Mitoloji (Söylence) ?

 

                      

“Bu bereketli Anadolu toprakları üzerinde, hele dünya incisi Ege’de Mitoloji, yani Söylence denilince ilk akla gelen isimlerden birincisi, Muğlalı Prof. Dr. Şadan Gökovalı’dır…”

Bunu ben söylemiyorum, sayın Prof. Dr. Recep Meriç söylüyor… Nerede söylüyor? Bir Yaşar Üniversitesi yayınları olan, yazarları Prof. Dr. Şadan Gökovalı ve Profesyonel Ülkesel Turist Rehberi ve Öğretim Görevlisi Nil Sonuç’un yazdıkları “SÖYLENCE” kitabının önsöz yazısında söylüyor…

Peki, bu yüzyıllardır Fransızcadan dilimize girmiş ve “Mitoloji” denilen bilim dalına, Türkçe olarak “Söylence” diyenler kimlerdi?  Tabii ki yine Muğlalı Şadan Gökovalı ve arkadaşlarıydı…

Türkçe Sözlükte Mitoloji; “Mitleri, doğuşlarını, anlamlarını yorumlayan, inceleyen bilim dalı” deniliyor… Yine Fransızca olan Mit de; “Geleneksel olarak yayılan veya toplumun hayal gücü etkisiyle biçim değiştiren; Tanrı, Tanrıça ve evrenin doğuşuyla ilgili hayali, alegorik bir anlatımı olan halk hikâyesi, mitos” diye tarif ediliyor…

Buraya kadar tamam da, ya bu konunun uzmanı sayın Şadan Gökovalı Hocamız Mitoloji için ne düşünüyor? İşte kendi sözleri: “Ben bu Söylencelerdeki Tanrı ve Tanrıçalara inanmıyor, onlara tapmıyorum!.. Ama biliyorum ki, Balıkçı’mızın (Cevat Şakir Kabaağaçlı) ‘Altıncı Kıta’ dediği Akdeniz çevresinde binlerce yıl, milyonlarca insan inadı, bunlara taptılar!.. Onlar için mimarlık tarihini süsleyen devasa tapınaklar, sunaklar yarattılar, sanat tarihini süsleyen yontular var ettiler!..

İlkel insan doğa olaylarına, doğal olarak bilim dışı açıklamalar getirmeye çalıştı… Bunların birtakım insana benzer (antropomorfize) varlıklar tarafından yapıldığını düşündü? Ama yine de Mitoloji, ya da güzel Türkçesiyle Söylencebilim, elimizde matematiksel, tarihsel ve bilimsel veriler olmayan konularda bize ipuçları verebilir, ışık tutabilir” diyor…

Ben zati bu abartılı anlatımlara, yaşandığı zannedilen o doğaüstü uydurma olayları yaşayan, gariban halkı esaret içinde kendilerine hizmet ettiren bu ölümlü Tanrılara hiç inanmıyorum da, muhabbetleri çok hoşuma gidiyor, sadece hayal gücümü zenginleştiriyorlar…

Düşünsenize; hani bunlar ‘Ölümlü’ değillerdi, hani çok güçlüler ve çok gizemli enerjileri vardı!? Peki, şimdi neredeler? O güzelim beleş ve saltanatlı yaşamı, o şahsiyetlerine yakışır devasalıkta bu inananların yaptıkları o tapınakların ve saraylarının hali nicedir!? İçlerinde in-cin top oynuyor şimdilerde… O kadar rahat ve beleş yaşamları sonrasında bile, tıpkı onlara aptalca inanıp da hizmet eden ölümlü insanlar gibi, zamanı geldiğinde onlar da öldüler!.. Ama mezarları herkesten saklandı, ölümlü oldukları, onlara tapan insanlara hiç anlatılmadı!... Yani, yalan üzerine kurulmuş, yalan bir dünyadan, gerçek ölümlerle cehennem olup gittiler!.. Yaptıkları kötülükler, sonraki nesillere “Mitoloji” adıyla yadigâr kaldı….

Bu Anadolu Söylencelerinden iki tanesi benim çok ilgimi çeker; birincisi “Amazon Kadınları” ve ikincisi de Tanrı Apollon ile müzik yarışmasına giren halk insanı Çoban Marsyas… Amazon Kadınları ülkesi, bugün hâlâ keşfedilmiş değil… Ama Smyrna (İzmir), Pitane, Myrina, Kyma, Gryneion, Ephesus ve Priene gibi kentlerin isimlerinin, kurucusu olan Amazon Kraliçesinden aldığı söylenir… Devlet yönetimindeki şekli de, başta “Ana Arı” ve dişi işçi arılar olmak üzere, tıpkı bal arılarının kovanlarının yönetimi gibidir… Bal arısı ve Kadın Üstünlüğü denilince ilk Muğla akla gelir… Çünkü Muğla; “Kadınlar Ormanı” demektir!.. Eğer bu efsane doğruysa, niye bunlar Ege ve Muğla kıyılarında aranmazlar ki?

Oofff sıkıldım ama… Ucu yok, bucağı yok bir konu… Şadan Hocam iyi ki baş ediyor bu mevzularla, bu benim harcım hiç değil, hadi bana eyvallah dostlar!..      Sakin KOŞAR…                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                     

YAZARIN DİĞER YAZILARI