DEMİRTAŞ’IN YENİ ÖYKÜ KİTABI; DEVRAN
‘Devran’, 2016’dan beri Edirne F Tipi Cezaevinde yatan HDP eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın, cezaevinde, Seher(2017)’den sonra yazdığı ikinci öykü kitabı. Kitapta yer alan 14 öykü, birer Türkiye gerçeği ve toplumsal yaşamdan kesitler sunuyor… Kitabın yazarı, 46 yıllık ömrünün 17 yılını cezaevi ve mahkemelerde geçiren bir siyasetçi olunca; öykülerinin olay örgüleri de siyasi ve sosyolojik gözlemlere dayanıyor yer yer. Öyküler, yoksulluk hallerimizin anlatımı… Olay mekânları, Anadolu’nun her yeri… Yazar öykülerinin kurmacalarında; metinlerin içine bilimsel, sosyolojik ve siyasi öğeleri de ustaca yerleştirmiş… Öyküleri okudukça, metinlerdeki duruluk ve akıcılık, bir akarsu gibi sizi alıp kitabın sonuna kadar götürüyor…
Kitaptaki öykü başlıkları şöyle: Gün Olur Devran Döner, Ardiye, Sultan Reşat’ın Torunu, Kapkaç, Direnmek Güzeldir, Baran’ın Beşiği, Taş Ocağı, AVM, Kobay, Şeftren, Aşk Boğar İnsanı, Dedemin Krallığı, Yeni Hayat ve İnsan Kalabilmek…
‘Gün Olur Devran Döner’, eski savcı Salim Bey’in bir iç hesaplaşma öyküsüdür. Oğlu Kerem ağır bir trafik kazası geçirince, evlat acısının ne demek olduğunu anlar ve peşini bir türlü bırakmak istemeyen o hatırasının peşinden giderek, kar ve tipili bir kış gününde 25 sene önce 27 yaşında görev yaptığı Erzurum-Karayazı’nın yolunu tutar. Dağ köyü Yüksekkaya’daki Hasan Sürgücü’ye ‘her şeyi anlatmalı ve bu ıstırabını dindirmeliydi’. Salim Bey, Hasan Sürgücü’nün evine ulaşır; 25 yıl önce yaralı halde sorgulanan, işkence edilen ve sahte otopsi raporunu imzaladığı Devran’ın babasına ne anlatacaktı, ne söyleyerek içindeki ıstırabı dindirecekti? Bu belli değil, öyküde. Salim Bey’in iç sesi de bunu söylemiyor. Bu, okura bırakılmış…
‘Ardiye’, kışları çok soğuk geçen bir Anadolu kasabasında; eşi inşaattan düşerek ölen Esma’nın iki yaşındaki oğlunun; yoksulluktan odun alamamasının sonucunda soğuktan ölmesinin trajik öyküsüdür. Doksanların başında Ziraat Fakültesini bitiren ve gelecek hayalleri kuran bir fakir gencin hayal kırıklıklarını anlatır, ‘Sultan Reşat’ın Torunu’.
Bir siyasi saptama öyküsüdür ‘Kapkaç’. Yoksul bir gencin, kapkaç yaparak biraz daha iyi yaşama özentisidir anlatılan. Gazanfer’in, ilk ve son ‘kapkaç’ıdır, Yelda’nın telefonunu alıp kaçması. Sonra yaptığı işin doğru olmadığını düşünür ve ‘Devrimci Hayat Gençlik Derneği’nde buluşarak, Yelda’nın telefonunu iade eder… Telefonu bulduğunu söyler, ona. Dernekteki gençlerden biri ona şöyle der: “Gençlik yoz kültürün parçası haline getirildi. Kapitalist düzenin çarkları arasında en çok da insani değerler öğütülüyor…”
Atama bekleyen servis şoförü Fizik öğretmeniyle işçi Sevtap’ın aşka dönüşen ilişkisi anlatılır ‘Direnmek Güzeldir’de. İşten çıkarılan işçiler için kalanlar greve gider. Gözaltındakiler, Fizik öğretmeni şoförün kullandığı servis otobüsüne bindirilir. Öğretmen şoförün çaresizliği ve utancı ; “Sevtap’ı döve döve soktular içeri. Ben sadece izledim. İçeri girdiğinde, göz göze geldik. Gülümsedi acı acı… Gamzesini gördüm. Dünyanın en derin çukuru gibiydi. İçine düştüm, kayboldum. Bir daha o çukurdan çıkamadım.”
