Yüz binlerce insanı yerinden yurdundan eden acı göç Mübadelenin 101. Yılı nedeniyle Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Karşıyaka Şubesi Başkan Yardımcısı Avukat Leyla Gündüz tarafından "YARIM KALMIŞLIKLARIN ÖYKÜSÜ" adlı Mübadele Semineri'ne sunucu olarak davet edildim. 1949 yılından itibaren ülkemizde kız çocuklarına karşılıksız burs veren bu derneğin Karşıyaka Şubesi 2021 yılında açılmış. Karşıyaka Belediyesi'nin işbirliği ile hazırlanan seminer nedeniyle, 24 Şubat 2024 günü saat: 13.30'da Bahçelievler Sancar Maruflu Sivil Toplum Yerleşkesi'nde dernek üyeleri, dostlar ve kitapseverlerle buluştuk.
Aydınlık salonda konuşma masamın bir yanında Türk Bayrağı, diğer yanında Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği'nin Tanıtım Afişi ve karşımdaki koltuklarda konuklarımız vardı. Konuya geçmeden önce, göç yolunda yaşamlarını yitiren tüm mübadilleri ve artık aramızda olmayan 1. Kuşak Mübadil Atalarımızı saygıyla, rahmetle ve özlemle andık. Mustafa Kemal Atatürk'ü "Mübadiller kaybedilmiş topraklarımızın aziz hatırasıdır" sözleriyle anımsadık. Ardından konuklarımızla birlikte Yarım Kalmışlıkların Öyküsü'ne doğru bir yolculuğa çıktık.
Gözbebeğimiz Rumeli
İnsanlık tarihinde savaşlar, insanı yaşadığı coğrafyadan / anayurdundan koparmış, yerinden yurdundan etmiş, geriye kaybedilmiş topraklar ve kaybedilmiş hayatların acıları kalmıştır. Balkan Savaşları (1912-1913) sırasında yaşanan zulümlerden sonra vatanımız Rumeli'den Anadolu'ya akın akın Türk göçleri başlamıştı. Osmanlı Devleti, savaşı kaybetmiş, göz bebeğimiz RUMELİ Yunanistan'ın payına düşmüştü. Orada kalan Türkler Yunan uyruklu olmuşlardı! Ne dram değil mi? Çekilecek daha çileler varmış meğer. Yunan Ordusu, İzmir'e girmiş, Kurtuluş Savaşı'mız başlamıştı. Savaş boyunca büyük acılar yaşadı Rumeli Türkleri. 1922'de Yunanistan savaşı kaybedince, ardından Mübadele geldi.
Tarih Laboratuvarında Uluslararası Bir Deney: Ulus Devlet İnşası (Türk -Yunan Nüfus Mübadelesi)
İsviçre'nin Lozan kentinde yapılan "Lozan Barış Görüşmeleri" sırasında Milletler Cemiyeti Temsilcisi Norveçli Kutup Araştırmacısı Dr. Fridtjof Nansen bir Mübadele Anlaşması yapılmasını önerdi. Bu öneri kabul gördü. "Türk ve Rum Ahalinin Mübadelesine Dair Sözleşme ve Protokol" 30 Ocak 1923 tarihinde TBMM Hükümeti ile Yunanistan Hükümeti arasında imzalandı. Mübadelede "DİN" bağlayıcı unsur olarak görüldü. Sözleşme, Anadolu Ortodoks Rumlarının ve Yunanistan'daki Müslümanların iki homojen insan kümesi olduğu var sayılarak yapıldı. Yunanistan ve Türkiye, kendi dininden gelen insanlarla homojenleşecekti. Tarihte ilk kez, Ulus Devlet İnşası 1923 Mübadelesiyle gerçekleşmişti.
Fakat düşündükleri gibi olmadı. Müslümanların ve Ortodoks Rumların farklı yerlere ait yaşama kültürleri göz ardı edildi. Her iki grup da yeni vatanlarında uyum sorunları yaşadılar. Yerli halk tarafından dışlandılar. Kendilerini hep doğup büyüdükleri topraklara ait hissettiler. Onlarınki yarım kalan hayatlardı! "DİL" ise bazı topluluklarda ayrıştırıcı bir unsur oldu. Türkçe konuşmayı hiç bilmeyen Yunanistan'dan gelen Patriyotlar ile Anadolu'dan giden ve Rumca konuşmayı hiç bilmeyen Karaman Hıristiyanları için dil, önemli bir sorun oldu. Onlara Türkiye'de "Rum tohumu", Yunanistan'da ise "Türk tohumu" denildi. Dolayısıyla mübadillerin gittikleri yerleşimler, kültür olarak heterojenleşti!
1912-1924 döneminde gerçekleşen Büyük Mübadelede, Yunanistan ve Adalarda yaşayan 600 bin kadar Müslüman ile 1,5 milyon kadar Anadolu Rum Ortodoks'u karşılıklı olarak mecburi sürgüne tabi tutulmuşlardır. Yeni vatanlarında "Mübadele insanı-Mübadil" denildi onlara. Üstelik 50 yıl geri dönmeleri yasaktı. Batı Trakya Müslümanları ile İstanbul Belediyesi sınırları içinde kalan Rumlar "Mübadele Dışı" bırakılmıştı.
