YALNIZLIK
(CANIIIIIM)
Dünyamızın milyarlarca yıl önce var olduğunu bilim insanları tahminde bulunuyorlar, Son iki yüz yıl, hatta son 50-60 yıllarında yaşanan değişimi, dünya var oldu olalı gerçekleşmediğini düşünmektedirler. Değişimin doğada devam ettiği biliniyor ama bilim insanlarının da belirttiği gibi, hem kendisi değişen, hem de doğayı değiştiren tek canlının insan olması çok ilginç bir olay. Oysaki insanoğlunun, dünyanın yaşına göre birkaç yüz bin, bilemedin bir-iki milyon yıllık bir geçmişinin olduğu tahmin edilmektedir.
Son 50-60 yıllık değişimin öyle akıl almaz bir hıza sahipdir ki, şaşırmamak mümkün değil. Bu hızlı değişimi sağlayan insanın kendisi bile o hızla değişmemektedir. Eskiden olsaydı insanın üç-beş çağı (değişimi) aynı görmesinin, yaşamasının imkânı yoktu. Bir çağda binlerce kuşak geçecekte, bir değişimi ancak görecek, yaşayacaktı! Gelişmenin, teknolojinin son on yıllardaki ilerlemesi, birçok çağı bir arada yaşamamızı da sağlamış oldu.
Günümüz çağına bilgi çağı deniyor. Her çağ bir önceki çağdan kalan sorunların çoğunu çözerken, yeni sorunların da çıkmasına neden olmaktadır. Örnek verecek olursak; feodal sistemde geniş aile (büyük aile) yapısında anne-baba, büyük anne- büyük baba, torunlar hep bir arada yaşarken, kapitalist sistemde, çekirdek aile (anne-baba, çocuklardan oluşan, hatta tek yaşayan, bir çocuğuyla yaşayan aileler mevcuttur.) kurumuna dönüştü. Önceden bakım sorunu olmayan büyük anne-büyük baba sorunu yeni bir ortaya çıkmış oldu.
Çağımızın en büyük sorunlarından biri yaşlı insanların bazen eşiyle, bazen tek başına kalması, yaşam idamesini yerine getirmede zorlanması ayrı bir sorun, yalnızlıkları ayrı bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Şimdi itirazlar yükselecektir, haklı olarak; bakım evleri, yaşlı yurtları bu problemi çözdü diyecekler. Doğrudur, büyük ölçüde devlet, ya da vatandaş gücü ölçüsünde çözebiliyor. "Bülbülü altın kafese koymuşlar illa vatanım demiş. Kafesten bırakmışlar gitmiş bir çalının tepesine konmuş" diye anlatırlardı! Ancak ülkemiz gibi gelişmemiş ve azgelişmiş ülkelerdeki yaşam, geleneğe, göreneğe bağlılığı, değişime ayak uyduramaması nedeniyle sorun çözülemiyor. Büyük ailede yaşamış olan bu insanlar, tek başlarına köyde vb. yerde yaşamayı bırakmak istemiyorlar. Bu durum o insanların birçok hastalığın yanında, psikolojik sorunların da oluşmasına neden oluyor. Bu sorunu gerçek bir diyalogla aktarmaya çalışacağım.
Komşusu: Noğrüyon odunların arasında?
Yaşlı Amca: (odunların arasından çıkmaya çalışıyordu) Garı getti
Komşusu: Nereye?
Yaşlı Amca: Köye gitti, beni bırakıp gitti.
Komşusu: Bıraktı mı?
Yaşlı Amca: Beni bıraktı, yalnız kaldım.
Garı getti, terk etti beni (derken bile ağlamaklı bir duruma büründü, üzgündü). Zor yürüyordu, beli bükülmüş, benzi sararmış, adeta suratından kan çekilmiş, gözlerini feri gitmiş mutsuzca, "Bilmiyorum nere gittiğini." )
Komşusu: Gel bakayım, Angaraya mı getti?
Yaşlı Adam; Nereye gettiğini bilmiyorum
Komşusu: Allah Allah nereye bırakıp gidecek seni?
Yaşlı Adam: Garı getti (Yaşlı Adam farkında değil, eşinin onu terk etmediğinden).
Eşi: Ne diyon deli soyha, deli soyha
Yaşlı Adam: (Şaşırır) Anaaaaaga, vay gurban olurum ben sana
Eşi: nereye gideceğim, sana et aldım et,
Yaşlı Adam: Teşakkur ederim, sağ ol, canııııım, Allah razı olsun
Eşi: (Etten bahsediyor) Bana bah, daha var orda
Yaşlı Adam: Gel canıııımgel, nasıl çağırman peşingden. Bah gız sabahınan mıydı, akşamınan mıydı cıktı. (Bu arada evden tekrar evin dışa doğru yürüyor, hem de konuşmasına devam ediyor) Allah Allah, avrat seni bana bağışlasın gel hele gel, şaşırttıydım!
(Kıymet TÜRKMEN, Facebook paylaşımı)
Ekonomik olarak fazla bir probleminin olmadığını zannettiğim bu insanların yaşlılık ve yalnızlıkla ilgili sorunu olduğu apaçık ortada.
Anadolu insanının yüzlerce yıl maruz kaldığı yalnızlık, ilgisizlik yetmiyormuş gibi. Kimsesizlerin kimsesi olan Cumhuriyet tarihinde de yalnız kalması kaderi midir, ben bilmiyorum. Çünkü iktidara sorarsanız yüz yıldır hiçbir şey yokmuş da, kendileri gelince olmuşmuş(!) Şimdi bu iktidara bir şey sorarsanız, alacağınız cevap biri öğünmek, biri de fıtrat, kader gibi olumsuz sözler olacaktır.
Bu insanların problemi çağın getirdiği bir problemdir. Devletin, devlet kurumlarının bu gibi sorunları çözmesi gerekirken, bakım evlerine, yaşlı yurtlarına müracaatların yapanların yıllarca sıra beklediği, birçoğu sıra beklerken vefat ettiği bir durum ortadadır. İyi niyetle çalışanların çabası sorunların bir kısmını giderse de çoğunluğun mağduriyeti gözlerden kaçmıyor.
Yaşlı amcanın o içten, yürekten gelen "canıııııım", "Allah seni bana bağışlasın" demesi insanın yüreğini acıtıyor. O içten duygunun ölçülmesi mümkün değildir. İnsanın doğaya bile kafa tutan, değiştiren biri olmasına rağmen, yalnızlığına bir çare bulamamsı ayrıca sorgulanması gereken bir sosyal konudur.
Evet, bu konuda en hassas biri olan Mustafa Kemal Atatürk ne demiş: "Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu; o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Geçmişte çok güçlüyken, tüm gücüyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin, geleceğe güvenle bakmaya hakkı yoktur."
Mustafa kemal ATATÜRK
Saygılarımla.
Kemal Gürbüz
Şair, Yazar-Devlet Sanatçısı
22.12.2024