Genellikle bağ ve bahçelerimizde görülen, Kargagiller familyasından olup, halkımızın adına "Kel Maleç" dediği, tüyleri siyah-beyaz-turuncu-sarı-gümüşi olan bu çiftçi düşmanı kuş, tam bir baş belâsıdır: Domates, şeftali, incir, erik, kavun, karpuzları deler, susamları silkeler, kırıp da yiyemediği halde badem ve cevizlerimizi yerlere düşürür, mısır ve buğdaylara zarar verir, tarladaki sahipsiz hayvanların tüylerini yolar, çekirdeksiz üzümü pek sever, dut üzümüne hele, bayılır!.. Yani tam bir çiftçi ve üretici düşmanıdır!..
Yaptıkları bunlarla kalsa iyi. Bu yaramaz kuş yumurtlayacağı zaman, öyle öteki kuşlar gibi "dallara-çatılara güzel yuva yapayım da, yumurtalarımı oraya bırakıp, yavrularımı huzur ve güven içinde yuvamda büyüteyim" filân diye bir derdi yoktur. Yumurtlayacağı zaman, bir Saksağan veya Karga yuvası arar, ilk tercihi; çok güzel, üstü kapalı yuva yapan Saksağan yuvasıdır ama, bulamazsa Karga yuvası arar, bulduğu zaman da kendi yumurtalarını Karga-Saksağan yumurtalarının yanına bırakır kaçar.
Hani 'Doğa Kanunu' gereği, her Bahar geldiğinde tüm canlılar nesillerini devam ettirmek için erkek ve dişiler birbirlerine âşık olurlar, üremek için çiftleşirler, belli bir süre sonra olan yavrularını özenle bakıp-büyütürler ya? Onları her tehlikeden de ölümüne korurlar ya? Bu murdar kuşta böyle işlerin zerresi yoktur!.. Çiftleşme işini bile zevk için değil, birbirlerinden yine menfaat sağlamak için, sıradan bir işmiş gibi yaptıklarına adım gibi eminim!.. Hep tek başlarına yaşarlar, birlik ve yardımlaşma duygusu asla yoktur!..
Aynı familyadan oldukları için, ana Karga veya Saksağan, bu muzip kuşun yumurtalarını fark edemez, yuvasındaki yumurtaların hepsinin üzerine kuluçkaya yatar. Yavrular yumurtadan çıktığı zaman da, yavruların hepsini ayırt etmeden besler, büyütür ve yuvadan uçurur. Kel Maleç hınzırı ise yavrularını hiç merak etmez, çiftçilerin bahçelerinde muzırlık yapmaya devam eder, keyfine bakar!.. Zati kendi boku dışında yemediği bir şey de yoktur!..
Bahar geldiğinde, Kumru ve Serçe gibi kuşların en büyük düşmanı da, tıpkı bir Cırcır Böceği ötüşlü, çok geçimsiz ve bu çirkin Kel Maleç'tir!.. Onların yuvalarından hem yumurtalarını, hem de yeni çıkmış yavrularını çalar ve yer!.. Sebze ve meyve bahçelerinde yaptığı tek iyi şey ise, orada 'Tarla Farelerini' avlamaktır!.. Bunu da tarla sahibine iyilik olsun diye yapmaz haaa. Sadece yiyecek bulamadığı ve çok aç olduğu zamanlarda yapar!..
Bu kuşun eti yenmez, derisi giyilmez, tüylerinden ise bırakın yastık-yorgan doldurmayı, paspas bile yapılmaz!.. Zati eti yoktur, doğrayıp da tencereye koysanız, altında beş yük odun yaksanız, yemeye çalıştığınızda, sanki ağzınıza parça parça 'Kırmandal Teli' atmışsınız hissi verir!.. Sırf kemik ve sinirden ibaret bir kuştur!.. Kel kafası, bir pamuk kozasına benzer!.. Tıpkı dünyada sadece Birecik ve Fırat Vadisi'nde yaşayan "Kelaynak" kuşlarına benzediği için, halkımız belki adını ondan 'Kel Maleç' koymuşlardır, kim bilir? Halkımızın çoğu 'Pamuk' yerine 'Mahleç-Maleç' sözcüklerini söylemeyi tercih eder. Bu muzır kuşun adı da, kinaye olsun diye belki de oradan geliyordur, ne bileyim ben!?
Köyde iken her bahçe yaptığımda bu çirkin ve muzır kuşlardan çok çekmiştim. Her zarar verişlerinde oturup, ellerimi havaya açarak; "Ulu Tanrım, yaratacak başka kuş türü mü bulamadın, bu ne çirkin ve ne kötü huylu kuştur, biz kullarına çok mu gerekliydi sanki!?" diye hayıflanır dururdum. Şimdi güya şehre geldik, apartmanda oturuyoruz, bu münasebetsiz kuşlar buraya da dadandılar!.. Her sabah penceremi açtığımda seslerinden durulmuyor!.. Sevmediğim gibi, mahsus, sırf sinirlerime dokunmak için beni mi takip ediyorlar, anlayamadım gitti!?
Kusura bakmayınız, bir kuş için epeyce ağız bozdum dostlar. İyisi mi, ben mevzuyu bizim deli Orhan Veli'nin "Hardalname" şiiriyle kapatayım bari:
"Ne budala şeymişim meğer/ Senelerden beri anlamamışım/ Hardalın cemiyet hayatındaki mevkiini/ "Hardalsız yaşanmaz!"/ Bunu Abidin de söylüyordu geçende/ Daha büyük hakikatlere ermiş olanlara/ Biliyorum, lâzım değil ama hardal/ Allah kimseyi hardaldan da etmesin!.." Hani, 'Kel Maleç' olmadan da yaşanmaz mı acaba? Sakin KOŞAR.