Öncelikle, Fransızca bir sözcük olan fotoğrafın tarifiyle yazımıza başlayalım, fotoğraf demek; "Görüntüyü, ışığa karşı dayanıklı cam, kâğıt ve buna benzer bir yüzey üzerinde özel makine ile tespit etme ve çoğaltma yöntemi" demektir.
Dünyada ilk fotoğraf, bir Fransız olan 'Joseph Nicephore Niepce' tarafından, kendi çalışma odası balkonundan 1816 yılında çektiği bir doğa fotoğrafıdır!.. O günden sonra dünyada hızla yayılan fotoğrafçılık sanatı ve fotoğraf makineleri değişimi, yaşayan her insanın ilgi alanı haline geldi. Kimisi bunu meslek edindi, kimisi de hâlâ hobi olarak yapmaktadır!.. Daha ilk günden beri bilinen tek şey vardır; 'en iyi fotoğraflar, doğal olarak çekilen' fotoğraflardır!..
Eskiden beri ister tek başına, isterse toplu olarak, herkes fotoğraf çekilirken bir toparlanır, üstünü-saçını-başını düzeltir, hiç gereği yokken biraz gülümser ve çoğu kişi de fotoğraf makinesinin objektifinin tam göbeğine pürdikkat halde, dik dik bakarlar!.. İşte bunlar en kötü fotoğraflardır ve hiçbir anlam ifade etmezler!..
Şüphesiz ki, dünyaca ünlü liderler içinde bugüne kadar en güzel fotoğraf pozlarını veren lider, bizim kurtarıcımız ve kurucumuz olan Mustafa Kemal Atatürk'tür!.. Elde çizilme fotoğrafları hariç, kendi çektirdiği hiçbir fotoğrafında objektife baktığını göremezsiniz!.. Bir konuşma yaparken, bir ziyaretinde, bir tren yolculuğunda, bir karatahta başında veya evlâtlık edindiği çocuklarla çektirdiği bütün fotoğraflarında, mutlaka doğal haliyle görüntü verirdi. Örneğin; bir köylü vatandaşın derdini dinlerken çekilmiş fotoğrafı. Atatürk Orman Çiftliği'nde traktör kullanırken. Yurt dışından getirttiği damızlık sığırlar başındaki doğal fotoğrafları 100 yıldır unutulmadı, unutulmayacak ve binlerce yıl da unutturulmayacak!..
En iyi ikinci fotoğraf pozu veren lider, öldürülen ABD Başkanı Kennedy idi. Hep candan gülerek, herkese samimi pozlar verir, halk tarafından çok beğenilirdi. Üçüncü olarak da, Alman Diktatör Adolf Hitler iyi görüntü verirdi. Boyu biraz kısa olduğu için, bütün fotoğraflarının 'aşağı taraftan' çekilmesini ister, böylece boyunun biraz büyük görülmesini sağlardı. Bir de, bütün önemli fotoğraflarının 'gün batımına yakın' saatlerde çekilmesini ister, bu pozların kendisine sihirli ve gizemli bir güç ile bir anlam verdiğine inanırdı!..
Bizde fotoğrafçılık 'Cumhuriyet Dönemi' sonrasında gelişmeye başladı. Önce büyük şehirlerde, askeri birlik ve okullar çevresinde açılan 'Fotoğrafçı Dükkânları' daha sonra Anadolu'da çok yaygınlaştı. 1950'li yıllarda 'Kol Saati' modası başlamış, bugünkü 'İPhone Cep Telefonu' gibi, herkesin rüyası bu kol saatleri olmuştu. Askerde olan ağabeylerimiz, gönderdikleri her fotoğrafı illâ 'sol taraflarından' çektirir, sıvadıkları sol kollarından da, ya kendi aldıkları veya başkasından ödünç aldıkları kol saatlerini, mutlaka fotoğrafta gösterir, çevrelerine böyle hava atarlardı!.. Bir de, askerde 'Onbaşı veya Çavuş' olduklarında bu rütbeleriyle çekilmiş fotoğrafları moda idi. Bazıları da, hâlâ sadece 'er-asker' iken, koğuşlarındaki çavuş veya onbaşılardan ödünç aldıkları rütbeli giysileriyle poz verir, ailelerine havalarını atarlardı!.. Çevrenizde hâlâ varsa eğer, mutlaka o fotoğraflara bir daha bakınız, siz de bana hak vereceksiniz!.. Bence en unutulmaz fotoğraflar bunlardı!..
Dedik ya; en iyi, en kalıcı ve en unutulmaz fotoğraflar, 'doğa fotoğraflarıdır' diye. Neden? Genelde uzaktan, görüntüsünü çektiğimiz 'insan-hayvan-çevre-kuş-orman' en doğal haliyle ve bütün renkleriyle fotoğraflara aktarılır, hiçbir sunilik ve abartı yoktur!.. Orada ne görünüyorsa, objektiflere de o şekilde, tüm doğallığıyla yansır!.. Ama bizim çoğu insanımız gibi, her objektifi gördüğümüzde hemen sırıtmaya başlarsak, saçımızı-üstümüzü-başımızı düzeltip de, 'hazır-ol' vaziyetinde, adeta bir 'kazık' gibi poz verirsek, o fotoğraf hem doğal olmaz, hem de onlara bakanlar tarafından hiç beğenilmez!.. Yazıyı okudunuz ya, umarım bundan sonra Ulu Önderimiz Atatürk gibi pozlar verirsiniz gari.