"ÇİÇEKLERİN VE ÇİÇEKÇİLERİN ANNESİ" ZEYNEP ÇAKIR' ın ve "ÇİÇEĞİN BAŞKENTİ" BAYINDIRIR'da 25. ULUSLARARASI ÇİÇEK FESTİVALİ

"ÇİÇEKLERİN VE ÇİÇEKÇİLERİN ANNESİ" ZEYNEP ÇAKIR' ın ve  "ÇİÇEĞİN BAŞKENTİ" BAYINDIRIR'da 25. ULUSLARARASI ÇİÇEK FESTİVALİ

                Değerli okuyucular, Köyceğiz ilçemizin yeni TUR OPERATÖRÜ " NURİCAN GÜNGÖR TUR" bizi yine alıp götürdü bir başka diyara; çiçeklerin, fidanların, renklerin diyarına. 28 Nisan günü otobüsümüze doluştuğumuz gibi sabahın erken saatinde, çok güzel bir havada yola çıkarak derelerden sel gibi, tepelerden yel gibi uçarak Çine'ye yettik.  Burada kahvaltımızı yapıp yeniden yola revan olduk. Selçuk' tan sonra Torbalı yönünde ilerleyerek TİRE yoluna saptık ve devamla Ödemiş'i kıyılayıp oradan BİRGİ' ye ulaştık. İlgili yerleri gezip inceledikten sonra BAYINDIR yoluna girdik. Burada rehberimiz EYÜP BEY, geçtiğimiz yol kenarlarına dikkat çekmemizi istedi ve geçtiğimiz her yerin çiçek tarhları, çiçek bahçeleri, çiçek ve ağaç fidanı tarlaları ve seralarıyla dolu olduğunu görüp izledik. Geçtiğimiz yol kıyıları rengârenk çiçek bahçeleriyle müzeyyendi. Bayındır' a ulaştığımızda aracımızı bir yana bırakarak doğruca çarşıya yöneldik. Festival, kentin en büyük (ATATÜRK) caddesinde sergilenmekteydi. Kenarlarda çiçek ve çiçekçi stantları, yiyecek stantları ve ortada kalan alanda insan kalabalığı. Hani "iğne atsan..." tabiri var ya işte öyle. Hepsi birbirinden alımlı, canlı rengârenk çiçekler caddeyi adeta muazzam ve mükemmel bir devasa çiçek bahçesine çevirmişti. Kırmızının, sarının, morun, mavinin, turuncunun, pembenin, kahverenginin, lacivertin ve daha bilmem nice rengin bütün tonlarıyla yol üzerini ve stantları süsleyen, büyüleyici renkteki çiçekler, adeta insanın aklını başından alıyordu. Cadde baştan sona öyle kalabalıktı ki, insanların birbirlerine değmeden, çarpmadan, toslamadan geçmeleri imkânsızdı. Kadın, erkek, kız, kızan. Velhasıl kelam bir âlemdi bu festival alanı. Güç/bela caddenin sonuna kadar ilerleyip göreceğimizi gördükten sonra dönüşe geçtik ve aynı karmaşadan sonra başladığımız noktaya dönebildik. Bunca yoğunluğa, bunca kalabalığa karşın insanlar, oldukça anlayışlı, sevecen ve birbirlerine karşın olgun davranıyorlardı. Çünkü medeni bir kentteydik ve ÇİÇEK FESTİVALİNDE idik. Alandan çıkan hemen herkesin elinde, kolunda, kucağında hatta bazılarının çantayla sırtında renk renk çiçek/ağaç fidanları bulunuyordu. Bizim arkadaşlar da oldukça çok ve çeşitli çiçek ve ağaç fidanları alarak otobüsümüzün bagajına yerleştirdiler. Dönüşümüz muhteşemdi, herkes bu geziden mutlu ve mesut dönüyordu. Biz de TİRE-BİRGİ-BAYINDIR-ÖDEMİŞ gibi kentlerimizle ilgili beklediğimiz ve umduğumuzdan daha çok bilgi, belge ve fotoğraf elde ederek bu geziden oldukça doyurucu bir birikimle döndük.

ZEYNEP ÇAKIR (01.07.1923 - 13.04.2013): Zeynep ÇAKIR, Bayındır' da "ÇİÇEKLERİN ve ÇİÇEKÇİLERİN ANNESİ" olarak anılır. 1941 yılında ailesiyle birlikte Selanik DEDEAĞAÇ' tan BAYINDIR' a göçmüştür. DEDEAĞAÇ' ta gönül verdiği çiçek yetiştirme merakını BAYINDIRDA ' da sürdürmüştür. Zeynep ÇAKIR, evinin bahçesinde yetiştirdiği birbirinden güzel çiçeklerle BAYINDIR' da geçmişi Osmanlı' ya dayanan çiçekçiliği tekrar canlandırmıştır. BAYINDIR' ın "ÇİÇEĞİN BAŞKENTİ" olmasına ve çiçek üreticilerinin bu günlere gelmesine önderlik etmiştir.

