KAFKAS CEPHESİ HARP TARİHİ MÜZESİ (KANLI TABYA)


                Değerli okurlar, doğu turumuzda "Allahüekber Dağları Şehitliği" nden ayrıldıktan sonra otobüsümüze binerek yeniden bembeyaz karlar altındaki uzun yolculuğumuza devam ediyoruz. Yıllardır Kaf Dağı' nın ardındaki hayali/masalsı bir ülke gibi hiçbir zaman, hiçbir yerden ulaşamayacağımızı düşündüğümüz hayallerimizi süsleyen ANİ HARABELERİ' ne doğru yol alıyorken; birden karşımıza "Kafkas Cephesi Harp Tarihi Müzesi" levhası çıkıyor ve biraz sonra da kendimizi müzenin önünde buluyoruz. Giriş işlemlerinden sonra artık müzenin içindeyiz. Rehberimiz açıklamalarına daha yolda iken başlamıştı. Yine de oda, salon dolaştırarak açıklamalarına devam ediyor. Müzenin tam ortasında uzun bir koridor var ve bu koridorun ortasında boydan boya uzun bir ışık şelalesi akıp duruyor. Yakından baktığımızda bu şelaleyi şehit olan Mehmetçiklerin çarıklarının içine yerleştirilmiş ışıkların oluşturduğu bir ışık deryası oluşturuyor.

TABYANIN TARİHÇESİ:

"18. Yüzyılın başından itibaren devletin doğu sınırlarını korumak amacıyla Osmanlı İmparatorluğu tarafından yapılan "KANLI TABYA",  ülkemizde en çok tabyanın bulunduğu Kafkas' taki 46 Tabyadan biridir. Yeni Tabya adıyla Sultan 3. Selim döneminde 1803 tarihinde yapılan bina, 1828' de Ruslar' ın Kars' a yaptıkları saldırıda bir gece baskını sırasında tabyadaki askerlerin tamamının şehit edilmesi üzerine bu tabyanın adı halk arasında "KANLI TABYA" olarak adlandırılmıştır. Tabya, 1855 ve 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşları sırasında savunma binası olarak kullanılmıştır. " TABYA kelimesi, donatma, yığma anlamlarında olup Arapça Tab' iye kelimesinden türemiştir. Askeri anlamda tabya, muhtelif sayıda kuvvetleri barındıran çevresi toprak mevzilerle çevrili, içerisinde cephanelikleri,  koğuş binaları, eğitim alanları, avcı siperleri bulunan bölük, tabur veya alay seviyesindeki askeri birliklerin savunma amaçlı olarak yerleştirildikleri mevzilerin adıdır. Osmanlı Ordusu ile Kars halkının Rus Ordularına karşı "Tabya Savaşları" olarak da bilinen yaptığı savunma sonucu 29 Eylül günü Kars Zaferi kazanılmış ve Kars halkı Sultan Abdülmecit tarafından 'ZAFER MADALYASI' ile ödüllendirilmiştir. (1855)

                Serhat şehri Kars' ın savunulması amacıyla 18. ve 19. Yüzyıllarda Osmanlı İmp. Tarafından yapılan il merkezindeki 46 tabya; İmparatorluğun doğu sınırlarını Rus ve İran saldırılarına karşı korunması amacıyla yapılmış olması bakımından tarihi öneme sahip bulunmasının yanı sıra ülkemizde en çok tabyanın bulunduğu il olması bakımından da ayrı bir önem taşımaktadır. 19. Yüzyılda Kars' ın Rus Ordularının işgaline karşı şehrin savunmasında önemli savaşlara sahne olan tabyalarımız, 1828 tarihindeki Rus saldırısının püskürtülmesi, 1855 Kars Zaferinin kazanılmasını sağlamış ve 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında da savunma savaşları için kullanılmıştır. Ruslara karşı 1855 tarihinde Tabyalar Savaşı olarak bilinen Kars Zaferinden sonra Padişah Abdülmecit 3000 adet Kars Madalyası yaptırıp Kars Şehrine göndermiştir.

