FERYADIMI DUYMADILAR FERYADINI DUYMADILAR


Aylardan mayıs. Ama hava oldukça sıcak. Ben Ege'yle arka koltukta, dedemiz orman yolunu tercih ettiğine pişman, dar ve bozuk yolda bazen taşlarla bazen virajlarla savaşıyor sinirli sinirli. Ege pür dikkat etrafa bakıyor. Sağımız ve solumuz orman, yok yok yanlış bilgi vermeyeyim, daha önce ormandı. İçimde hüzün, kalbimde sıkışma, yol dar geriye dönmemiz zor.

"Ölü ağaçlar mezarlığından mı geçiyoruz ananne?"

"İşte  hapı yuttuğumuzun resmidir şimdi."  dedim içimden.

"Neden yavrum?"

"Baksana hiç yeşil yaprakları yok ağaçların." dedi.

İşte o anda ben bittim. Nasıl cevap verilir bu soruya? Kafamda binlerce düşünce ....Susmak, susmak istiyorum. "Egeciğim,ciğerlerimiz yandı geçen yaz." diyeceğim, diyemiyorum.

"Onları kurtaramadık yavrum. Binlerce hektar ormanımız yandı, bitti, kül oldu.

Kurtaramadık!" nasıl denir beş yaşındaki çocuğa?

     Ege'm sen onları yeşil renginden tanıyorsun diye başlıyorum ama bir şarkıyla devam ediyorum havayı dağıtmak için.

                            "Tohumlar fidana

                               Fidanlar ağaca

                               Ağaçlar ormana

                                Dönmeli yurdumda "

 

Şarkıyı söylerken Ege uyuyup kalıyor. "Oh!" diyeceğim, diyemiyorum. Ormandan bir ses yükseliyor kulaklarımı sağır edercesine

"Feryadımızı duymadılar!"

"Ben KIZILÇAM, feryadımı duymadılar!Feryadımızı duymadılar. Boyum bulutlara değecek kadar uzundu. Güneşin doğuşunu batışını izlerdim her gün. Yaz kış yeşil rengimle  var oldum.Meyvelerimdeki tohumlarımla çoğalabilirdim.Bir kıvılcım düşmeseydi yüreğime. Kozalaklarım uzaklara çok uzaklara fırladı bir alev topuna dönüşerek. Dünyanın kuruluşundan beri var olmaya çalışanlardandım. En büyük hayranlığım bizi var etmeye çalışanlara !

    "Ben Meşe. Çocuklarına anlat bunları ey insanoğlu! Köklerim derinlerde, şu geçtiğin yolun kenarında koca gövdemle yaşayıp gidiyordum. Benim de feryadımı duymadılar. Yapraklarımın hışırtısıyla uyandırırdım sevdiklerimi. Önce sincaplar koşar gelir,  kestaneye benzeyen meyvelerimi yemek için birbirleriyle yarışırlardı adeta. Daldan dala atlarlardı. Onların sevinçlerine ortak olmamak mümkün mü? Adeta bayram sevinci yaşarlardı. "Hepinize yeter meyvelerim." diye seslenirdim bazen. Yalnızlığımı onlarla paylaşmak dünyanın en büyük mutluluğu olsa gerek." diye düşünürdüm. Kuşlar da çok severdi beni.Aşklarını benim dallarımda ilan ederlerdi çoğu zaman. Onların aşk şarkıları beni canlı tutardı her daim. Hele dağlardan akan suların sesine karışınca cıvıltıları, ılık rüzgârlarla titreyen yapraklarım da eşlik ederdi bu muhteşem senfoniye. Gölgemde dinlenen insanları serinliğimle kucaklardım, huzur içinde dönerlerdi evlerine.

     Ben gürgen, ben kavak, ben sığla,ben çınar, ben ıhlamur, ben kestane, ben ladin, ben ardıç, ben akçaağaç, ben göknar, ben fıstıkçamı, ben, ben...

"Biz ormandık, toprağımızın altında ve üstünde binlerce canlı bizimle birlikte el eleydi.

Ey insanoğlu! Torunların  ölü ağaçlar mezarlığından geçmesin, sadece anılarında yaşatmasınlar bizi. Gölgemizde dinlensin, eğlensinler. Hep yeşil rengimiz kalsın akıllarında. Resimlerinde de hep yeşil kalalım!"

MünevverOngun (SON GÜL-Sizden Bizden Hikayeler)

YAZARIN DİĞER YAZILARI