Nevzat Çağlar Tüfekçi
KÖMÜR-EKOSİSTEM VE EKİZKÖYLÜ KADINLAR!
Deniz Gümüşel, bir çevre mühendisi. ODTÜ’den mezun. Yirmi yıldır çeşitli ulusal ve uluslararası çevre örgütlerinde proje/program yöneticisi ve uzman olarak görev yaptı. Çevre, iklim değişikliği ve enerji politikaları, uluslararası süreçler, halkın çevresel bilgiye erişimi ve çevresel kararlara katılımı alanlarında çalışıyor…
Aşağıdaki yazıda bir uzman olarak onun saha gözlemlerini ve Ekizköylü kadınlarla ilgili değerlendirmesini bulacaksınız…
xxx
Sahaya bir mühendis olarak gitseniz bile kömürün ekolojik etkilerini toplumsal etkilerinden bağımsız ele alamıyorsunuz. 1970’lerin sonunda işletmeye alınan linyit madeni sahaları ve 1983’ten itibaren aşama aşama kurulan sekiz üniteli üç termik santral Muğla’nın coğrafyasını, ekosistemlerini altüst ettiği gibi toplumsal yapıyı da dönüştürmüş. Tütün, zeytin/zeytinyağı, bal, sebze-meyve üretimi ve hayvancılık ile toprağa bağlı, kendi kendine yeten bir yaşam süren Yatağan ve Milaslılar, kömürün yeraltından çıkarılmaya başlanması ile işçileştirilmiş.
Bunun iki nedeni var. Birincisi, maden sahaları ve termik santraller için şu ana kadar kamulaştırılarak köylünün elinden toprağının alınması; yani mülksüzleştirme. Artık tarım ve hayvancılık yapacak toprağı kalmayan köylü, ister istemez madene, santrale giriyor hayatını kazanabilmek için. Özellikle özelleştirmeden sonra madende, santralde asgari ücrete emeğini satmak durumunda kalması, topraksızlaştırılan yöre halkının ekonomik refahını da düşürüyor.
İkincisi ise kömür işletmelerinin ve termik santrallerin yarattığı büyük ölçekli hava, su, toprak kirliliğinden doğal ekosistemler kadar, bölgedeki tarım alanlarının da derinden etkilenmesi. Mart-Nisan aylarında yağan asitli yağmurlarla zeytin ağaçlarının çiçeklerinin döküldüğü, zeytin miktarının yıldan yıla azaldığı; sebzelerde, ağaç yapraklarında ve meyvelerin üstünde yanıkların oluştuğu, toz yüzünden çam ağaçlarının kuruduğu, bal üretiminin azaldığı… Bölgede tarım yapan herkesin size ilk anlatacakları bunlar.
Geleneksel ekonomik faaliyetlerin yerini maden ve santralin alması, köyün kadınları içinse bambaşka bir anlama geliyor. Bu günlerde gözlerine uyku girmeyen Ekizköy Karadamlı kadınların yaşadıkları üzerinden anlatmaya çalışayım; kadın-doğa ilişkisini daha iyi ne anlatır bilmiyorum. Köyün satın alınmak istenen ovasını ekip biçmek, zeytin işi kadında. Ürünü toplayıp Milas'a pazara da götüren kadın… Toprağını kaybederse hem mesleğini hem gelirini kaybetmiş olacak. Ekonomik bağımsızlığı gidecek, aile içindeki söz hakkı gidecek. O da yetmeyecek eve/köye hapsolacak; sosyal hayatı bitecek. Erkekler madende, santralde çalışıyor çoğunlukla. Kadının toplumsal yaşama karışmasını sağlayansa bu tarımsal faaliyet, yani toprağı. İşte bu yüzden Mayıs ayından beri linyit sahasını genişletmek isteyen termik santral şirketine arazilerini satmak için zorlanan Ekizköylü kadınlar ayakta. “Kaç para verirlerse versinler toprağımızdan vazgeçmeyiz” diyorlar. Bu şu demek: Evde oturmak istemiyoruz. Para için kocamızın eline bakmak zorunda kalmak istemiyoruz. Aile içi kararlardaki sözümüzü kaybetmek istemiyoruz. Ekonomik ve toplumsal yaşamın içinde üretken bağımsız bireyler olarak var olmaya devam etmek istiyoruz. İşte Muğlalı kadınlar için kömüre teslim olmamak, bu kadar yaşamsal bir mücadele…