Bayındır Belediye Başkanı Ufuk SESLİ' ye röportajla sorulduğunda bize şu bilgileri veriyor: " Osmanlı saraylarına, medreselere, sultanlara buradan yıllarca gülfidanları yollanmış. O yüzden bir dönem burası "GÜLBAHÇE" olarak anılmış. Bu gün sadece sarayın değil, Türkiye'nin önemli ölçüde ihtiyacını karşılayan "ÇİÇEĞİN BAŞKENTİ BAYINDIR" olarak nam salmış durumdadır. Bu gün ülkemizin %25' e yakın süs bitkileri ihtiyacını biz karşılamaktayız. Eskiden yalnızca evlerinin önünde, küçük bahçelerde üretim yapılacak kadar küçük olan çiçekçilik sektörü Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri ve Birliklerinin çalışmalarıyla eski ihtişamlı günlerine döndü. Bayındır'ın ekonomisinde önemli bir yeri olan ÇİÇEKÇİLİK, Hollanda' nın elde ettiği konumu geçme konusunda hayli yol kat etti. Artık "bu sektörde ben de varım" diyen, diyebilen Bayındır' lı işletmeciler, toplam 8 bin hektara yayılmış durumda. 1000 üretici açık ve kapalı alanlarda 600'ün üzerinde süs bitkisi çeşidiyle tam kapasite üretim yapmaktadır. Dolayısıyla bu sektör, 5.000 kişiye istihdam sağlamaktadır. Geçen yıl gerçekleştirdiğimiz Uluslararası Çiçek Festivalimize Emniyet Müdürlüğü ve GSM firmaları verilerine göre 1,5 milyona yakın ziyaretçi geldi. Türkiye'nin en fazla ziyaretçi çeken organizasyonlarından birini düzenliyoruz. Bu yıl festivalimize 2 milyondan fazla ziyaretçi bekliyoruz." Biz, festivali oldukça renkli ve zengin gördük. Emeği geçenlerin ellerine ve yüreklerine sağlık.

                Bayındır demişken eskiden beri duyduğum bir anekdotu (küçük öykü) anlatayım. Bizim Muğla'nın ilçelerinden mi, köylerinden mi bir aile, kız görmek için Bayındır'a gitmişler. Evi arayıp bulmuşlar ve davet üzerine geçip oturmuşlar. Hoş-beşten sonra çaylar-kahveler içilmiş ve sıra kızın istenmesine gelmiş. Usulünce kız istenmiş, aile de "hele biz oturup konuşalım, akrabalar bir soralım size bir cevap veririz!" diyerek konuyu bağlamışlar. Ancak görmeye/istemeye geldikleri bu kızın köyde taliplisi genç/ler varmış. Kızın dışarıya verilmesini istemedikleri için bu niyetlerini bir biçimde dile getirmişler. Misafirlerin kapının önüne bıraktıkları ayakkabılarını alıp saklamışlar. Misafirler dışarıya çıkınca bakmışlar ki, ayakkabılar yok. Sağa-sola bakmışlar, ev sahiplerine baktılarsa da bir sonuç alamamışlar. "Arkadaş bu ayakkabılar nereye gider, ne oldu bizim ayakkabılara?" diyerek ev sahiplerine sormuşlar. Ev sahiplerinden biri, biraz da alaysı bir biçimde " Arkadaş, ayakkabı nereye gider? Danalar yemiştir herhalde" diyerek bizimkilerle dalgasını geçmiş. Ancak bizim Muğlalı da hazırcevapmış. Ev sahibine şöyle bir karşılık vermiş:

Bayındır, Bayındır,

Bayındır'ın adamları hayındır,

Dana pabuç yemez de;

Bu da bize bir oyundur.

                Bu her ne kadar bu bir anlatı ise de biz, Bayındırlıların her hangi olumsuz biz yanlarını/yönlerini görmedik. Gayetle medeni insanlardı. Merkezde bir pide fırınına oturmuştuk. Ortalık insan kaynıyordu. Ocağın önünde iki kişi vardı, üç-dört kişi de serviste çalışıyordu. Yer olmadığı için biz ocağın hemen önüne oturmuştuk. Ben kendimce bu kadar kalabalığa yetiştirmek için doğru dürüst pide çıkarmaz, attırıp geçer diye düşünüyordum. Ancak baktık ki, esnaf oldukça dikkatli çalışıyor ve mükemmel pideler üretiyordu. Tek kıymalı pidenin fiyatı her yerde olduğu gibi 120 tl. Şişe ayran 25, pet ayran 10 tl, su da 5 lira idi. Bu fiyatları hiç beklemiyorduk. Helal olsun dedik, takdir ettik.

NOT: Yazımıza iki de fotoğraf koyduk.

 


YAZARIN DİĞER YAZILARI