek, hem de bu yığınların rejime uygun birer insan olmalarını sağlamaktı. Bu nedenle, sistemin bekasını da göz önünde tutarak çeşitli projeler geliştirildi.
Günümüzde şehir olsun, kasaba olsun hem ticaretin, yani sistemin yürümesi hem de insanların eğleneceği, çeşitli sanatsal ve görsel ortamdan nefes alabileceği, yılın belli günlerin de fuar ve festivaller düzenlemektedir. Özellikle kasabalarda ki festivaller daha canlı, heyecanlı geçmektedir. Belediyenin katkılarıyla eğlence, sanat ve tiyatro gibi organizasyon sayesinde topluma ücretsiz hizmet vermektedir. Bu sayede alanda bulunan esnafın da yararına olan bir gelişmedir. Belediyeler destekledikleri yalnızca esnaflar değil, el sanatları gibi değişik birçok sanatsal ve sosyal yapılara da destekleyip, yer vererek, onları toplumla buluştururlar.
27 Ekim 2024 tarihinde Ortaca Kültür ve Sanat Festivalinde gezerken, Ortaca Halk Eğitim Merkezi'nin düzenlediği kurslara gidip, hediyelik eşya yapan ve sanat yapıtlarını sergileyen, yan yana tezgâh açmış üç insandan bahsedeceğim. Bileklik, kolye vb. birçok çeşidi tezgâhlarında bulunduran Türkan Bilgin, Ana Tuncalı ve Berkan Can Yurt'la tanışma şansına sahip oldum.
Bilirsiniz, bizim gibi insanlar böyle yerlere gittiklerinde gözlem yapmayı, konuşmayı, öğrenmeyi, farklılıkları (sanatsal) açığa çıkarıp, onlar hakkında öğrendiği bilgiler doğrultusunda örnek göstererek toplumla buluşturmayı çok severler.
Türkan BİLGİN: Ortaca'ya yerleşeli kısa bir süre olmasına ve yaşı ilerlemesine rağmen, Ortaca Halk Eğitim kursuna iki yıldır devam ederek, el emeği göz nuru eserler ortaya koymuş. Bilgin, iki çocuğunu da okutup, iş sahibi olmalarını sağladıktan sonra, evinde oturmayı değil de, bir şeyler öğrenmeyi seçmiş. Bu vesileyle öğrenmenin yaşının olmadığını da bize göstermiş oldu.
Ana TUNALI: İlginç bir isim, sorduğumda babasının Maksim Gorki'nin "ANA" kitabından etkilenerek kızına adını koymuş. Ana, doğumdan mı, hastalıktan mı, bilmiyorum, engelli, billur kalpli, iyilik meleği, sevgi dolu yüreğiyle genel toplum yapısından ayrılmaktadır. Ana Tuncalı'yı daha önceden de tanımaktan çok şanslıyım ve mutluyum. Babası Ali Tuncalı ruhu şad olsun, Ana'nın başına bir iş gelir diye genelde evden çıkmasına, yalnız bir yere gitmesine izin vermediği için toplumla bütünleşme, kendi kendine yetme şansından yoksun biriydi.
Ana, babası vefat ettikten sonra onu yalnız bırakmayan, hatta Ankara'dan Ortaca'ya göçen ablası Zübeyde ve eniştesi Adem Gürbüzdal'a çok şey borçlu diyebilirim. Özellikle eniştesi Adem, Ana'yı yürüyüş yapmaya teşvik ederek öz güven kazanması, tek başına hayatını idame ettirmesi için elinden geleni yaptı, yapmaktadır. Eniştesinin teşvikiyle birçok şeyi yerine getiren Ana, Halk Eğitim Kursuna da eniştesinin teşvik ve yardımıyla katılmış ve sanki yeniden doğmuş. Ana zaten çok zeki ve akılı bir kız olması da başarıya ulaşmasını sağlamış.
Burada Ana'nın ablası Zübeyde'yi de es geçmek istemiyorum. Ana'nın etrafında pervane gibi dönen Zübeyde; Ana üzülmesin diye bir istediğini iki etmeden yapan, fedakâr, cefakâr biri. Ana çok şanslı bir kız. Çünkü böyle billur kalpli iki kişiye sahip ve yanındalar!
Berkant Can YURT: Berkant, Ordu-Merkez Otomasyon (robot) Meslek Lisesini bitirmiş. Halk eğitime üç yıldır devam eden Berkant, el emeğini sergilerken gözleri ışıldıyordu. Berkant, Değişik bir insan, değişik olduğu kadar da hiperaktif biri olarak dikkatimi çekti. Berkant'ın toplumun belirlediği standart bir yapının dışında bir yapıya sahip. Kibar, nazik, bazen ısrarcı, konuşkan, neşeli biri! Müzik sesi geldiğinde kalkıp oynuyor, çevresine neşe saçıyor. Bazen tezgâhtan kalkıp gidiyor, uzun süre gelmiyor, ürünlerin kaybolmasından çekinmiyor, yanında ki Türkan Bilgin ve Ana'ya güveniyor zannederim.
Türkan, Ana ve Berkant, öğretmenleri Ayşegül BAŞTAN'dan söz etmeleri, onu çok sevdiklerini söylemeleri bir öğretmen için gurur verici bir olaydır. Diğerleri de söyledi ama Berkant, ısrarla, İsmail beyden de söz etti, Halk Eğitim'in müdürüymüş.
Olanak verildiğinde bu ülkenin insanlarının başaramayacağı hiçbir şey yoktur, yeter ki, önleri kesilmesin.
El sanatlarını başarıyla yapan bu üç kişiyi kutluyorum. Bu insanlara başta aileleri ve öğretmenleri olmak üzere tüm emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
"Toplumun düşmanı cehalet, cehaletin düşmanı öğretmendir."
Mustafa Kemal Atatürk
"Eğitim gerçeklerin öğretilmesi değildir. Düşünmek için aklın eğitilmesidir."
Albert Einstein
"Eğitimdir ki bir milleti; ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder."
Mustafa Kemal Atatürk
Saygılarımla.