AHISKA TÜRKLERİ ARAMIZDA.
Değerli okuyucular, insanların, ulusların geçmişi hep çatışmalarla, savaşlarla, boğuşmalarla geçmiş. Binlerce yıldır hep bir "BEN" hegemonyası sürüp gitmiş ve bu vahşi duygu yüzünden nice uluslar, insanlar büyük acılar çekmiş, nice uluslar yeryüzünden silinip gitmişler. Lisede öğrenciyken ( Leyl-i Meccani okuyordum) hele de son sınıfta hiç ders çalışmazdım ama dersi son derece dikkatle dinlerdim. Okulun cilt işlerini yapar, arkadaşların ayakkabılarını tamir eder, tıraşlarını yapar harçlığımı çıkarırdım. Bahara doğru da fotoğrafçılığa başladım ve en çok harçlığımı ondan çıkarıyordum. Sonuçta son sınıfta Tarih dersinden ikmale kaldım, sevmezdim de Tarih dersini. Ancak Tarih, Edebiyatın ikiz kardeşiydi. Tarih olmadan edebiyat anasız/babasız kalırdı, bir anlamı olmazdı. Dil-Tarih' te Tarih bölümünden kredili dersler alarak mezun oldum, iyi de oldu. Böylece Tarihle aramı biraz da düzeltmiş oldum. Yıllar geçtikçe, tarihin önemini anladıkça tarih kitapları okumaya başladım ve gittikçe de bu bir yaşam biçimi haline geldi. Ulusların kaderi, hele yoksul halkın kaderi egemenlerin keyfi için karşı gruptaki insanlarla boğuşmakla geçmiş. Anadolu' dan onlarca, yüzlerce kavim gelip geçmiş. Özellikle son yüzyıllardaki tarihi geçmişimize baktığımızda insanımızın Anadolu' nun dört bir yanında savaşırken büyük acılar çektiğini, büyük kayıplar verdiğini, büyük işkenceler yaşadığını görüyoruz.
Kıbrıs Türklerinden, Antep yöresine, Ege yöresinden Karadeniz Bölgesine, Çukurova' dan Kars yöresine kadar insanımızın/halkımızın Rumların, Ermenilerin ve Rusların elinde ne acılar, ne çileler çektiğini araştırma kitapları, belgeseller, anlatanlar nezdinde kolayca öğrenebiliyoruz. Bunların hepsini okuduğum kitaplardan yakinen izledim, öğrendim. Şimdi de SURİYE' Lİ KARDEŞLERİMİZ.
Sözün kısası AHISKA TÜRKLERİ' ne gelelim:
Kütüphaneden edindiğim " SÜRGÜNDE 50. YIL/ AHISKA TÜRKLERİ" adlı araştırmayı Dr. B. Zakir AVŞAR ile Zafer S. TUNÇALP birlikte yazmışlar. Daha 30. Sayfaya gelmeden okuduklarım bende taşınamaz oldu ve bu bilgileri siz değerli okuyucularımla da paylaşma gereği duydum.
"Sayın Süleyman DEMİREL' in 1992 yılında Başbakan iken Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile Azerbaycan' ı ziyareti esnasında 1944 yılında Özbekistan' a sürülen daha sonra eski Sovyetler Birliği içerisinde diğer Cumhuriyetlere de yayılan 530 bin civarında nüfusa sahip oldukları tahmin edilen AHISKA TÜRKLERİ temsilcilerini kabul etmiştir. Bu kabul sırasında temsilcilerin talepleri üzerine T.C. Hükümeti, 1992 yılında 150 aile, 1993 yılında 350 aile olmak üzere toplam 500 ailenin (Ahıska Türkü) Türkiye' ye kabulü konusunda bir ilke kararına varılınca gerekli çalışmalar yapılarak uygulama başlatılmıştır. Tanınmış Milli Şair Ahmet CEVAT' ın şiiri bu konuda oldukça manidardır:
Karların üstünde mazlumlar kanı,
Ölenler çok ama mezarlar Hanı?
Ayaklar altında şevketi, şanı,
Kalanları görüp feryada geldim.
Felaket görmemiş millet olar mı?
Düşün biraz düşün, hiç kanun var mı?
Gözler kör mü yoksa gönüller dar mı?
Ah yine ben, yine ben imdada geldim.
SÜRGÜN.
