DENİZ KIZI


 

Dalları birbirine kenetlenmiş, ağaçlarla dolu yeşil bahçeye güneş ışıkları güçlükle ulaşıyordu. Bahçenin en görkemli ağacı koca çınar ise hemen dikkati çekiyordu. Gölgesine kurulu salıncağında hiç durmadan sallanan yaşlı kadının sırdaşıydı koca çınar.

Ara sıra konuşur, dertleşirdi onunla. Geçmişle gelecek arasında düşünceleri de gider gelirdi salıncakla birlikte. Bazen sitemkar, bazen mutlu bakardı koca çınarına.

Yaşlı kadın o gün biraz daha mutlu gibiydi.Portakal çiçeklerinin kokusu onu mest etmişti adeta. Salkım söğütlerin hafif hışırtılı esişi ona ninni gibi gelmişti. Hayallerle rüyalar birbirine karışmıştı. Sonsuz maviliğiyle uzanan denizi kucaklamak için yerinden kalkmak istedi.

Birden ayaklarının çıplak olduğunu fark etti. Uçsuz bucaksız kumsaldaydı. Çıplak ayaklarının yandığını hissetti. Adımlarını hızlandırdı. Kendini mavi sulara attı. Gönlü de deniz mavisi kadar berraktı. Ara sıra denizden çıkıyor, kızgın kumda yürümesini sürdürüyordu.

Uzakta, çok uzakta çiçekli pembe entarisi savrulan küçük kızı gördü. Bal sarısı saçları, savruldukça parlıyordu. Yaklaşınca deniz mavisi gözlerini fark etti. Kaşları, kirpikleri ancak güneş yüzünü aydınlatınca fark ediliyordu. Kum tepeleri, kum havuzları yapıyordu durmadan.

 Onları ince duvarlarla çevirmeyi de ihmal etmiyordu. Küçük kovasıyla denizden su getirip kum havuzlarını dolduruyordu. Kumlar suları emdikçe yeniden kovasıyla su taşıyordu.

 Bıkmadan usanmadan su taşımaya devam ediyordu. Bal sarısı saçları bazen gözlerini örtüyor, deniz sularıyla ellerini ıslatıp, saçlarını tarar gibi yapıyordu. Güneş batmak üzereydi.

Kimin umurunda? Gökyüzünün parlak kızıllığı kumsalı son kez aydınlatıp veda eder gibi ayrıldı. Artık gitme zamanı diyordu yaşlı kadın. Küçük kıza seslendi. "Hava kararıyor. Evine gitmiyor musun?"  Küçük kız duymamıştı. Tekrar seslendi.

"Hey! Sana söylüyorum küçük hanım, geç oldu, ailen merak eder. Evine dön artık!" Kafasını kaldırdı, yaşlı kadının yüzüne gururla baktı. "Ben deniz kızıyım. Yıldızlarla beraber evime gece dönerim. Ay dedemi bekliyorum, o gelecek biraz sonra." dedi.

Yaşlı kadın şaşırmıştı. Doğru muydu bütün bu söyledikleri? Denizkızı gerçekten var mıydı? Yok canım, denizkızı diye bir şey yok dedi kendi kendine. Aydede'yle birlikte yıldızlar birer birer görünmeye başladı gökyüzünde.

Artık yaşlı kadının da evine gitmeye niyeti yoktu. Denizkızı ne yaparsa o da onu yapıyordu. Kumsalın az ilerisindeki kayalıklara doğru koştu denizkızı. Yaşlı kadın da koştu.

"İşte geliyorlar!" diye fısıldadı kulağına yaşlı kadının. Kim geliyordu?  Ne geliyordu?  İyice meraklandı. Yumurtadan yeni çıkmış yüzlerce kaplumbağa yavrusu ay ışığında paytak paytak yürüyordu denize doğru.

Denizkızı mini mini elleriyle hızlandırıyordu onların yürüyüşlerini. Yumurta kabuklarının altında kalanları kurtarıyor, onları ellerine alıp denize bırakıyor ve geri dönüyordu.

Ürkmüştü yaşlı kadın. Dili tutulmuş gibiydi. O da alabilir miydi acaba? "Yok, ben yapamam." dedi içinden. Hayretle uzun süre izledi onları. Telaşlıydı denizkızı. Yorulmak nedir bilmeden minik yavruları denize taşıyordu. Denize koşan her yavru neşeyle çırpıyordu kollarını.

Mavi gözlerinin ışıltısını fark etti yaşlı kadın. "Hiç bu kadar mutlu bir yüz görmemiştim." dedi.

Denizkızı görevini tamamlayınca derin bir nefes aldı.

"Peki niçin kendilerinin gitmesini beklemiyorsun?" diye sordu yaşlı kadın.

"Güneş doğmadan denize kavuşmaları gerek. Yoksa kızgın kumda yürüyemiyor, ölüyorlar. Ölünce de karıncalar üşüşüyor başlarına. "

Her şey net ve açıktı. Anlaşılırdı. Yaşlı kadın da hiç olmadığı kadar mutluydu artık. Torununun sesiyle uyandı salıncağında. "Babaanne, bak kuş ölmüş, karıncalar onu yiyorlar." dedi.

Bir kuş yumurtası düşmüştü koca çınardan. Henüz uçmaya hazır olmayan bir yavru yumurta kabuklarının arasında cansız yatıyordu. Karıncalar içinse bayram vardı.

"Ya! Öyle mi yavrum?" dedi yaşlı kadın. İçinin sızladığını hissetti. Denizkızı geldi gözünün önüne. Torununa döndü. "Tomurcuklar büyümeli, kuşlar özgürce uçmalı, yavrular yaşamalı, caretta carettalar ölmemeli." dedi yavaşça.

Torunu; "Babaanne neler mırıldanıyorsun öyle?" diye sordu.

"Üzülme bir tanem, koca çınardan kuş yumurtalarının düşmemesi için elimizden geleni yapacağız birlikte. Söz veriyorum sana. Sen de bana söz veriyor musun?" dedi torununa.

"Tamam, oldu!" der gibi başını salladı küçük kız. Gözleri karıncalara yem olmuş yavru kuşa çakılıydı.

 

*

      Münevver Ongun

YAZARIN DİĞER YAZILARI