Öncelikle, son birkaç gündür başımıza gelen ve basında yer alan bazı 'Ölüm Haberlerini' yazayım da, başlıkta söylediğimiz sözün ne kadar doğru veya yanlış olduğuna sizler karar veriniz:
---İzmir'de Meryem Ö.'nün (18) elinde bulunan tabanca, erkek arkadaşı Miraç Bulat (22) ile şakalaşırken aniden ateş aldı, başından vurulan Miraç Bulat öldü, kız arkadaşı Meryem Ö. tutuklandı...
---Sakarya'da K.M.C. adlı şahıs, boşandığı eşinin kardeşi Doğukan Davulcuoğlu'nu (27) öldürdü...
---Diyarbakır'da İ.G. (15) adlı erkek çocuk, kanepede uyuyan babası T.G.'yi (35) tüfekle üç el ateş ederek öldürdü, polisteki ifadesinde "Bana çok şiddet uyguluyordu" dedi...
---Gaziantep'te kız kaçırma kavgası yüzünden husumetli iki aile çatıştı, İbrahim Süzer (27) adlı kişi pompalı tüfekle öldürüldü...
---İzmir-Konak'ta görevli polis memuru A. Erman Özbek (41), Manisa Celal Bayar Üniversitesi Öğretim Görevlisi olan eski sevgilisi ve iki çocuk annesi Elvin Özütaştan'ı (42) öldürdü, ertesi günü kendisi de evinde intihar etti!..
---Antalya'da davulcu Hüseyin Uyulgan'ı (19) öldüren Nasuh Korkmaz (40), ömür boyu ve indirimsiz hapis cezasına çarptırıldı!..
---Ankara-Keçiören'de, kızının erkek arkadaşı ile görüşmesini istemeyen anne Ayşe Alagöz (59), kızı Dilara (25) tarafından bıçakla öldürüldü, daha sonra Dilara da 10 katlı bina çatısından atlayarak intihar etti...
---İstanbul'da sokakta oynarken bir anda kaybolan Berat (7), Baran (9) ve Batuhan Sağın (11) adlı üç kardeşin cesetleri, okullarının 200 metre uzağındaki su dolu bir inşaat çukurunda bulundu!..
---Bursa'da Metin A. (30) isimli kiracı, kendisini evden çıkmasını isteyen ev sahibi Ümit Er'i (57) tabancayla öldürdü...
Yeter ama yahu, ben bunları yazmaktan yoruldum, bizim insanlarımız -olmadık bir hane ile- birbirlerini öldürmekten bıkıp-usanmadılar!.. Şu yukarıdaki ölüm sebeplerine bir bakınız, kaybettiğimiz insanlara bir daha bakınız!.. Bunlar ne kadar ucuz, ne kadar basit, ne kolay ve ne beleş ölümler böyle!? Halbuki 'ölüm' demek; tamamen yok oluş, tükeniş, bir daha geri gelmemecesine 'koca gidiş' demektir!.. Peki, bunları bir dakika olsun 'Katiller' düşünüyorlar mı acaba?
Değerli dostlar; şu temelli yok oluş olan 'ölümü' en çok şiirlerinde işleyen ünlü şairimiz, merhum 'Cahit Sıtkı Tarancı'dır!.. Ölümün her türlüsünü, niceliği ve niteliğini şiirlerinde hep anlatmış, ölümden hep korkmuştur ama, ölüm onu da '46 yaş' gibi çok genç yaşta yakalamış, o bile bu kadar ünüyle yakasını ölümden kurtaramamıştır!.. Çünkü ölüm bir dünya gerçeğidir ama; çok beleş, çok bahanesiz ve çok erken de olması gerekmiyor değil mi? Şairimiz, "Ölümden Sonra" adlı şiirinde bakınız ne diyordu:
"Öldük, ölümden bir şeyler umarak/ Bir büyük boşlukta bozuldu büyü/ Nasıl hatırlamazsın o türküyü/ Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü/ Alıştığımız bir şeydi yaşamak/ Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok/ Yok bizi arayan-soran kimsemiz/ Öylesine karanlık ki gecemiz/ Ha olmuş, ha olmamış penceremiz/ Akarsuda, aksimizden eser yok!.." Sakin KOŞAR...