Bizler Arda Turan’ın Bar’da yaptıkları, Ahmet Kural’ın Sıla’ya şiddet uygulayıp-uygulamadığı konularıyla uğraşırken, Yargıtay’dan her evli çifti ilgilendiren yeni bir karar çıktı…
Olay şöyle gelişti: Muğla’nın Bodrum İlçesinde yaşayan bir kadın, Aile Mahkemesi’ne müracaat ederek; yatağını ayıran eşinin cinsel ilişkiden de uzak durduğunu anlatıp, boşanma ve manevi tazminat davası açtı… Davalı kocayı da dinleyen Yerel Mahkeme eşleri boşadı ama, tazminat davasına gerek olmadığına karar verdi… Davacı kadın bu kararı temyiz edince, devreye Yargıtay 2. Dairesi girdi ve Yerel Mahkeme’nin verdiği bu kararı bozdu…
Kararda şu ifadelere yer verilmiş: “Davalı erkeğin gerçekleşen bu kusurlu, yani yatağını ayırma davranışı, davacı kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder!.. Davacı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, bunun dikkate alınmaması doğru olmayıp, bu kararı bozmayı gerektirmiştir” denilmiş…
Yani neymiş? Eğer evliysen, aynı yatakta eşinle beraber kuzu kuzu yatacaksın, eşini görmezden gelemeyeceğin gibi, onu ürkütmeyecek ve canını sıkmayacak kadar onunla her konuda ilgileneceksin, eşiniz istemediği sürece o odadan dışarı adımını dahi atmayacaksın arkadaş!.. Bu kararın anlamı budur…
“E, efendim ben bugün biraz yorgunum… Bugün biraz başım ağrıyor… Bu akşam canım istemiyor… Yok ben biraz TV seyredeceğim… Nezle-grip oldum galiba, şu anda kemiklerim ayrılıyor… Sabah erken kalkacağım, bana müsaade…” filân yok kardeşim!.. Bunlar kadın için de, erkek için de geçerli tabii… Yoksa, işte orada Yargıtay’ın kapı gibi kararı duruyor!.. Herkes için emsal teşkil ediyor!.. Boşanmak yetmez, tazminat da ödeyeceksin hemşerim!..
Eşi dövmek, aşağılamak, aldatmak, istediği makul şeyleri almamak, üzerini kilitlemek, komşularla konuşmalarını ve yakınlarının hasta ziyaretlerini yasaklamak, temiz olmamak, çocuk istememek… gibi konular, bugüne kadar boşanma davalarında, tıpkı futbol maçlarındaki ‘Dokuz Kusurlu Hareket’ gibi sayılıyor; penaltı, kırmızı kart ve boşanma kararları veriliyordu!.. Şimdi ‘Yatağı Ayırmak’ da ‘Onuncu Kusurlu Hareket’ olarak boşanma davaları literatürüne girmiş oldu… Kimilerinin endişesi de şuymuş: Bazı muayyen günlerde üç çocuktan sonra bir ‘kaza’ filân olur diye ayrı yatıyorlarmış… Kaza olursa olsun kardeşim, siz evli değil misiniz, kapı gibi kanunlar varken, her şeye katlanacaksınız hemşerim!..
Bakınız, bu son konuya uygun çok güzel bir Kızılderili fıkrası internette dolaşıp duruyor:
Kızılderili Reisinin en küçük oğlu bir gün babasına sorar; “Neden biz Kızılderililerin isimleri, beyaz adam isimleri gibi değil baba?” der… Reis kaşlarını kaldırır; “Bak oğul, bizim insanlarımızın isimlerinin hepsinin bir hikâyesi vardır!.. Bu durum, kabilelerimizin binlerce yıllık bir geleneğidir!” der… Çocuk anlayamaz; “Nasıl yani?” diye sorar… Reis anlatır: “Meselâ ben doğduğumda, çadırımıza bir puma saldırmış, benim çığlıklarım pumayı kaçırmış, adımı ‘Vahşi Puma’ koymuşlar… Ağabeyin doğduğunda gök gürlemişti, adını ‘Gök Gürültüsü’ koyduk… Ablan doğduğunda Ay bütün olmuştu, adını ‘Dolunay’ koyduk… Annen doğduğunda ağzında koca dişleri varmış, adını ‘Isıran Geyik’ koymuşlar, biliyorsun hepimizi hâlâ ısırıp duruyor!.. Sen bir kaza sonucu doğdun, anan öfkeyle adını bu yüzden ‘Patlak Prezervatif’ koydu, sen de adının hikâyesini şimdi anladın mı oğul!?” demiş…
Bugünlük bu kadar yeter, hep sağlıklı ve neşeyle kalınız efendim!.. Sakin KOŞAR…