Birbirini çok seven ve birbirinin aklına, kişiliğine, bilgisine ve deneyimine güvenen Ahter Kutadgu ve Bülent Demirdurak olarak birlikte kaleme aldığımız bu kitabımızın dünyalar güzeli ülkemize bir teşekkür, bir vefa, bir kadirbilirlik olmasını istedik. ''Masallar ve Gerçekler Ülkesi Anadolu ''adlı kitabın önsözü bu şekilde başlıyor ve '' Hepimiz bu toprakların çocuklarıyız'' başlığıyla Türk Tarihine damgasını vurmuş değerlerimizden örneklerle devam ediyor. Harika bir eser. Doğan Kitabevi basımı bu kitabı mutlaka okuyunuz. Şiddetle öneririm. Bilmediğim ve okumadığım konuları ve olayları öğrendim. Bildiğim birçok tarihi bilgileri ise bu kitap sayesinde yeniden tekrarlamış oldum. Emeklerinden dolayı her iki yazarı kutluyorum. Kitabın yazarı Ahter Kutadgu ile 10 Eylül 2019 Salı günü Dibeklihan Orhan Kemal Meydanındaki ''Hepimiz Bu Toprakların Çocuğuyuz'' adlı söyleşi ve imza günü etkinliğinde tanıştım. Söyleşiyi sevgili arkadaşlarım Murat Yüksel ve eşi Nuran Yüksel ile birlikte izledik ve ardından kitaplarımızı imzalattık. Çok etkileyici bir sunumla bizleri etkiledi Ahter Kutadgu. ''Emperyalist güçten hep yakınırız ama bizler ne yapıyoruz, önce bu soruyu kendimize bir soralım?'' sözünden çok etkilendim. Gerçekten dediği doğruydu. Emperyalist gücü her daim kınarız ama parti, halk, dernek ve iktidar olarak çokta bir şey yapamıyoruz. Hep şikayet,şikayet.Elle tutulur, gözle görünür bir şeyler yapmanın zamanı geldi ve geçti bile!
Kendisini şöyle tanıtmış yazar: Ahter Kutadgu, 1963 yılında İstanbul'da doğdum. İlkokulu, Kadıköy Zühtüpaşa İlkokulu'nda, orta ve lise eğitimimi Saint Joseph'te, üniversite eğitimimi ise İ.Ü. Hukuk Fakültesi'nde tamamladım. Önce hukukçu daha sonra iletimci ve yönetici olarak ulusal ve uluslararası şirketlerde profesyonel kariyerimi sürdürdüm. Halen iletişim alanında danışmanlık yapıyorum. En çok da öğrenmeyi ve öğrendiklerimi aktarmayı seviyorum. Yaşamak ve yaşatmakla ilgili duygu ve düşüncelerimi paylaştığım 2016'da çıkan '' Kızlarıma Notlar'' ilk kitabım.
Anadolu isminin nereden geldiği ile ilgili çeşitli söylentiler bulunmaktadır. Bu söylentilerin en bilineni, Anadolu Selçuklu Hükümdarı Keykubat'ın Anadolu'yu İslam-Türk ülkesi haline getirmek için mücadele verdiği döneme aittir. Alaaddin Keykubat, Başköy Rum Kalesi'ni fethetmek için düzenlediği sefer sırasında, günümüzde Ankara Kızılcahamam sınırları içinde bulunan Taşlıca köyüne uğrar. Bu köyde, yıllar öncesinden gelip buraya yerleşmiş olan kadın erenlerden Kırmızı Ebe ve oğlu Oruç yaşamaktadır. Kırmızı Ebe, yorgun Keykubat'ın askerlerine ayran ikram etmek ister. Yayıkta yeni hazırladığı ayranı askere ikram etmek üzere orada bulunan taş oluğa döker. Bütün askerler hem ayranı içer hem de kaplarını tekrar doldurur. Keramet bu ya, onca askere rağmen ayran bir türlü bitmez. Askerler, bu çok lezzetli ayrana doyamaz; adeta sonsuz bir kaynağa dönüşmüş taş oluktan durmaksızın kendilerine ayran ikram eden bu evliya kadına ''Doldur ana'' derken Kırmızı Ebe de askerlere '' Doldurun yavrularım'' der. Askerler ise bir türlü bitip tükenmeyen ayran karşısında ''Ana, dolu'' derler. Yüzyıllar boyu Anadolu isminin bu hikayeden geldiğine inanılmakta ise de aslında Anadolu'ya ismini verenlerin bu bölgeye sonradan gelen Yunanlılar olduğu etimolojik bakımdan akla daha yakın gelmekte. Yunanca ''anatelein''; güneşin doğduğu yer, ülke anlamına gelir. Ege'den baktığınızda doğuda olan bu toprakların adının, buradan geldiği kolayca anlaşılabiliyor.
Bu toprakların umutsuz durumlarda başta Mustafa Kemal Atatürk, Alaaddin Keykubat, Fatih Sultan Mehmed, Aşık Veysel, Mevlana, Karacaoğlan, Yaşar Kemal, Türkan Saylan ve Aziz Sancar'ları bağrından çıkarabildiğini ve bu toprakların daha nice gerçekler ile efsanelere şahit olacağını anlamaya ihtiyacımız var.