Değerli okuyucular, Silifke' de sabah oteldeki kahvaltıdan sonra bir baharatçıya uğrayıp özellikle CEZERİYE ve birkaç çeşit baharat almadan ayrılmıyoruz. Batıya doğru yol alırken yol üzerindeki büyük bir levhada "SİZ DAHA GİLİNDİRE MAĞARASINI GÖRMEDİNİZ Mİ?" levhası, merakımızı iyice kamçılıyor. Yol üzerindeki levhaları takip ederek sağımızda yemyeşil ormanlarla kaplı Toros Dağlarının eteklerini, solumuzda masmavi/turkuaz Akdeniz'in sularını bırakarak hızla batıya doğru yol alıyoruz. Bir sırtı aşıp Aydıncık ilçesine yaklaştığımızda beklenen levha karşımıza çıkıyor: "GİLİNDİRE MAĞARASI". Yol üzerindeki küçük bir dönemeçten sola; yolun karşısına geçerek küçük tepeler üzerindeki asfalt yolda slalomlar yaparak üç km. kadar gidip mağaranın GİRİŞİ önündeki yapılara ulaşıyoruz. Müze kartımızı ve kimliğimizi veznedeki görevliye uzattığımızda 'burada MÜZE KARTI' nın geçmediğini ve ücretli olduğunu' söylüyor görevli. 65 yaşın da önemi olmadığını anlıyor ve 19'ar lira ödeyip döşeme yoldan biraz ilerideki uçuruma doğru ilerliyoruz. Yollar ve merdivenler yapılmış, aşağılarda pırıl pırıl bu sabah güneşinde yanan Akdeniz sularını seyrederek Mağaranın giriş kapısına doğru ilerliyoruz. Her yerde olduğu gibi yine bu özel yerle ilgili bilgi levhası bizi karşılıyor. Şöyle:
"GİLİNDİRE MAĞARASI: Aydıncık ilçesinin 7,5 km. güneydoğusunda, Sarıcak burnu ile Kurtini Deresi arasında yer alıyor. Giriş ağzı denize bakan mağaraya denizden ve karadan ulaşılabiliyor. Toplam 450 metre uzunluğu olan Gilindire Mağarası, yatay olarak gelişmiş bir mağaradır. Akdeniz'in güzel koylarından birinin hemen kenarında bulunan GİLİNDİRE mağarasının içi, her türden damlataşı oluşumları ile kaplıdır. Dev boyutlara ulaşan ve görünümleri son derece güzel olan bu damlataşları ana galeriyi çok sayıda salon ve odaya ayırmışlar. Bunun yanında mağaranın sonunda bulunan büyük göl ve bu gölün kenarında yer alan ve adacıklar oluşturan sarkıt, dikit, sütun, duvar, perde damlataşları ve mağara iğneleri mağarayı büyüleyici bir ortama dönüştürmüşlerdir. Ana galerinin bazı bölümlerinde yer yer yarasalar yaşamaktadır. Ayrıca denizden de ulaşılabilen mağaranın çevresindeki koylar, Akdeniz Fokunun yaşam alanını oluşturmaktadır. Gerek bu canlılar, gerekse doğanın güzelliği, mağaranın önemini ve cazibesini iyice artırmaktadır. Mağarada bulunan sarkıt, dikit gibi oluşumlar, tarih boyunca ve su altında kaldığından atmosferik değişimlerden etkilenmeden günümüze kadar ulaşabilmiştir.
Su altında kalan oluşumların küresel iklim değişikliği öncesinde oluştuğu, bünyelerinde önceki buzul çağına ilişkin bütün hidrolojik ve atmosferik verileri saklı tuttuğu anlaşılmıştır. Gilindire Mağarası, bu özellikleriyle yaşanmış son iklim değişikliğine ilişkin Doğu Akdeniz'de bulunan tek kayıt noktasıdır. Bu özellikleri nedeniyle Mağara, turizm açısından da değerlendirilebilir olması nedeniyle yerbilimciler tarafından eşsiz olarak kabul edilir ve bir laboratuvar niteliğindedir. 2013 yılında Milli Parklar Kanunu kapsamında "GİLİNDİRE MAĞARASI TABİAT ANITI" adıyla tescil edilmiştir. Bu mağaranın bir diğer özelliği de antik dönemden beri biliniyor olması. Mağarada bulunan tatlı sudan faydalanmak isteyen ve bulunduğu yerdeki küçük limana demirleyen gemilerden kaldığı düşünülen GEÇ NEOLİTİKİ DÖNEM' e ait seramik buluntuları mağaranın eski dönemlerde kullanıldığını gösteriyor. Gilindire Mağarası, iki kirpi avcısı tarafından (Cafer KUTLAY ve Kutlay GÜLYAVUZ) 1999' da bulunmuştur."
