TÜTÜN TARLASINDA ÖĞLE UYKUSU
Ünal Şöhret Dirlik
Yanıyor İncirköy ve yeşil Üzümlü ovaları...Tütün tarlaları toz-duman şimdi.Güneş tepede yakıyor,kavuruyor ortalığı. Komşu tarlalardan hiç ses duyulmaz oldu. Tütün dikenler, arık çekenler öyle halsizleştiler ki, konuşmuyor, konuşamıyorlar sıcaktan.Cayır cayır yanıyor yerler. Yalın ayak basılmıyor toprağa.
Halliş dayı bozdu sessizliği: Nasıl edelim komşular?Azıcık dinlenelim mi? Hem yemek yiyelim, hem de biraz nefeslenelim.Öldürdü bu sıcaklar. Güneş denizin üstüne doğru sallanırsa ortalık biraz serinler belki.
“-Çüş eşeğin canına minnet” dedi Güllüce. Guvat mı kaldı sanırsın; A! Halliş gomşu bende. Haydindi goca cevizin dibine..”
*
Tütün tarlasında öğle uykusu uyumayanlar bilmez bu uykunun tadını.Koca Cvizin dibine uzanan dalar, uzanan dalar.Kolay değil kavurucu sıcakta tütün dikeceğim,arık çekeceğim diye didinmek. Öğle yeeemekleri yendikten sonra şöyle bir saat kadar dinlenildi mi?Akşam üzeri daha iyi iş üretilir.
*
Bozarmut tarlasında öğle uykusu var şimdi.Fatma da uzandı, anasının yanı başına.Başının altınabiraz ot, duşan bir minderbir yükseklik uyduran kendini koyu gölgenin rahatlığına kaptırır.Fatama uyuyamadı bir türlü. Mehmet’i düşünmeye görsün, bin uyku bir para.Mehmet tütüyor şimdi gözlerinde.Altıayı çoktan geçti gideli. “O olmadıktan kelli köyün tadı yok”diye geçirdi içinden .Tekrar etti “O olmadıktan kelli” diye... Sonra kıpırdandı, dçndü,gerneşti şöyle bir.Yavaşça doğruldu yerinden.Külcülerin tarlasına baktı. “Kimsecikler görünmüyor”diye söylendi yavaşça.”Onlar da Koca Meşe’nin dibine serilmişler ellehem”dedi.Geçen yılı düşündü ayakta. İş mi dayanırdı bana?Ahacık böön elimi işe süresim gelmiyor.Ah gözü çıkası tütün tarlası aah! ”Sulak arazilerde tütün dikilmez.Susam, pamuk, karpuz,kavun,fıstık ve dğer ağaçlar yetiştirilir” demişti Faralyalı Mevlüt öğretmen.Ama bizim köyün sulama suyu yok ki. “İlle tütün dikeceksin gızım Fatma: Bu yıl tütün,gelecek yıl tütün,öbür yıl gene tütün, ölene değin tütün,tütün,tütün,acı tütün, zehir tütün, zıkkım tütün... Suyu yok ki İncirköy’ün suyu, içmeye bile yetmez de yaz aylarında Gölyeri’ndeki kuyulardan eşeklerle içme suyu taşır köylüler.Dört tarafı dağlarla çevrilmiş, daracık sokaklı, şöyle on çocuğun bile oynayabileceği bir düzlüğü bile olmayan bir köy İncirköy.Ova kısmında epey düzlük var, onun da yarısından fazlası Yeşil Üzümlü’nün.Su gerek bu köye su,su,su!..Üst baştan saalaacaksın, göl gibi edecek her yanı. Tarlaların, ağaçların,yeni dikilmişt ütün fidelerinin, çoluğun,çocuğun yüzü gülecek. Ek gayri ne ekersen.Ama nereden geelecek? “Hiç”diye düşündü, hiç...
Sendeledi.. Külcülerin tarlasında kıpırtılar çoğaldı, işe başlayacaklar belli.Sallandı yerinde bir kez daha...Sonra aklının ortasına yerleşen Mehmet’i unutmak ister gibi başını sertçe saalladı.Fidan selesinin başına yöneldi.
Çömleğe iki-üç avuç toprak attı, üzerine de yeteri kadar su döktü. Filistirin sivriucu ilebiraz karıştırdı. Tütün köfesinin içinden çıkardığı demet demet fidenin köklerini çamurlamaya başladı..
Kaynak:Beşkaza dergisi/Fethiye
İncirköy İncirköy/Kitap,1999-Oğuz Ofset-Denizli
Önemli Not: yazılarımdan ve fotoğraflardan alıntı yapıldığı zaman benim kitabım ve kaynaklarım muıtlaka belirtilecektir.Ben tütün fotoğraflarımın bir kısmını Yerkesikli Kütüphaneci Nabide Kılınç’ın emekli öğretmen Hüseyin Çokal’dan temin etti.Bizde tütüncülük olmayınca “Bir tütün fotoğrafına bile hasret kaldık.”