‘Baran’ın Beşiği’, mevsimlik işçilerin bir minibüsle Diyarbakır’dan Çukurova’ya giderken, Çukurova’da otobanda bir tırla çarpışmalarının hazin öyküsüdür. Kazada, minibüstekileri hepsi ölür. Annesi Şevin’in kucağında uyuyan Baran’ın beşiği ise minibüsün üstünden yolun kenarına savrulur. Tıpkı Suriyeli Aylan Kurdi bebeğin cansız bedeninin, Bodrum sahiline vurması gibi…
‘AVM’… Zeynep ve Serhat, bir AVM’nin yemek katında çalışmaktadırlar. Her molada, herkes bahçeye-terasa çıkarken Serhat, kapalı otoparkın birinci katındaki 21 nolu park yerine oturur hep. Zeynep merak eder ve sorar. Serhat anlatır: “Bu AVM yapılmadan önce burası bizim gecekondu mahallemizdi. Evimiz tam da buradaydı. Anam kot taşlama atölyesinde çalışıyordu. Silikozis (meslek) hastalığına yakalandı. İşten attılar. İlaç alamadık. Anam 3 ay çekti, sonra öldü. İşte anamın öldüğü oda, burasıydı. Ben her molada, buraya, anama geliyorum.”
“Senin yüzünden Yusuf, senin yüzünden. Kaçır beni dedim, hocalığına kıyamadın, günaha girmemek için beni bu cehenneme sen yolladın. Sen cennetine git, ben kendi cehennemimde yanayım.” Yusuf Hoca’ya âşık olan Esmer’in isyanıdır bu cümleler. Esmer’in, kocası tarafından, Diyarbakır’daki pavyonlarda çalıştırıldığını duyan Yusuf Hoca, soluğu Diyarbakır’da alır. O’nu bir pavyonda bulur. Yusuf Hoca’nın bir elinde Esmer’in sımsıcak eli, diğer elinde buz gibi silah; hızlıca yürüyüp giderler… Daha sonra Rasim Abalı adıyla Adana-İzmir ve İstanbul’da gazino-pavyon işletmeciliği yapan dede ve torun Mehmet Abalı’nın araştırmasıyla ortaya çıkan onun ilginç yaşam öyküsüdür, ‘Dedemin Krallığı’.
Torun Mehmet Abalı, yüksek lisans için gittiği Amerika’da bir kütüphanede, Amerikalı bir akademisyenin, Ortadoğu’da eğlence kültürü hakkında yazdığı kitabın, “Adana’da Gazino Eğlenceleri” bölümünde dede Rasim Abalı’nın gazinoculuk yaşamının anlatıldığını görür. İşte o bilimsel çalışmanın öykü içinde eritildiği bölümden alıntı: “İlginç bir tarzları var bu tür ‘kabadayı’ denilen şahsiyetlerin. Güçlerini silah ve cesaretlerinden almakla birlikte, meşruiyetlerini ‘adaletli’ tutumlarından alıyorlar. Tıpkı devletlerde olduğu gibi. Adaletin dışına çıktıklarında önce meşruiyetlerini sonra güçlerini yitiriyorlar.”
‘İnsan Kalabilmek’te, ekmeğini kazanmak için dünyanın tatil cenneti Bodrum’a gelen Cemşit; buradaki insanların, aynı coğrafyanın başka yerinde ve dünyanın birçok yerinde yaşanılan acılardan habersiz oluşlarını sorgular ve ‘biz insansak bunlar kimdi, onlar insansa biz kimdik?’ diye sorar kendisine…
Bunlar, öykülerden bazıları. Diğerleri de ilgiyle okuyacağınız öyküler…
xxx
Devran / Selahattin Demirtaş / İletişim Yayınları / 138 sayfa / 2019 / 2. Baskı
Nevzat Çağlar Tüfekçi
[email protected]