Yine vefatının üstünden bir yıl daha geçti. Yani benim bir abimi, büyüğümü, daha da önemlisi iyi bir dostumu 11.01.2019 yılında vefatının, hakka yürüyüşünün yıl dönümü. Ne kadar yazsam, ne kadar daha yıl geçse acım azalmayacak, bilakis korlaşarak çoğalacaktır!
Yadiğar Sarı ile beni tanıştıran değerli öğretmenim Günür Karaağaç bana öyle bir ağabey, dost kazandırdı ki; kendisine teşekkür ederim. Günür Karaağaç belki de beni tanıştırırken böyle bir dostluğu öngörmemişti, kim öngörebilirdi ki?
Yadiğar Sarı öğretmenimle ilk tanıştığımızda asık suratlı, sert, otoriter, ilkokulda okuduğum yıllardaki gibi bir kişiyle karşılaştım sanki. İlk tanıştığımız yıllarda sorarsa cevap veriyorum, sormazsa onlar konuşuyor ben dinliyordum. Ayrıca öğretmenlik mesleğini çocukluğumdan bu güne kadar kutsal bir meslek saydığımdan saygı, sevgi gösteriyor, sohbetlerini ilgiyle dinliyor, bir öğrenci titizliyle bir şeyler öğrenmeye çalışıyordum. Yalnız daha çok Günür Karaağaç öğretmenim anlatıyor biz dinliyorduk. Günür Öğretmenim anlatmaya başlayınca dinlememek ne mümkündü. Hele de o meşakkatli yaşamından kesitleri mizahi bir dille anlatması ayrı bir güzellik katıyordu. Günür Karaağaç Öğretmenim Cumhuriyeti, Cumhuriyet Devrimlerini, Mustafa Kemal Atatürk'ü ve silah arkadaşlarını savunmasından dolayı sürgün edilmesini, gittikleri yerlerde yaşadığı zorluklarını anlatıyor, can kulağı ile dinleyip ne zor günler atlatmış diyordum.
Yadiğar Sarı Öğretmenimle ilk tanıştığımız yıllarda genelde Cumhuriyet Bayramları, Kütüphane Haftaları, Köy Enstitüsü kuruluş yıl dönümler, resmi günler vb. günlerde bir araya geliyorduk. Bu bir araya gelmelerimiz iletişimi artırdığından birbirimizi daha iyi tanımamıza olanak sağlıyordu. Yadiğar Öğretmenimde ayrı bir enerji, gizem vardı. Kimseyle fazla konuşmaz, düşüncesini çok fazla dışarı yansıtmaz, içine kapanık, sorulan bazı sorulara "Oraya girmeyelim" diyerek cevaplamaktan kaçar, ketum biriydi. Daha çok okuduğu okuldaki çocukluğundan, gençliğinden, öğretmenlik yıllarından, başmüfettişlik günlerinden anlatır, bizde dinlerdik. Ama tam anlamıyla bir Cumhuriyet çocuğuydu. Beni de bu vatanseverlik tarafı cezbediyordu.
Ben o yıllarda yerel gazetelerde köşe yazıları, şiir yazıyor, sanatsal etkinliklere katılıyor, daha çok da öğreniyordum diyebilirim. Bazı şiirlerimi, köşe yazılarlımı Yadiğar Öğretmenimle de paylaşıyordum. Paylaştığım yazılarımı, şiirlerimi eleştirir, fakat bu eleştiriler yıkıcı değil, bir öğretmen titizliğiyle yapıcı olurdu. "Bu kelime argoya girer, şu cümle hakaret içerir, bunun yerine şunları koymamız daha güzel olur zannederim" diyerek edebiyattan bihaber olan bana resmen öğretmenlik yapıyordu. Bunları bana anlatırken benim gücenip gücenmediğimi de dikkate alıyordu. Ben bir taraftan kitap okuyor, bir taraftan öğretmenlerimden öğrenmeye çalışıyorken, hiç bir şey bilmediğimin farkına varıyordum. Gerçi şimdi de öğrendikçe hiçbir şey bilmediğimin farkındayım!