Sağlık sorunları olan yaşlıların bu mağaraya girmesinin sakıncalı olduğu levhasını da geçtikten sonra kenardaki korkuluklara tutunarak büyük bir merakla camlı demir kapıdan mağaraya duhul eyliyoruz. İki yanı korkuluklu merdivenler, yer yer sağda/solda fotoğrafçı teraslarıyla donatılmış olarak aşağılara doğru iniyor. Artık bir başka âlemdesiniz, sarkıtlar, dikitler, duvarlar, perdeler ayrı ayrı ışıklarla renklendirilmiş ve sizi bir başka âleme doğru alıp götürüyor. Bir yandan ben bir yandan hanım öyle bir deryaya dalmışız ki, kendimizden geçmiş, yerin derinliklerinde kaybolmuşuz. Hangi görüntüyü öne alsam, hangisini geçsem?... İyi ki, şu dijital makineler var. Şakır şakır görüntüleri karanlık odalarımıza istif ediyoruz. Bazı bölümler loş kalsa da içeride fotoğraf için yeterince ışık var. Korkulukların üzeri nemden yapış yapış, hava ağırlaşıyor, görüntüler müthiş. Artık bir başka âlemde, bir başka havadayız. Hanım benden önce dipteki AYNALIGÖL' e inmiş bile. Denizden de girilebilen bu göle buradan girilmesine izin verilmiyor, çünkü çok derin ve ucu karanlık. Benim bu gördüğüm mağara, DAMLATAŞ-İNSUYU-KARACA MAĞARASI-ASTIM MAĞARASI' ından sonra beşinci mağara. Ama bu, bu bir başka âlem, bir başka dünya, bir rüyalar âlemi. Bu rüyalar âleminde koşturup fotoğraf çekmekten yerin derinliklerine doğru 560 basamak indiğimizin farkında bile değiliz. Bunun ancak merdivenleri geriye tırmanırken farkına varıyoruz. İyi ki, bu ince işlemeleri, bu desenleri, bu oyaları, bu doğa denen eşsiz ressamın fırça izlerini sizlere görüntü ile iletme fırsatımız var. Yoksa ne kadar çırpınsak, ne kadar yırtınsak bu gördüklerimizi size anlatmakta yetersiz kalacağız. Mağarayı gezerken zaman zaman yerin dibine iniyor, zaman zaman göklere çıkıyor, zaman zaman da bir masal ülkesinde kayboluyoruz. Mağaradan çıkıp da aşağılardaki laciverte çalan masmavi denizi görünce günlük dünyada olduğumuzun farkına varıyor ve ter içinde kendimize geliyoruz.
Bu mağara, denizden 45 metre yükseklikteki bir yamaçta, 55 metre yatay uzunlukta ve 46 metre derinliğe sahip bir mağara. 560 basamak inerek mağaranın derinliklerine ulaşıyorsunuz. Bir çobanın çevrede gezen bir kirpiyi takip ederek 1999' da bulduğu bir mağara olduğu söylenip yazılıyor. Uzmanlarca yapılan incelemelerde dördüncü zaman başındaki son iklim değişikliğiyle buzul sonrası döneme geçişte oluştuğu anlaşılan mağaranın, son kısmının sular altında kaldığı belirlendi. Sarkıt ve dikitlerin su altında kalmasından dolayı atmosferik değişimlerden etkilenmeden günümüze kadar ulaştığı tespit edildi. Mağaranın tabanındaki bu AYNALI GÖL' ün su kotunun eksi 47 metre dibe kadar indiğinin bulunmasıyla mağaranın deniz seviyesinin altında da devam ettiğini gösteriyor. Dünyanın 8. Harikası olarak değerlendirilen AYNALIGÖL' de 18-30 metre genişliği, 140 metre uzunluğu, 5-47 metre derinliği olan bir de Büyük Göl bulunuyor. Mağaranın girişi deniz seviyesinden 50 metre yukarıda bulunuyor. Dalgıçlar, mağaradaki Aynalı göl' e ve Büyük Göl'e dalışlar yaparak yukarıda verdiğimiz ölçüleri ve bilgileri elde ediyorlar. Meraklıları için internette bu gölle ve mağarayla ilgili belgeseller de var. İlgilisine.
NOT: GİLİNDİRE adının nereden geldiğini merak ettim ve aramadık sözlük, ansiklopedi ve Google sayfası bırakmadım. Sonunda yakınlardaki AYDINCIK ilçesinin antik ismi olmasın?!!... Diye aklıma düştü ve hemen Aydıncık'ı araştırdım. Gerçekten de öyleymiş. "Antik çağda Celenderis-Kelenderis olarak bilinen kent, eski çağlarda önemli bir liman kentiymiş. Fenikeliler zamanında kurulan kent, sırayla Persler, Selefkoslar, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular, Karamanoğulları ve Osmanlı İmparatorluğu Dönemlerini yaşamıştır." Mersin İl Kültür Müdürlüğü.