SADULLAH TURGUT
Anısına bir yazıydı birlikte söyleştik zaman zaman. Onu 6 Haziran 2020'de Menteşe Yerkesik Sarnıç Mahallesi'nde ebedi yerine uğurluyoruz.
Sadullah Durgut . Köy Enstitülü onu kaybettik. Ortaklar Köy Enstitüsü mezunu. Tüm Köy Enstitülü dostlarımıza selam olsun. .Bir söyleşimizde yazdığım yazı aşağıda anısına yayınlıyorum.
Bir bir eksildiler. Yerkesik Çarşıda elinde bastonu ile karşılaşırdım. Kütüphaneye hep uğradı. Uğradığı anın bir belgesi resim.
Sevenlerine ,ailesine, torunu Bahar'a başsağlığı diliyorum.
ADABELEN'E BİR PANAROMA ÇİZDİM. ORTAKLAR KÖY ENSTİTÜSÜ VE SADULLAH DURGUT.
O 1946 yılında girer. 1950-51 yılında mezun olur. Ovanın yüzü. Güney, doğu ve batısı ova, içine bir sırt girmiş. Adabelen sırtı. Adabelen sırtından bir panaroma çizdim.
Ortaklar Köy Enstitüsü.
Yerkesik Sarnıç köyünden bir köy çocuğu Adabelen'e doğru yolculuk eder. Ortaklar onun henüz geleceğini biçimleyeceği bir idealini düşlediği yerin adıdır. Heyecanlıdır.
Öyle ya! Karşılaşacağı şeyler yarınlara ümit ekecektir. Yarınlara gelecek ekecektir. O Köy çocuğudur. Belki de yırtık mintanı, yırtık ayakkabısı olan. Ama küçücük yüreğinde büyük ateşler yakan Mustafa Kemal'in çocuklarıdır.
Denizova'da okur, küçük yaşında çıkar gider köyünden. Sadullah Durgut. Sadullah Durgut hocamla iki yıldır konuşuyoruz. Bir gün söyleşeceğiz.
Yüzündeki çizgileri ve izleri gördükçe o yıllara nemlenir yüreğim. Sonra bir ışık yayılır, sevinçler ekilir.
Köy Enstitülerinden söz edeceğiz. Sadullah Durgut hocam Ortaklar Köy Enstitüsü çıkışlı. Mezun olduğunda Yemişendere'ye atanır.
Söyleşimizde en çok ilgimi çeken Edebiyat öğretmenleri Tahir Alangu'dur. "Bozkırdaki Çekirdek" Kemal Tahir'in kitabına güçlü bir eleştiri ve yorum koyar. Tahir Alangu'nun edebiyat yönüyle orada karşılaşırım.
Tahir Alangu o sesiyle " Turgut kalk bakalım bir şiir oku, derdi. Ergenekon diye bir şiir okuyorum. Türkçeyi çok iyi incelerdi, bir "e" harfinin yanlış çıkmamasına dikkat ederdi. Numaram 49 idi, aferin otur, diye seslenirdi. Tahir Alangu öğretmenim orada kalırdı."
Sadullah hocam o yıllara gider, gözlerinde aynı şevk ve heyecan bazen gözleri nemlenir iken mutludur, o yılları dile getirir.
O yıllar dile gelse, Ortaklar'da diz çökerler.
O yıllarda henüz inşaatı gerçekleşen binaları. İnşaatlar, koyunlar, tavuklar çok şaşırmıştır, Sadullah hocam. İnek çiftliği de vardı , diye anılarını konuşur.
"Bizi topladılar, doktor muayenesinden geçirildik", derken aynı heyecanı yaşıyordu.
3 saat ders görürlerdi. O Köy Çocukları. 2 saat inşaatta çalışırlar. Kendi binalarını kendi elleriyle inşa ederler.
Ovalar ekilmiş, pamuk tarlaları yumak yumak onların küçük ellerinden geçer. Bir demir nasıl dökülür, çapa nasıl çelikleniyor öğrendiler.
Marongozhanede kapı, pencere çerçevelerini yapıyorlardı. Yapıcılık, duvar örme öğrendiler.
Tam bu sırada o kendi elleri ile yaptıkları okullarının dersliklerinin şimdi nasıl da çökmeye yüz tutmuş, oyulmuş, hayalet pencerelerinin fotoğraflarını gösteriyorum, duygulanıyor. Kapılarında kocaman asma kilit kalmış, o görüntülerle yüreğimiz burkuluyor, acıyor Sadullah hocamla.
Kocaman asma kilitlerin ne anlamı kalmıştı ki, orada. Zaten çatısı çökmüş, penceresi yok , sıvaları dökülmüş bu yerlerin kapısında kocaman asma kilit. Ne anlamı var k?
Bir zamanlar onları delen, karanlıkları yırtan o köy çocukları. Mustafa Kemal Atatürk'ün gösterdiği hedefte durmadan, yılmadan ilerleyen ve koşanlar. Onlar Köy Çocuklarıdır.
Ve, Sadullah Durgut hocamla sızılarımız o yerin tekrar canlandırılması ile ilgili tasarılar neler olabilirdi? Orayı yaşatmanın bir yolu olmalıydı.
Bununla ilgili görüşlerimi Sadullah hocama anlatırken çok heyecanlandı. Bunları Ortaklar Adabelen Işığı olarak ayrı bir yazımda değerlendirmek istiyorum.
O Adabelen sırtı, ışığın yayıldığı yer. Yüzü ovayı ışıtmış, ekinler yeşermiş.
Sadullah Durgut hocam Mümin Yağcı öğretmeninden söz eder. Hayvan gübrelerini getirterek akasyaları diktirir.
"Bunları kurutursanız, siz kendiniz de kurursunuz çocuklar, gece rüyadan çıkıp gelip sulayacaksınız, derdi."
Hayvancılık bakımı ve yetiştirilmesi ile ilgili öğretmeni Hüseyin Şerif Karahüseyinoğlu'nu anımsar.
Öğretmenleri eşliğinde her akşam ertesi günkü derslerini mütalaa ederlerdi.
"Bir gün akşam yatakhanedeyiz. Gökovalı Sabri Kaya şiir okuyordu. Nöbetçi öğretmen çıkageldi. Ne yapıyorsun der? Şiir okuyorum, köyümü hatırladım diye cevap verir. Ayaklarını yıkadın mı diye sordu? O da ayaklarını yıkadığını göstermişti, unutmuyorum diyor.
Ortaklar Köy Enstitüsü'nde sanat, edebiyat, matematik, genel kültür gördüler.
Adabelen'den yayılan ışığın tesiri ile gözlerime ışıyan sevinç, yüreğimi ısıtan duygu ile Sadullah hocamı dinlerken gözlerim buğulanır, nemlenir.
Tüm Köy Enstitülerinin hayatta kalan çocuklarını saygıyla selamlıyorum. Ebediyete gidenlerine rahmet diliyorum.
Sadullah hocama rahmet diliyorum, ışıklı yıldızlar gibi kaydılar. Onu saygıyla uğurluyoruz.
Adabelenlilere sevgilerimi yolluyorum. O Adabelen tepesi hiç kurumayacak, solmayacak, hep yaşayacak. Anılarınız, duygularınız, düşünceleriniz ve ellerinizle Adabelen ışığı hep aydınlatacak. O ışık sizlersiniz. O hayat sizlersiniz. O canlı yaşamın tanıkları sizlersiniz. Orayı canlandıracak sizlersiniz.