TAŞLI TARLADAKİ EV
İnsan niçin yazar ve roman nedir? Söylemek istediğimiz şeyler vardır da ondan. Yazmak, söylemek gibi sadece inandırmaya çalışmaktır. İnsan yazacağı şeyin, şiir ,hikaye, nuvel ,roman veya bilmem ne olmasını düşünmeksizin yazar. Okuyanlardır ki ona bu adlardan birini verirler ve bunlar sadece mekteplilerle kakavanlar (bilgisiz adamlar) için yapılmış budalaca tasniflerdir. Onların yazıcı için hiçbir kıymetleri yoktur. Yazmanın tek gayesi, ne şiir, ne roman, ne bilmem ne adlı sona varmaktır. İyi ama ben neden yazıyorum ve kimi inandırmak için yazıyorum? Şimdilik gazete patronunu ve şimdilik, sadece üç beş kuruş kazanabilmek için. İnsan kendini yazar. Nasıl ki herkes kendini söyler. Bar artisti vücudunu gösterir, muharrir, iç alemini.
Yukarıda okuduğunuz bölüm, kitabın tanıtımı için yazılmış olup arka kapağından bir alıntıdır. Yapı Kredi yayınları tarafından yeniden basımı yapılan bu güzel eseri bir solukta severek okudum. Sizlerde alıp okuyunuz. Klasik güzel bir eser.
Taşlıtarla’daki Ev romanının kendisinden daha ilginç bir serüveni olduğunu kitabın önsözünü okuyunca öğreniyorsunuz. 1912 Yılında Balkan Savaşı sonrası Anadolu’ya göçen Türklerin hazin hikayesi bu kitapta anlatılıyor. Taşlıtarla, Suadiye taraflarında, Bulgaristan göçmenlerinin yerleştirildikleri bir semtin adıdır. Kitabın yazarı İlhami Bekir Tez, Taşlıtarla mahallesinde öğretmenlik yaparken 20. yılında romanı yazmıştır.
Şimdi yazarın bir anısını sizlerle paylaşayım:
‘’ Yıl sanırım 1929 idi. Bir gün burada beni Nazım Hikmet ziyaret etti ve üç gün sonra dedi ki: ----Bir arkadaşımız var. Onu sana konuk edeceğiz. Polisçe aranıyor. Bir odada oturursunuz . Birlikte yer içersiniz. Bahçede abdeste geceleri çıkar. Ona hiç soru sorma, adını da. Ne anlatırsa onu dinlemekle yetin. Seveceksin. O da Darülmuallimin mezunu.
---Peki gelsin! Dedim.
Ve geldi.
Bana aşık olan, ancak pek yüz vermediğim komşunun dul kızı Şadiye bir gün konuğumu görmüş. Ah bu kadın kini ah…
--- İlhami Bey odasında bir kaçak saklıyor. Onu polise haber vereceğim.
Durum kritikti. Konuğuma olduğu gibi anlattım ve dedim ki:
---İster kal, ister git artık…
Ve sevgili konuğum o gün kalktı gitti. Bir daha görmedim. Haftasında Nazım’a onu sordum. Nazım şöyle cevap verdi:
---O mu ? İntihar etti o.
Çok sonra anladım. O intihar etmiş değildi. Öyle gerekmiş ve Nazım Bana öyle demişti. Ama ben inanmıştım. Bu çok sevdiğim insana acımış, üzülmüştüm. İşte Taşlıtarla’daki Ev romanı, bu adamın anısıyla, onun için yazılmıştı. Altı ayda yazdım ve bitirdim.’’
Sevgili okurlar, kitabı okurken yaptığım araştırmalar sonucu yazarın evinde sakladığı ve kitabına esin kaynağı olan kişinin, TKP tarihinin önemli isimlerinden Zeki Baştımar olduğunu ortaya çıkardım. Zeki Baştımar, 1940’larda Tolstoy’un ‘’ Savaş ve Barış’’ adlı eserini Nazım Hikmet’le birlikte Türkçeye çeviren kişidir. Ayrıca Çehov’dan da çeviriler yapmıştır.
Bu güzel kitabı okuyunuz efendim.
Nuvel: Japonya’da ortaya çıkmış, uzunluk bakımından romanla hikaye arasında kalan bir edebi tür.