VAROLUŞUN İKİ YÜZÜ


"Hayat, kaçan bir düşün gölgesinden başka nedir ki?"

                    Umberto Eco

 

Eco, hayatı doğrudan bir rüya olarak tanımlamak yerine, bir rüyanın gölgesi olarak tanımlamış. Hayatı rüyanın gölgesi olarak görmekle; hayatı somut olarak algılamak yerine kalıcılığı olmayan ışığa göre yer değiştiren, bazen de görünmez olan gölgeye benzetmiştir. Başarılarımız veya başarısızlıklarımız bir anlık deneyimler   hayatımızda varken zaman geçtikçe, yolun sonuna yaklaştıkça çabucak unuttuğumuz bir rüyadan uyanır gibi  silikleşir. Hatta rüyanın gölgesi gibi kalıverir ne yazık ki. O gölge ömrümüzde algıladığımız  ışık oyunlarıyla yer değiştirir zamanla. Ama o anları yaşama şansımız yoktur artık. Hayat gölge oyunundan öteye geçemez. Coşkuyla akan nehir kenarında gördüğümüz suya benzer. Aynı suda iki defa yıkanma şansımızın olmadığı gibi. Bir filmin içinde düşünelim kendimizi. Aynı karelerde oynadığımız kahramanlarla, aynı yerde, aynı zamanda,yeniden aynı duygularla oynama şansını yakalayabilir miyiz? "Hayır!" dediğinizi duyar gibiyim. Evet, ben de sizin gibi düşünüyorum. Kaybettiklerimiz ve geride kalan silik anılar  yer değiştirir bir rüyanın gölgesi gibi.

  Umberto Eco'ya hak vermemek elde değil. Hayata  bu açıdan bakarsak  her şey boşmuş, anlamsızmış gibi gelir bize. Peki  böyle algılamamak için çözüm ne? Tam bu noktada Nazım Hikmet'in şu dizeleri geliyor aklıma.

 

"Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı

Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin

Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil

Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için

Yaşamak yanı ağır bastığından."

 

 Önce, hayatın kaçan bir rüyanın gölgesi kadar narin ve geçici olduğunu kabul ederiz. Bu kabulleniş bizi hızlandırmalı, ertelememeyi öğretmeli. İşte tam bu noktada Nazım Hikmet  yaşamın anlamını hatırlatıyor bize. Madem ki hayat bir gölgeden ibaret  o zaman her an o gölgeye yüklediğimiz ciddiyet, tutku ve eylemle değer kazanır. Çözüm, "ölüme inanmamak" değil, "yaşamak yanının ağır basması"dır. Yani, rüyadan uyanacağımızı bilsek de rüyadayken olanca gücümüzle koşmaya, sevmeye ve yaratmaya devam etme iradesidir.

Dolayısıyla, hayat bir rüyanın gölgesiyse bile, o gölge oyununun başrolünü oynamayı ciddiye almak ve o gölgeyi kendi ışığımızla renklendirmek, boşluk hissine karşı verilebilecek en büyük cevaptır.

     Münevver Ongun

YAZARIN DİĞER YAZILARI