                Kanlı Tabya binası ise 1803 tarihinde 3. Selim Döneminde 'YENİ TABYA' adıyla yapılmış tabyalarımızdandır. 1828 yılında Ruslar' ın Kars' a yaptıkları saldırılarında bir gece baskını sırasında tabyadaki askerin tamamı şehit edildiği için bu tabyanın adı "KANLI TABYA"  olarak anılmıştır. Öyle ki, baskın sırasında tabyadaki bütün askerin bir anda şehit edildikleri için tabyanın salonları ve odaları bir kan deryası haline gelmiş ve halk arasında bu ad verilmiştir. Tabya binasının Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından sürdürülen yenileme çalışmaları tamamlanmış olup Kars Askeri Müzesi' ne bağlı birim olarak hizmete açılmıştır. Müzenin duvarlarını birbirinden içli/yanık asker ve ailelerinin mektupları süslemektedir. İşte onlardan bazıları:

MERDİM: Babasının oğlu, bu oğlan dedim hep. Ah o günler! Ben de az savaşmadım Ruslarla. Onlar kafirdir oğlum, kafaları hep bedmesttir.  Allah ıslah etsin, az çektirmediler Osman oğullarına, Müslümanlara.

BABAM: Nasılsın? Oğlum nasıl? Anam hala çok ağlıyor mu? Kafir güçlü çıktı babam. Hem yeniyoruz, hem yeniliyoruz. Aş yemeden günler geçiriyoruz, Üzerimiz ince, üşüyoruz. Ama imanımızın ateşi öyle yüksek ki, kurtaracağız dinimizi ve imparatorluğumuzu inşallah. Babam, Gülsüm Ana' ya söyleyesin oğlu şehit oldu. Allah, onu diğer cengaverlerin yanına aldı babam. Üzülmesin söyleyin ona. Günlerce aç kalmak da, şehit olmak da hepsi Allah' ın takdiri. Zevcem nasıl? Anama yardım ediyor, değil mi? Fatma büyüdü mü? Bu mektubu bir gaziyle gönderiyorum size.  Kim bilir ne vakit elinize döner, belki biz de Hakkın rahmetine kavuşuruz. Alnımızın yazısında ne varsa o. Hürmetler.

ZEVCEM: Ekinler bitmiştir köyümün toprağında. Saraylı olmayan zevcemin hali nicedir? Oğlumuz yürümeye başladı mı tarlalarda? Elma ağaçlarına tırmanır bir gün babası gibi. Düştüğünde kalkmayı da bilir. Yiğit evladıdır o. O da babası gibi kılıç kuşanır düşmana karşı bir gün. "Allahüekber" nidalarıyla atılır düşman üstüne alnında yazılıysa. Saraylı olmayan zevcemin karnı pek midir? Nasıl yetişir onca işine tarlanın, sabinin? Yeşil sancağın yolunu yolumuz belledik. Atamızdan, köyümüzden ayrıldık, Kalktık,, Kırım' a geldik. Selamet de Acal da Es-Selam' ın takdiri. Biz kendimizi O' na kul eyledik. Ekinler biçilirken ulaşır bu mektup belki sana. Anam yok, atam yok, düşümde zevcem de sabim. Süt sağarken keçilerle konuşursun ya tatlı tatlı. Bunu düşünür uyurum geceleri. Yemek yediysem de senin yaptığın ekmekler değil ya, biraz patates, belki ceviz. Kırk yılda bir gelir, yemeye kıyamayız.

OĞLUM: Yavrum, canım, yiğidim, aslanım. Sen gittin gideli baban iyice yaşlandı. 'Keşke ben de tutabilseydim kılıcı da hain gâvurlardan alabilseydim ölen tüm Müslümanların canını' der durur. Ah, oğlum cenk meydanında düşmüş Gafurların Mustafa. Ne ağıtlar yaktı anası, nasıl bir od düştü ocaklarına.  Anası ağladıkça ben de ağladım, biri birimize sarıldık, durduk. Ben Mustafa' ya üzüldüm elbet ama hep seni düşündüm oğlum. Analar bir bir ağlıyor Anadolu' da. Çok oğul gitmiş diyorlar hep, sarılıp ağlıyoruz, ne yapalım? Oğlum, hani sana çorap yapmıştım. Eda anan yine vermişti de. Giyiyorsun değil mi onu? Üşüme gâvur memleketinde ağzı süt kokan oğlum. Ah, analar ne ağıtlar yaktı bir bilsen. Aman ha bizi düşünmeyesin. Senin en büyük dayanağın elindeki kılıç artık. Yüce Sultanımız verdiyse fermanı, erkeklerimizin canı İmparatorluğumuzundur artık. Kızma ama gâvurun anasını da düşünür oldum ben. Ah, ana olmak ne zor bu cihanda? Sulh içinde tarlamızda çalışıp gitsek Moskof anası da, ben de olmaz mıydı? Tövbe estağfurullah. Yüce Rabbim ne emrettiyse odur, düşmanın gözyaşına bakılır mı? Ama yine de düşünür dururum ben Moskof analarını da oğlum. Ana yüreği ne yaparsın? Aç kalmayasın e mi? Çorabını ayağından çıkarmayasın, sağ-salim gelesin inşallah yanımıza. Ben söyledim, cepheye gelen asker oğlum yazdı. Allah onun da yolunu açık etsin.