Yadiğar Sarı öğretmenim emekli olmasına rağmen, nerede olursa olsun çocukların okumalarını teşvik eder, çocukların kitap ve kırtasiyelerini karşılar, ihtiyaç sahibi olan çocuklara burs verirdi. "Ben" derdi "Bu milletin parasıyla okudum, bu millete borçluyum, borcumu ödeme zamanı" diyerek vefa örneği gösterirdi. Ailesinin durumu iyi olmasına rağmen köylerinde okul olmadığı için saatlerce yağmur, çamur, kar demeden yürüyerek yakın köydeki okula gidermiş. Daha sonra Kayseri Pazarören Öğretmen Okulu'nu 1956-1962, Diyarbakır Eğitim Enstitüsü'nü 1963-1965'te, Bolu İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Yönetimi ve Denetimi bölümünü 1968 yılında bitirdiğini özgeçmişinde belirtmektedir. "Gençliğimde sporla yatar, sporla kalkardım. Bazen sporun yüzünden yemeği, içmeyi bile unuturdum" derdi.
Yadiğar Sarı Öğretmenimle yıllar geçtikçe dostluğumuz arttı ve gece gündüz demeden Ortaca'dan Dalaman'a gidiyor, zaman zaman kahvaltıyı beraber yapıyor, çalışmalarımızı gözden geçiriyorduk. Bu dostluğun sayesinde kendisine özel hayatı ile ilgili soru sorma cesareti buluyordum. O günlerde tek bildiğim eşinden ve çocuklarından ayrı yaşadığı, eşine boşanma davası açtığıydı. Konuşmalarımızda pek ayrıntıya girmez, ketum bir tavır takınırdı. Ama o sert, ciddi görünüşün altında yumuşak bir kişilik, yaralı bir yürek taşıyordu. Bu yarayı ben çok iyi biliyorum, bu yara dil yarasıydı! Yüreği parça parça olmuş kanıyordu, merhem kabul etmez cinsindendi! Derdini anlatamama çaresizliği, yalnızlığı seçmesi de bu yüzdendi. Çevresine neşeli gözükmeye çalışsa da kafesteki bülbül gibi "ille de vatanım" derken bile yüreği yangın yeriydi. Korlaşarak yanıyor, zaman zaman alevler içinde kalıyor, çıkış yolu bulamıyordu!
Dostları mı dediniz; birkaç dosttan başka kimse yoktu cenazesinde, ne yazık ki!
Bendeki acının tarifi yoktur, yüreğim anlattıkça kanar, anlattıkça derinleşir! Yaşamaya ve yaşatmaya çalışacağım, ömrüm yettiğince.
Saygılarımla.
Kemal Gürbüz
Şair, Yazar-Devlet Sanatçısı
26.12.2021
CAN DOSTA
Yine bir yıl daha geçti üstünden,
Yara derindedir, dil yarasıdır.
Korlaştı yüreği, kanı damlıyor,
Anlatılmaz sorma, dil yarasıdır.
İnsanı yaşatan sevgi ve saygı,
Yoksa yüreğinde oluşur kaygı.
Bundan sonra duymaz kulağın gayrı,
Bedeni çürüten, dil yarasıdır.
Timsah gözyaşları dökenler oldu,
Sağ iken dişini sökenler oldu.
Hani eski dostlar nerede kaldı,
Paramparça eden dil yarasıdır.
Can tenden ayrıldı, bağda gül oldun,
Arıyor gözlerim, nerede kaldın!
Arı oldun petek petek bal verdin!
Yüreği kanatan dil yarasıdır.
Sen ölmedin, seni yaşatır Gürbüz,
Doğru söyleyene delisin deriz!
Tohum gibi düştün, verirsin filiz,
Çiçek boyun büker, dil yarasıdır.
26.12.2021