Seçimlere gidiyoruz lakin ipin ucu kaçtı! Zannedersin ki, Viyana'yı işgale gidiyoruz. İktidar tükendikçe, seçimi kaybedeceğini gördükçe -en basit terimle- saçmalıyor, aklını yitiriyor. Toplumu kutuplaştıracağım diye akla hayale gelmedik yalanlara başvuruyor. Gerçekten bunlarda akıl fikir kalmamış. Kendi yaptıklarını, yalanlarını, yolsuzluklarını muhalefete mal edip oy devşirme peşindeler. Zaten akıl ve bilimi öteleyen, kurumların içini boşaltıp çürüten, ülkenin kaynaklarını, halkın vergilerini bir avuç iç ve dış yandaşa aktararak peşkeş çeken, üretimi bitiren, enflasyon altında halkın alım gücünü düşürerek fakirleştiren bir iktidardan da başka bir şey beklenemez.
Maalesef dini çıkarlarına alet ederek halkı bölmeye çalışan, iftira ve yalan söylemlerle iç savaşı körükleyen bir anlayışla karşı karşıyayız. Her seçimde terör örgütleriyle işbirliği yapan iktidar, kendisi işbirliği yapmıyormuş gibi muhalefeti teröristlerle işbirliği yapmakla suçlayan, hatta muhalefete terörist diyen ikiyüzlü bir iktidarla bu ülke hiç karşılaşmamıştı. Bunların ar damarı çatlamış, hatta kendilerini peygamber yerine koyarak "Biz emri Allah'tan alırız" gibi ipe sapa gelmeyen söylemlerle şirazelerini yitirmişler. İstiyorlar ki, halk bunlara kul köle olsun, sorgulamasın, bunlar istediklerini yapsınlar ama yeter ki; hesap vermesinler. Halka her türlü hakaret etme hakkını kendilerine hak sayan, aptal yerine koyan bu iktidarla bu yolun yürünemeyeceğini halk görmektedir.
İktidarı işgal edenlerin Anayasa'ya, yasalara uymadığı gibi, halka ağza alınmayacak küfür ve tehditler savurmaktan geri durmuyor. İktidarları dönemi boyunca adam kayırma, rüşvet, liyakatsiz atama, yandaşlara üç beş yerden maaş, yolsuzluk, talan kültürüyle devleti çökme durumuna getirmiş bulunmaktalar. Uyuşturucu baronlarıyla işbirliği yaparak ülkeyi kara para aklama cennetine çevirdiler. Soygunun büyüklüğü o kadar büyük ki, yapılan yollar, köprüler, şehir hastanelerine, havaalanlarına verilen garantilerin, yolsuzluklarının davasını bile yurtdışı mahkemelere devretmekten çekinmemişlerdir. Lafa gelince bunlardan yerli, milli daha kimse yok.
Bu iktidar hakkında öyle çok yazı yazılabilir ki; ne kâğıt ne kalem yeter. Fakat bu son seçimlerde öyle sözler söylediler ki; tam anlamıyla halkı bölücü, ötekileştirici, kin-nefret tohumları atarak halkı iç savaşa sürüklemektedirler.
İktidarda bulunan AKP yetkililerin birkaç söylemi bile ülkeyi kaosa sürüklemeye yeter de artar.
"Bay bay Kemal TOKİ'yi kapatacakmış."
"Muhalefet emirleri Kandilden alıyor, biz Allah'tan emir alıyoruz. Dini olmayanlar Bay bay Kemal'i destekliyor."
"Bay bay Kemal'e oy vermek hangi partiye gönül vermiş olursa olsun kimseye vacip kılınmış bir görev değil."
Recep Tayyip Erdoğan
"15 Temmuz fiili darbe girişimiydi. 14 Mayıs 2023, Türkiye'yi tasfiye etmeye yönelik hazırlıkların her birini bir araya getirerek oluşturulabilecek siyasi darbe girişimidir."
Süleyman Soylu
"Bu seçim işgalcilerle mücadele eden bir istiklal seçimidir. Milli ve yerli bir liderin Türkiye'nin geleceğine yönelik mücadelesi olarak görüyoruz. Aynı zamanda PKK, FETÖ gibi terör örgütlerini meşrulaştırmak isteyenlere karşı verilecek bir mücadeledir."
Binali Yıldırım
"Seçimi Kılıçdaroğlu kazanırsa bunu şampanya patlatarak, Erdoğan kazanırsa da taraftarlarının "temiz alınlarını, şükür namazı" için secdeye koyarak kutlayacaklar."
Bekir Bozdağ
Bu söylemler yetmezmiş gibi, paralel seçim kurulu, montaşlanmış yalan haber, oy hırsızlığı vb. daha çok oyun peşinde oldukları deşifre olmuş durumdadır.
Evet, Türkiye Cumhuriyetini gerçek değerlerine dönmesi, demokrasi ve özgürlüklerin yeniden tesis etmesi, laiklik, sosyal hukuk devletinin yaşatılması için Mustafa Kemal Atatürk'ün Bursa Nutuk'uyla yola devam edelim.
"Atatürk'ün Gizlenen Bursa Nutku Kitap Açıklaması
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek" Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği
"Tarihte bu sözleri söyleyebilen bir başka devrimci çıkmış mıdır? kuşkulanabilen, ama gençliğe böylesine 'sınırsız' bir güven besleyen, böylesine 'çek' veren, Başında bulunduğu devletin bile 'zaaf' içinde olabileceğini düşünen, geleceğin siyasal iktidarlarından gençliği böylesine 'son çare' olarak gören bir devrimci yoktur Ve Atatürk, hem gelecek iktidarlar hem de gençlik konusunda yanılmamıştır."
-Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı-
"Türk Tarih Kurumu Yönetim Kurulu'nun 24 Ekim 1966 tarihli toplantısında Bornova Asliye Hukuk Hakimliği'nin 27/9/1966 tarih ve 1966/338 sayılı yazısı ve bu yazıya ekli Atatürk'ün Bursa Nutku ile ilgili sözlerin üzerine gerekli incelemeler yapılmıştır. Bu incelemeler sonunda bu sözlerin Atatürk'ün 1933 Şubat'ında Bursa'da yaptığı konuşmadan mealen alınmak suretiyle çeşitli tarihlerde basılmış olduğu kanaatine oybirliğiyle varılmıştır."
Saygılarımla.