CÜBEYR: Köye bir kâtip geldi mektupları yazmaya. Ben yazmayı bilmem, bilirsin. Hani sen yanıma gelmiştin, tarlaya gidiyordum ben. Güneşin alnında yorulmuştum da elimdeki kırbadan su içiyordum. Utandım, albastı yanaklarımı an-ı vahit. Dedim baban görürse ya, ne yaparım? Kaçtım da sen bakakaldın öyle arkamdan. Ben seni ilkin o zaman gördüm cihanda. Hiç konuşmadık biz seninle, Babalarımız, ağabeylerimiz konuştu ama ne senin annen, ne de benim annem konuştu. Anlaşmışlar, sen de o zaman geldin ya arkamdan tarlaya, ben onu bile bilmezdim. Hiç konuşmadık biz seninle. Ama sen bir baktın bana, ben anladım. Nereden bilecektim şimdi kucağımda sübyan, senin sağ dönmen için yüce Rabbime dualar edeceğimi? Sen olmadan bu cihan nasıl döner, ey evimin cengâveri? Hükümdarımız ferman çıkarttı da hop etti yüreğim. Bizimle genelde konuşmazlar ama ben arada bir duyardım Rusyalılar ne zaman zulümler etti atalarımıza. Olsun, yiğidim, olsun. Sen o gün bana baktın ya, gördün ya beni, yine göreceksin. Ali' yi, Ömer' i, Ayşe' yi yine kucağına alacaksın. Sana bana diyecekler yine, sen yine duyacaksın. Ali' ye tarlada çalışmayı öğreteceksin daha. Ayşe' nin çocuğunun başını okşayacaksın. Ömer' i de büyüteceksin, topraklarımızı kâfirden, yurdumuzu adadan(düşmandan) nasıl kurtardığımızı anlatacaksın.

KARDEŞİM: İmanlarına iman katsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah, bilendir, her şeyi hikmetle yapandır. Fetih süresini okuduk biz cenk meydanlarında. Şimdi ben başka bir cepheye gidiyorum. Seni düşünüyorum kardeşim. Sen neredesin şimdi? Sizi de yüreklendirdi mi iman ateşi? Anam, nasıl da bakakalmıştı arkamızdan. Kolay değil, iki oğlunu birden gönderdi babamı öldüren Ruslar' ın eline. Bundan işte biz cesur olmalıyız kardeşim. Kılıcımızı buza saplamalı, kızıl elmayı almalı Hünkârımız Çar' ın elinden.

Neredesin kardeşim, neredesin? Nice oldu seni görmeyeli? Anamdan mektup alır mısın? Kime yazdırır kim bilir söyleyeceği iki cümleyi? Arkamızdan nasıl da bakakalmıştı anamız. "Kim Allah' a ve Resulüne iman etmezse şüphesiz biz, kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır." Gâvuru imana getireceğiz kardeşim. Bütün kullar birlik olup Moskof' u Allah' ın yoluna döndüreceğiz. Nasıl bakakalmıştı anamız arkamızdan. Neredesin kardeşim, neredesin?  

1769-1774 Osmanlı -Rus Savaşları:

Seyreyle küfarı kılıç çala mı

Tevbeyle din-i İslam'a gele mi

Döğüşü döğüşü Kızıl Elma' yı

İnşallah Padişah alsa gerekdir

 

Hünkarın önünden geçen solaklar

El kaldırın kabul olsun dilekler

Seksen bin evliya, yüz bin melekler

Onlar da imdada gelse gerekdir.

 

Gaziler demine çıkar gideriz

 

Kırarız küffarı yesir ederiz

Yıkar kilisesin cami ederiz

Din-i İslam namaz kılsa gerekdir.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI