BODRUM GÜNDEM(İ) DİKKAT ÇEKİCİ

27 yıl önce Hatay'ın merkez ilçesi Antakya'da yerel dergi çıkarmaya başladığımda meslek büyüklerim işin zorluğunu anlatsa da Hatay Güney Rüzgârı Dergisi'ni yayınlamakta ısrar ettim.  Ne var ki 6 Şubat'taki yıkıcı deprem bin nasihatten geriye "bir müsibet"i ortaya koyarak, bize ayrılan kağıdın sonuna geldik.  Bundan böyle dergimiz, internet sitesinde.

Bodrum Gündem Dergisinin baskıdan çıkmış kağıt kokusuna, kadim kentim Antakya'nın her köşesine duyduğum özlem kadar duyarak kokusunu içime çektim. Tütsü kokularına bürünmüş Sen Piyer, Samandağ'daki Deniz taşı, Antakya'daki Habib-i Neccar, Kırıkhan'daki Beyazid-i Bestami ve Yayladağı'ndaki Ahmet Kuseyri'nin iyi dilekleri var heybemde. İnanç turizminin başkenti, dünyanın ilk yerleşim yerlerinden biri olan Antakya'dan söz ediyorum. Dünyaya örnek gösterilen; kilisesi, camisi ve havrası ile yaşanan ve yaşatılan kent. Kentin içerisinden geçen Asi Nehri, boylu boyunca Akdeniz'e uzanan bir gerdan gibi. Akdeniz bölgesine yetecek kadar verimli topraklarıyla Amik Ovası. Günün her saatinde ortak yaşam kültürü ile ünlenmiş, açıkçası büyüsüne kapılacak kadar derin ve bir huzur kenti. Öylesine zengin geçmişi olan bir kentin 45 saniyede yok oluşuna tanıklık etmiş, yüreğimde derin ve kalıcı izleri silinmeyecek olan birisi olarak, Hatay Güney Rüzgârı Dergisinin yeni sayılarını okurlarıyla buluşturmaya hasret iken, Muğla'da Bodrum Gündem Dergisinin 25'inci sayısı ile buluştum.

Dört ayda bir (Ocak-Şubat-Mart-Nisan 2023) yayınlanan dergiyi elime aldığımda, Hataylı şair Sabahattin Yalkın'ın sözleri kulaklarımda çınladı. Yalkın, "Mehmet Ali'nin iki çocuğu var ama Hatay Güney Rüzgârı Dergisini de eklersek, üç çocuğu var sayılır" derdi. Bu konuda hiç yanılmamış Sabahattin abi, zira şu günlerde kendimi bir çocuğumdan uzak kalmış gibiyim.

Gelelim Bodrum Gündem Dergisine. "Sokak ne diyorsa o!!!" başlığı ile Fatih Bozoğlu'nun "Z Kuşağına ne kadar güvenebiliriz ya da güvenebilir miyiz" yazısını okurken, gençlere her koşulda güvenmemiz gerektiğini ısrarla belirtmek isterim. Bu noktada hepimizin yapması gereken şey, gençleri geleceğe nasıl hazırlamamız gerektiğidir. Gençlerimizi iyi yetiştirmez isek, gelecekte kendi açtığımız kuyuya düşeceğimizi unutmamamız gerekir.  Ülkemizin kurucusu Atatürk'ün gençliğe önem vermesi, gençlikle onur duyup, geleceği onlara emanet etmesinin nedeni de budur.

Fatih Bozoğlu önemli bir konuyu ele alırken, çok akıllıca tarihsel bir anıya da yer vermiş. Hem de bizim can evimizden, Hatay'dan. "Hatay meselesi benim vazgeçilmez bir davam olmuştur" diyen Atatürk'ün Hatay'la ilgili anıları, depremin en çok etkilendiği Hatay için bir ışık.  İlgili ve yetkililer için bir uyarı. Dilerim; geçmişte Atatürk'ün bu kadar önemsediği Hatay'ın önemi anlaşılır da tez elden kısa sürede ayağa kaldırılır.

Ülkemizin değerlerini daha iyi anlamak için okumalı ve okutmalı. Okuma alışkanlığının giderek azaldığı ülkemizde zor durumda olan yerel gazeteler kadar yerel dergiler de yaşatılmalı. Yerel yönetimler, özellikle yerele sahip çıkan yayınlara sahip çıkıp, desteklemelidir.

Her özlem, sevginin ve saygının ifadesidir. Can Pulak'ın "Özlediğimiz Türkiye" yazısını okurken de benzer duyguları yaşadım. Pulak, ". Ayağımızı yorganımıza uzatmadığımız için, elimizdeki avucumuzdaki parayı dikkatle kullanmadığımız için, Cumhuriyetin kazanımlarını hovardaca harcadığımız için, meteliğe kurşun atıyoruz şimdi" diyor.

Dergiyi okumak benim için bir terapi, keman ustası Nasfet İristay'ın anıları da tını gibi geldi. Yaşayan enstrümanlar olan kemanları devamlı çalmak gerekirmiş. Kim bilir, canlı Antakya'nın sesi ve soluğunun kesilmesi, bir zamanlar Antakya sokaklarından gri duvarlara can veren Gazel'in kemanı sustuğu için midir?

Ülkemin aydınlık yüzleriyle buluşmamı sağlayan Ömer Faruk Dengiz'in yazısı önümde. "2023 ile gelen acıların yarasını çok çalışarak saracağız" derken, kadim Antakya'nın yaralı hali değil, can çekişen hali değil, hayat damarları sonlandırılmış hali geldi gözlerimin önüne.

En çok da Tunç Şanad'ın yazısına takıldı belleğim. Çok cesurca anlatmış içimizde sakladıklarımızı. Belli ki hayatı anlamlı kılmanın ortak yolu, hepimizin en çok ihtiyaç duyduğu şey de kendimizle yüzleşmek!. Çoğumuz yüzme biliyor olabilir ama Manş Denizini geçmek ayrı bir yetenek ister. Aysu Türkoğlu'nun başarılı yaşam öyküsü çoğumuz için ders niteliğinde.

"Uyanıp kaçamadılar,/ kuş olup uçamadılar,/ açıldı kuyular kimse inemez./ Erzincan beygiri rahvandır amma/ ölüler ata binemez/ yan yana sırt üstü yatan ölüler" şiiri Erzincan depremi üzerine yazılmış da olsa Mehmet Atilla, depremde yitirdiğimiz canlarımızı hatırlatmış bizlere.

İçerik yönünden değerli bulduğum Bodrum Gündem'in okurları bol olsun diyerek, yazımı Mehmet Bekar'ın "Aklını kullanma Cesareti Göster!" konusuna odaklanmak istiyorum. Ki, Kant'ın 239 yıl önce söylediği ve hepimizin önceliği olması gereken de tam anlamıyla bu; "Sapare aude".

Deprem öncesi giyinik iken depremden sonra çıplak, depremden önce tok iken depremden sonra aç, depremden önce binek iken depremden sonra yayan olan birisi olarak; ülkemizin deprem kuşağında olduğunu, hepimizin bir anda benzer olayları yaşayabileceğimizi sakın unutmayın!.

Mehmet Bekar'ın son sözüyle noktalamak gerekirse; "Türkiye, deprem sorunlarını kader planı ile değil, bilim ile çözecek."

Teşekkürler Bodrum Gündem.  Teşekkürler Bodrum Gündem'in aydınlık yüzleri.

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI