Dünyayı Gözlemlediğim Mutfak Pencerem !?

 

          Dünyayı Gözlemlediğim Mutfak Pencerem !?

Sizleri bilemem, ama ben her sabah erkenden uyandığımda, hemen gidip avluya, termik santrala, dağa, ovaya bakan mutfak pencereme abanır; serin havayı teneffüs ederek, sık sık da hapşırarak, etrafı gözlemlemeyi ve gördüklerim üzerine düşünmeyi çok severim!..

Bizim deli Orhan Veli, 01. 01. 1947 yılında yazdığı "Kumrulu Şiir"inde şöyle diyordu:

"Duyduğum yoktu ne vakittir/ Güvercin sesi, kumru sesi penceremde/ İçime gene yolculuk mu düştü nedir?/ Nedir bu yosun kokusu?/ Martıların gürültüsü havalarda, nedir?/ Yolculuk olmalı, yolculuk!.."

Bahar yavaşça geliyor ya, dışarıda yine hareket başladı: Ağaçlardaki kumrular eşlerinden ayrılmaz oldu... Bekâr ve dul serçeler ün-alâmet sesleriyle ağaçtan ağaca konup, kavgalarla birer eş seçmeye başladılar... Aşağıda bir dişi kedinin peşindeki tam 6 tane erkek kedi sevdanın mutlu sonu için sırasını bekliyor... Ara sıra ana yoldan geçen hararetli erkek köpek sürüsü, bir dişi köpeğin gönlünü etmek için dokuz dereden su getiriyor, ara sıra da birbirleriyle kavga ederek, yaralarını yalamak için geride kalıyor, komşulardan bazıları balkonlardan, bunların üzerine maşrapalarla sular atıyor, önlerinden uzaklaştırıyorlardı... Yeni gelen kırlangıçlar, eşleriyle birlikte çamurdan yuvalarını üst duvar köşelerine tutturmaya çabalıyorlardı... Ara sıra ovadan at kişnemeleri, inek böğürmeleri ve eşek anırmaları duyuluyordu!... Yani, etrafta sessizlik iyice bozulmuştu...

Bütün bunlara bakınca düşündüm de; kumru, serçe ve kırlangıçlar, eşleriyle seviştikten sonra meydana gelen yavrularını beraberce bakıp, koruyup-kollayıp, beraberce karınlarını doyururken; şu kedi ve köpeklerin 'Babaları' olacak keratalar neredeler, ha!? Her biri 5 ile 6 tane yavru doğuran anne kedi ve köpekler kaderleriyle baş başa kalıp, yavrularını büyütmek için akla-karayı seçiyorlar!.. Böyle adalet mi olur yahu!? Her nimetin bir diyeti olduğu gibi, her diyetin de bir nimeti olmalı değil mi? Madem bir halt edip yeni nesiller ortaya çıkardınız, bunları adam gibi beraberce, ana-baba olarak büyütüp yetiştirmelisiniz, adalet bunu gerektirir değil mi? Ama bazı canlılarda bu mümkün olmuyor!.. İnsanlar, maymunlar, filler, aslanlar, zebralar, zürafalar, kuşlar bile yavrularını ortaklaşa doyurup- büyütürlerken; kaplan, ayı, puma, at, eşek, boğa... gibi hayvanlarda 'Babalık' duygusuna rastlanmıyor!.. Bu sizce de etik ve adaletli bir iş midir Allah aşkına!? Beş dakikalık 'birleşme' zevkinden sonra ortadan kaybolup; "Saldım çayıra, Mevlâm kayıra" demek, bir canlının şanına yakışıyor mu yani? Ben bunu kabullenemiyorum doğrusu!..

Efendim; büyüklerimizin anlattıklarına göre, Cennet'ten kovulan Adem Babamız, bu dünyanın da ilk Peygamberi kabul edilir değil mi? Havva Anamız ile dünyada ilk aileyi kurmuşlar, çocukları olmuş ve insanlar da buradan çoğalmışlar değil mi? Oğullarından Habil çiftçilikle, Kabil de hayvancılıkla uğraşıyorlarmış... Ancak aile içinde Habil'in çiftçilik başarısı hep övülürken, Kabil'in hayvancılığı pek itibar görmüyormuş... İşte bu duruma kıskanan Kabil, bir gün kızıp, kardeşi Habil'i öldürmüş!.. Bu olay da dünyada işlenen ilk "cinayet" ve "kardeş katili" olarak kayıtlara geçmiş!.. Bu anlatılanlar ne kadar doğrudur bilmiyorum ama, her duyduğumda beni son derece rahatsız eden bir hikâye olmuş, insanlığımdan hep utanmışımdır!..

Şimdi penceremden izlediğim olaylar sonrasında, birkaç ay sonra yeni kediler, köpekler ve kuşlar türeyecek!.. Kapı önlerinde ve çöp bidonları başında yine yiyecek kavgaları başlayacak, bir lokma yiyecek için kardeş kardeşle, hatta ana-babasıyla kavgalarını izleyeceğimi düşünüp, iki defa daha hapşırarak penceremden ayrılıp, kazan gibi bir kafayla bilgisayarımın başına geçtim... Sonuçta da işte bu saçma yazı size kadar ulaştı!.. Bir gaf, bir halt eylediysek eğer, tarafınızdan affola!..      Sakin KOŞAR... 

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI