YİNE YEMEN TÜRKÜSÜ SÖYLENİYOR!
Yine düştüm, kavruldum, acılar içindeyim! Bu ülkede hiç mi bitmeyecek Yemen türkülerinin söylenmesi? Bu topraklarda akan kan, acı, hüzün, gözyaşı hiç mi dinmeyecek?
Dün Yemen, bu gün Doğu, El Bab, Afrin v.b. topraklarda ne çok kan akmakta, gencecik fidanlar toprağa düşmekte. Düğün, bayramla gönderdiğimiz çocuklarımızı ağıtlarla, Yemen türküleriyle karşılıyoruz. Yanan yürekleri, dinmeyen acıları nasıl hafifleteceğiz! Bu acıları kimler yaşatmakta, bizlere? Biliyor muyuz, soruyor muyuz, sorguluyor muyuz? Tabi ki hayır!
“ Mızıka çalınır düğün mü sandın,
Al yeşil bayrağı gelin mi sandın,
Yemene gideni gelir mi sandın,
Dön gel ağam döngel dayanamiram,
Uyku gaflet bastı uyanamiram.”
Davul zurna ile yolcu ettiğimiz kınalı kuzularımızın, al bayrakla gelmelerine dayanamıyorum! Bu acılar nasıl diner bilmiyorum.
Bu dünyada olan savaşların sorumluluğunu üstlenecek bir adam, bir kurum, bir devlet bulamazsınız! Sorsanız; hepsi savaş karşıtı olur çıkar. Oysaki hepsi de savaşı meşru kılmak için vatan savunmasını, barışı, demokrasiyi, insan haklarını yaymak, savunmak için yapıldığını söylerler. Hiçbir sorumlu çıkıp, “Biz egemenlerin, yani emperyalistlerin, sömürgecilerin çıkarları için savaşı destekliyoruz.” Demezler. Savaşı çıkarmak için ister din adına, ister mezhepler adına, isterse vatan-millet adına, ne adına olursa olsun; savaş bir cinayettir! Sömürgecilerin ekmeğine yağ sürmektir. Mustafa Kemal Atatürk, “ Ancak, ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir.” diye boşa dememiştir.
Hele hele insan haklarını, insanları katlederek savunmak çarpıklıktır. Bu çarpılığı görmemezlikten gelemeyiz!
“ Kara çadır çukurdadır,
Karavanı bakırdandır,
Zenginimiz bedel öder,
Askerimiz fakirdendir.”
Evet, ne acıdır ki; cephelerde ölenler hep fakir çocuklarıdır. Günümüzde yine zengin çocukları bedel ödeyerek askere gitmemektedir! Yine ölen fakirdendir! Cephelerde ölenlerin öldükleri yetmezmiş gibi, birçoğunun ödenmeyen borçları nedeniyle; evinin elektriği, suyu kesilir, icraya verilir, evleri başlarına yıkılır. Bu da yetmezmiş gibi şehit ailelerine bağlanan aylıklar da dahi ayrımcılık yapılır.
Bugün birçok şarlatan, “Beni de askere alın.” diye askerlik şubelerine başvurmaktadırlar. Kefenli mücahitler kefenleri ile gitmek istemektedirler. Bu şarlatanlık, gösteriden başka bir şey değildir. Herkes ucuz kahramanlık peşindedir!
Fakir sormaz, “Ben neden Suriye’de savaşıyorum.” diye. Emir böyle geldi, vatan savunması der, boyun büker gider. Kimi, “ Din elden gidiyor.” diye atar kendini sokağa, kimi vatan-millet-Sakarya diye kışkırtır. Din niye elden gitsin, vatan niye elden gitsin diye sormaz, sorgulamaz. Bu söylemleri yayanlar kimlerdir, kimlere hizmet etmektedir, ne bilir, nede sorar! Çünkü O, sadece emirlere uyarak cepheye gider. Kime hizmet ettiğini bilmez.
Suriye’de Amerika, İsrail ve Rusya kendi çıkarları için çatışmaktadırlar. Bu ülkeler dışında diğer bütün ülkelerin çatışması bu emperyalist ülkelere hizmet etmektedir. Çünkü Amerika, bize ihanet etmesine rağmen ne İncirlik Üssü, ne de Malatya Kürecik Üssü kapatılmamıştır. Hatta İncirlik Üssünden Kalkan uçakların bizi vurduğu iddiaları ayyuka çıkmıştır. Malatya Kürecik Üssünün de İsrail’i koruduğunu sağır sultan dahi biliyor. Bu üslerin niye kapatılmadığını sorduğunuz zaman, “Sizin aklınız yetmez, bir şeyler biliyoruz elbette, onun için üsleri kapatmıyoruz.” Diyebilirler. Ama ne bir bakanın, ne bir paşanın, ne de ekonomik gücü yerinde olan ailelerin çocukları cephelerde ölmez. Ölen yine gariban halk çocuklarıdır.
Al bayrak sarılı geliyor yiğit,
Yine vatan diye toprağa düştü.
Tabutu başında verilir öğüt,
Çınar ağacından bir yaprak uçtu!
Ateşin düştüğü yerler yanıyor,
Yavrusun yitiren ana ağlıyor,
Egemen oturmuş keyif çatıyor,
Çınar ağacında bir yara açtı!
Nasıl dayanacak bunca acıya,
Nasıl dayanacak bunca sancıya,
Nasıl dayanacak, güle goncaya,
Yüreğe kazınan bir yara açtı!
Gürbüz’üm ölenler yine fakirden,
Mezarının yeri belli, çukurdan,
Uzakta savaşır, ayrı yurdundan,
Ananın feryadı arşa ulaştı!
Ne kadar yanarsam yanayım, bir ananın yürek yangısını hiç kimse duymaz! “Ali’m ben sana doyamadım, ben Ali’nin anasıyım, ateş düştü yanasıyım!” diye ağıt yakan anayı kim, neyle teselli edebilir ki! Ali’ler, Ahmet’ler, Mehmet’ler, Ömer’ler, Osman’lar, Bekir’ler Hasan’lar v.b. yüzlercesinin, binlercesinin analarının acılarına nasıl ortak olabiliriz! Biliyorum ki, ya da tahmin ediyorum diyelim; bir ana evlat acısıyla yanar kül olur, ömür bitirir. Acısı toprağa düştüğünde son bulur.
Kurtuluş Savaşında ölenleri bu gün kimse anımsamıyor, anmıyor! Yüz yıl önce söylenen Yemen Türküsü, ölenleri anmak, anımsamak için değil, eğlence sofralarında meze olarak söyleniyor. Bu yurdu bize armağan eden atalarımıza minnet duyacağımıza aşağılıyor, hakaret ediyoruz! Tek adam olan, halkına zulüm yapan, özgürlük düşmanı, topraklarımızı düşmana terk eden Abdülhamit bugün kahramanlaştırılmaya çalışılıyor. Yârin bu şehitlerimizin acıları yıllar, aylar, hatta günler sonra unutulur, şaşmayın!
Barışı savunmak en büyük erdemdir. Ömrü savaşlarda geçen yüce insan Mustafa Kemal Atatürk, “Barış ulusları refah ve saadete eriştiren en iyi yoldur.” diyerek barışın önemini ve “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözüyle barışı pekiştirmiştir.
Ne acıdır, barışı değil savaş çığırtkanlığı yapanlar yüceltilmektedir, onore edilmektedir. Siz yine de özgür bir dünyada barış içinde yaşayın.
Saygılarımla.
Kemal Gürbüz
Şair-Yazar, devlet sanatçısı
12.02.2018