Ana toprağım Kavala (Cavalla)
Ben, mübadele fırtınasında Selanik Bölgesi'nin Kavala liman kentinden koparılarak getirilmiş mübadil bir ailenin çocuğu olarak İzmir'in Ödemiş ilçesinde doğdum. Anne tarafımın yaşadığı büyük acıya ve büyük hasrete tanık olarak büyüdüm. Çete baskınlarıyla yaşamak zordu ama beş yüz yıllık vatan toprağından ayrılmak daha zor geldi onlara. Toprak çeker insanı. Görmesem de Kavala benim hayalimde yaşardı.
Ata toprağım ise İskeçe (Xsanthi)
Baba tarafım mübadele dışı bırakılan Batı Trakya'nın İskeçe şehrindendi. İsteseler de ata vatana gidemezlerdi. Tütün tüccarı dedem Halil Ağa ve büyük ailesi, Yunan jandarmasının baskılarına ve çete baskınlarına dayanamamış, 1927'de kaçarak Türkiye'ye gelmişlerdi. Konak misali evleri, siyah Ford arabaları yoktu. Onlar da çok acılar çektiler. Memleket hasretiyle geçti ömürleri. Bazen bir Rumeli türküsü, bazen bir dal sardunya umut oldu onlara.
Mübadele Unutulmasın Diye Kitaplar Yazdım
Gün geldi, mübadil ailemin ve atalarımın hatıralarından yola çıkarak gözyaşlarımla yazdığım ilk eserim "Sardunya Kokan Toprak Öyküleri- Kalbim Rumeli'de Kaldı" SAY Yayınları tarafından 2013'te yayımlandı. Kitabım çok insanı ağlattı, birçok mübadilin dert ortağı oldu. 2021 yılında 5. Baskısı çıktı. Bu kitabımdan alınan bir parça ile: "Mübadele İlk Kez 2019-2020 Eğitim ve Öğretim Yılında Milli Eğitim Bakanlığı Tarafından Ortaokul ve İmam Hatip Okulları 8. Sınıf Türkçe Ders Kitabına girdi." Mübadelenin üzerinden doksan yedi yıl geçmiş olsa da yine de çok sevindim.
Bir diğer sevinci de Mübadelenin 100. Yıldönümü nedeniyle Fransa-Almanya ortak yapımı ARTE TV'nin çektiği "SILA Hasreti" adlı belgesel filmde, bana düşen mübadil ailemin şahsında tüm Müslümanların yaşadığı Mübadele acılarını anlatmak oldu. Rejisörüm Gülsel Özkan, film ekibiyle Almanya'dan gelerek memleketim Ödemiş'te ve İzmir'de çekimlerimi yaptılar. Filmimizin Galası, Mübadelenin 100. Yılı olan 2023'te İzmir'de yapıldı.
Mübadele, para gibi bir bütündür. Bu bütünlüğü tanımak ve "Mübadelenin Öteki Yüzü: Anadolu Rumları"nı yazmak için, 19 Eylül 2016'da İzmir'den kalkıp Atina'ya gittim. Atina'da yaşayan sekiz Anadolu Rum'uyla yüz yüze çalışmalar yaptım. Yurduma döndüğümde onların hasretlerini, acılarını, umutlarını yazdım ve "Gerçek Mübadele Öyküleri-Kalbim Anadolu'da Kaldı" adlı ikinci kitabımı, 2019 yılında yayınladım. Bu kitabımın da gördüğü ilgi üzerine kısa zamanda 2. Baskısı çıktı.
2021 yılında yayımladığım "Hasretin Çocukları" adını verdiğim üçüncü kitabımda ise Makedonya göçmenlerini ve Rumeli muhacirlerini anlattım. Üç eserimi de "mikro tarih belgesel roman" tarzında yazdım ve hepsi birbirini tamamlar.
Buca Göç ve Mübadele Müzesi
Yaşadığım kent İzmir'de Mübadele Müzesi olmayışına hep üzülürdüm. 10 Ekim 2017 tarihinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından " Buca Göç ve Mübadele Anı Evi" açılınca çok sevindim. Anı Evi açılmadan önce, evimize gelen görevlilere, mübadil ailemden bana kalan yüz yıllık fotoğrafları ve ailemin gelirken getirdikleri anı eşyaları bağışladım. Onlar, artık nesiller boyu "Buca Göç ve Mübadele Anı Evi'nde" yaşayacaklar.
Son Sözlerim
Zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştım. Konuklarımızın sorularını da yanıtladıktan sonra bize verilen süre bitmişti. Oturduğum masadan ayağa kalkıp "Benim bütün çabam, yeni mübadeleler olmaması ve mübadil kültürümüzün unutulmaması içindir. Bağlar, kültürler, diller, kimlikler kaybolmasın diye. Mübadele denilen kocaman okyanusa birkaç damla katkım olduysa ne mutlu bana!" derken alkışlar içinde Mübadele Seminerimi bitirmiştim. Bana bu fırsatı veren Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği İzmir Şubesi üyelerine, seminer boyunca ilgisini esirgemeyen, beni dikkatle dinleyen konuklarıma teşekkür ettim. Günümüzü ölümsüzleştirmek için fotoğraflar çekildikten sonra yeniden buluşmak umuduyla ayrıldık.
Eşimle arabamıza binip evimize doğru giderken yüzümde bir gülümseme, kollarımda Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği'nin armağanı beyaz zambaklardan kocaman bir buket ve içimizi açan mis kokular vardı.
Eğitmen-Yazar: Firdevs TUNÇAY