Sürgün olayı Ahıska köylerinin bir gece içinde köylerinin boşaltılması ile başladı. Askeri kamyonlar halkı demiryollarına getirdiler. Demiryollarında yüzlerce insanın laneti duyuluyordu. Çocuklar, kadınlar ağlıyorlardı. Her vagonda 30/40 kişi vardı. Tuvaletsiz, susuz vagonlarda hayvan gibi götürülen bu insanların suçu neydi? Ölüleri defnetmek imkânsızdı. Askerler her istasyonda vagonları açarak ölüleri teslim alıyorlardı. Nerede o cesetler, mezarları nerede?... Şimdi bile kimse bilmiyor. Bu kargo trenlerinde götürülen Türkler' in 17 bini yolda açlık, soğuk ve hastalıktan öldü. Prof. Dr. Şamil Kurbanov: "Beş hanenin eşyasıyla birlikte otuzu aşkın kişi bir vagonda gidiyorduk. Kapılar günde bir defa açıyorlardı. Adeta tekerlekler üzerinde bir mezardı bu vagonlar, idrar kesesi patlayarak ölen kadınlar vardı. Çünkü erkeklerin, çocukların gözleri önünde tuvalet yoktu. Vagonun döşemesini delmek zorundaydılar. Bu ise firar etmek olarak cezalandırılacak bir işti. Annem yemiyordu, su içmiyordu ki, herkesin gözü önünde rezil olmasın. Kadınlar daire oluşturuyorlardı ve etten duvar arkasında su döküyorlardı. Erkekler de öyle." Bir gelin loğusa olduğunda erkekler, çocuklar loğusa yatağından uzak tutulur. Fakat bu vagonlarda bunu nasıl yapacaksın? Çocuklar sırtüstü yatırılmış ki, doğumu görmesinler. Loğusanın çığlık sesleri duyulmasın diye erkekler yüksek sesle şarkı söyleyerek bağırıyorlar ve gözleri öfke ve kahırlarından yaşla doluyormuş. Sürgüne gönderilecek ailelere "iki saat içinde hazırlanın" talimatı veriliyormuş. Askerler evlere dalıp kadınlara, kızlara tacizde bulunuyorlarmış. Tacizden kurtulmak için yanan evlerin içine kendini atan kızlar oluyormuş.
Ahıska Türklerinin yıllardır süregelen talepleri nihayet Sovyet Yetkilileri tarafından 1989 yılında dikkate alındı ve Ahıskalı' ları bu isteklerini Türk Dış işleri yetkililerine bildirerek 'insancıl nedenlerle Türkiye' nin kabul etmesi halinde böyle bir göçe izin verebileceklerini bildirdiler. Bunun üzerine belli sayıda Ahıska Türk'ünün Türkiye'ye göçü hakkında Türkiye ile Sovyetler Birliği yetkilileri arasında görüşmeler yapıldı. Ancak bu görüşmeler uzun sürmüş ise de bir sonuç alınamadı ve Ahıskalı' ların Türkiye'ye alınmaları 1992 yılını bulmuştur. O sırada başka komşu ülkelerin zor durumdaki halkları da Türkiye' ye gelmek için sıra bekliyorlardı. Bakın kimler, neden gelmek istediler:
Bulgarlaristan' dan gelenler; artan sosyal, siyasi baskılar nedeniyle,
Romanya'dan gelenler, Rus saldırıları ve diğer baskılar,
Yugoslavya' dan gelenler, Rus, Sırp kışkırtması, devamlı baskılar, asimilasyon uygulamaları.
Kıbrıs' tan gelenler, İngiliz egemenliği, Lozan Barışı, Rumların baskıları.
Doğu Türkistan' dan gelenler, Çin işgali ve baskıları.
Afganistan'dan gelenler, Sovyet işgali. Bütün bunların sayıları tek tek verilmiş. Sonuçta 2. 477.350 kişi yerlerinden edilerek Türkiye' ye gelebilmişler. Bütün bu bilgiler, gelenlerin hangi yıllarda kaç kişi geldiği, hangi ülkeden, neden geldiği, cinsiyetleri, yaşları ve diğer bilgileriyle tek tek kitabı hazırlayan hocalarımız tarafından belgelendirilip, derlenip toparlanıp mükemmel bir eser olarak önümüze konulmuş. Hocalarımızın ellerine sağlık.
14Kasım 1944 tarihinde gerçekleşen tehcirde 212 köyde yaşayan 92. 307 ile 94.955 Ahıska Türk' ü zorla Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetti' ne Mesheti bölgesinden Orta Asya' ya sürgün edilmiştir.
Haziran 1989' da Ahıska Türkleri Fergana Vadisi' nde Özbek Milliyetçilerinin şiddetine maruz kaldı. Fergana olaylarına kadar Ahıska Türkler' inin varlığından çok az insan haberdardı ve Ahıska Türkleri hakkında çok az bilimsel araştırma yapılmıştı. Buradaki etnik çatışmalardan sonra 70.000 Ahıska Türk' ü Özbekistan' dan kaçtı ve Sovyetler Birliği' nden ayrılan yedi ülkeye dağıldı. Ahıska Türkleri, 2006' da 260.000 ile 335.000 kişi arasındaydı. Rus yetkililer Ahıska Türkleri' ne Rus vatandaşlığı statüsü vermeyi reddettikleri için Avrupa Konseyi, Krasnodar' daki Ahıska yerleşimlerini 'yasal bir hapishane' olarak tanımlamıştır. Günümüzde Ahıska Türkleri' nin çoğu fiili olarak vatansız kalmaya devam etmektedir.