Bir askeri darbeden çıkmış (27 Mayıs 1960) ülkemizde olağanüstü bir dönem yaşanıyor, dış baskılarla hemen demokrasiye geçmemiz öneriliyor, güya NATO müttefikimiz ve dostumuz gözüken Amerika bu durumdan hiç de üzüntü duymuş gibi görünmeyip, ülkemizin siyasal yapısını yeniden kendi istedikleri gibi bir hale getirmek için el altından gizli örgütleri ve Büyükelçilikleri marifetiyle yoğun temaslarda bulunuyorlardı.
Sonuçta 15 Ekim 1961'de genel seçim kararı alınıp, seçimlere gidildi. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Başbakan da CHP lideri İsmet İnönü idi. Askeri darbeyle kapatılan Demokrat Parti (DP) yerine 'Adalet Partisi (AP)' kurulmuş, ABD ve NATO üyesi ülkeler de bu partiyi destekliyorlardı. 1965 seçimlerinde, Amerika'dan getirilen Ispartalı Su İşleri Mühendisi merhum Süleyman Demirel Genel Başkanlığındaki AP tek başına iktidara geldi. 1964 yılında biz de Isparta-Gönen İlköğretmen Okulu sınavlarını kazanıp, Gönen'de okuduğumuz için, Isparta'nın bu seçimden sonraki muhteşem değişimini en iyi gözleyenlerden biriydik.
O yıllarda ülkemizin çoğu köyünde elektrik yoktu. Bazı Köy ve Beldelerde su şebekesi, yol; bazı Kazalarda (o zamanki İlçe adı) elektrik mazotlu motorlarla üretilip, sadece akşam saatlerinde verilir, sabaha karşı kesilirdi. Hastane ve doktor sayısı çok az, önemli hastalıklar olunca herkes mecburen -atla-eşekle-yaya olarak- şehirlere giderdi. Bu yüzden doğum ve yaralanmalarda, yolda ölüp kalan insanlarımızdan geçilmezdi.
Benim köyüm Bozüyük de, güya eski 'Kaza ve Nahiye' olan bir yerleşim yeri olmasına rağmen, ancak 1972 yılında elektriğe ve 1974 yılında su şebekesine kavuşan ilk şanslı köylerden biriydi. Örneğin ben ve birkaç arkadaşım, Gönen'e okumaya gidene kadar 'Karyolanın' ne olduğunu, 'Kaloriferin' ne olduğunu, 'Elektriğin' yaşamımıza ve ders çalışmamıza ne kadar katkısı olan bir enerji olduğunu asla bilmiyorduk!.. Çünkü o güne kadar çıra, mum, gazlı kandil, lüks lâmbası ile aydınlanıp, ocaklardaki kütüklerle ve evdeki tek odun sobalarıyla ısınmaktan başka bir şey görmemiş, yaşamamıştık!..
O yıllarda Bozüyük'e "Cumartesi ve Pazar günleri" çok büyük 'Pazar' kurulur, her yerden her türlü satıcı ve alıcılar gelirler, geç saatlere kadar Pazar devam ederdi. O yıllarda Köyün 11 Bakkalı, 8 Berber dükkânı, 9 Terzisi, 5 Ayakkabı tamircisi, 4 Lokantası, 3 Demircisi, 2 Kalaycısı, 3 Fırını, 5 Kahvehanesi, 2 Semercisi, 3 Nalbant ve 3 Manifaturacı, 1 Sineması ile bir de "Pınarbaşı" mesire yeri vardı. Cumartesi ve Pazar günleri dışarıdan birçok Kasap, Dondurmacı, Tatlıcı, Çıtırmakçı, Macuncu ve Pamuk Şekerci de gelirdi. Her Pazar -özellikle Hayvan Pazarı çevresine- kumarbaz üçkâğıtçılar da gelir, birkaç kişinin paralarını çarptıktan sonra hemen kaybolup giderlerdi. En çok gelen de 'Tekkol Süreyya' lâkaplı kumarbaz idi.
Bütün taş fırınlarda önce pide ekmeği çıkar, işe gidecekler ve pazarda sergi açacaklar, öncelikle sıcak sıcak bu pidelerden yerlerdi. Sonra 'Muğla Kebabı' çıkar, iki saat içinde bu kebap da biter, yerini kavurma ve köftelere bırakırdı. Pazara gelen binlerce insan, biraz da bu boğaz düşkünleriydiler!.. Haftada bir gün de olsa, midelerine et ve değişik yiyecekler girer, bu yediklerini de her yerde, özellikle tütün tarlalarında övünerek anlatırlardı.
O yıllarda bugünkü gibi kredi, kredi kartı, faiz, enflasyon, dış borç, Dolar azgınlığı filân mı vardı? 'Dilan Polat' gibi EURO' dan taç yapan sonradan görmeler de yoktu!.. Milletin ne ithalâttan, ne de ihracattan haberi olurdu. Gazetelerde 'uyuşturucu' haberi ile 'kadına şiddet' haberleri hiç yer almaz, sadece 'tütün-cigara-şeker-gaz-yağ-kibrit' fiyatları ve yokluklarından şikâyet edilir, veresiye alınan her ürün, taa tütün paraları alındığında, yıldan yıla ödenirdi!.. Bu ülkenin ekonomik dinamikleri tütün, pamuk, buğday, mısır, fındık, çay ve şeker pancarı gelirleri idi. Ama bugün, bütün bu verimli araziler nadasta yatarken, biz bu ürünleri dışarıdan ithal eder hale getirildik!.. Ne o eski muhabbetler kaldı, ne de o eski doygun ve keyifli hallerimiz kaldı!.. Ne iş bulup da çalışanımız memnun, ne memur ve emeklimiz, ne işsizlerimiz, ne de üniversite mezunu gençlerimiz!.. Ülke olarak bindirildik bir alâmete, galiba gidiyoruz bilinmedik bir kıyamete !? Sakin KOŞAR.