DOLMABAHÇE, TAKSİM, İSTİKLAL, GALATA KULESİ/KÖPRÜSÜ, EMİNÖNÜ, BOĞAZ TURU, 1. KÖPRÜ, KIZKULESİ DERKEN İŞTE CANIM İSTANBUL.
İSTANBUL'U DİNLİYORUM, GÖZLERİM KAPALI;
ÖNCE HAFİFTEN BİR RÜZGAR ESİYOR;
YAVAŞ YAVAŞ SALLANIYOR
YAPRAKLAR, AĞAÇLARDA. ;
UZAKLARDA, ÇOK UZAKLARDA
SUCULARIN HİÇ DURMAYAN ÇINGIRAKLARI;
İSTANBUL'U DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI.
İSTANBUL'U DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI;
KUŞLAR GEÇİYOR, DERKEN;
YÜKSEKLERDEN SÜRÜ SÜRÜ, ÇIĞLIK ÇIĞLIK,
AĞLAR ÇEKİLİYOR DALYANLARDA;
BİR KADININ SUYA DEĞİYOR AYAKLARI;
İSTANBUL'U DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI.
İSTANBUL'U DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI;
SERİN SERİN KAPALIÇARŞI,
CIVIL CIVIL MAHMUTPAŞA,
GÜVERCİN DOLU AVLULAR,
ÇEKİÇ SESLERİ GELİYOR DOKLARDAN.
GÜZELİM BAHAR RÜZGÂRINDA TERKOKULARI;
İSTANBUL'U DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI.
İSTANBUL'U DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI;
BAŞIMDA ESKİ ÂLEMLERİN SARHOŞLUĞU,
LOŞ KAYIKLARIYLA BİR YALI;
DİNMİŞ LODOSLARIN UĞULTUSU İÇİNDE,
İSTANBUL'U DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI.
BİR YOSMA GEÇİYOR KALDIRIMDAN;
KÜFÜRLER, ŞARKILAR, TÜRKÜLER, LAF ATMALAR.
BİR ŞEY DÜŞÜYOR ELİNDEN YERE;
BİR GÜL OLMALI;
İSTANBUL'U DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI.
İSTANBUL'U DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI;
BİR KUŞ ÇIRPINIYOR ETEKLERİNDE;
ALNIN SICAK MI DEĞİL Mİ BİLMİYORUM;
DUDAKLARIN ISLAK MI DEĞİL Mİ BİLMİYORUM;
İSTANBUL'U DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI.
BEYAZ BİR AY DOĞUYOR FISTIKLARIN ARKASINDAN
KALBİNİN VURUŞUNDAN ANLIYORUM;
İSTANBUL'U DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI. O.V.K.
Değerli okurlar, birinci günkü onca koşturmadan ve soğuktan sonra otelimize gelip de akşam yemeğinden sonra hemen odamıza çekiliyor ve yatağımızda yok oluyoruz. İkinci gün yine erkenden kahvaltımızı yapıp sabahın 07.00' ında yola çıkıyoruz ki, İstanbul'u n meşhur trafiğine takılmayalım. Otobüsümüz bizi DOLMABAHÇE SARAYI' nın önündeki enfes Saat Kulesinin önünde bırakıyor.
Dolmabahçe sarayı, Osmanlı' nın son dönemlerinde yapılmış ve büyük paralara mal olmuş bir saray. 1843 yılında başlanmış ve 1856 yılında tamamlanarak 13 yılda bitirilebilmiş. Mimar Garabet ve Nigogayos Balyan tarafından tasarlanan saray, Neoklasik, Barok ve Osmanlı Mimari üsluplarının izlerini taşıyor. Dolmabahçe' nin ana yapıları, Harem, Mabeyn, Saat Kulesi, Dolmabahçe Camisidir. Sarayda 285 oda, 46 salon, 6 hamam, 68 tuvalet vardır. Saray o günün parasıyla ÜÇ MİLYON KESE ALTINA MAL OLMUŞTUR. Daha fazla söze gerek yok. Saraya girdikten sonra içeride tek kare fotoğraf çekilmiyor, yasak. Onca güzel, enfes görüntüleri dışarıya ancak kafanızda çıkarabiliyorsunuz. Onu da başkasına anlatmanız mümkün değil, en iyisi bir gidip gezin/görün diye tavsiyede bulunabiliyoruz. 1,5 saatin sonunda dışarıya çıktığınızda sanki yüzlerce yıl öncesine ait bir başka alemden gelmiş gibisiniz. Sarayın her yönünden fotoğraf alabiliyorsunuz, bunda beis yok. Neyse yine otobüsümüze doluşarak tünel yoluyla Taksim'e çıkıyoruz.
TAKSİM CUMHURİYET ANITI; İtalyan heykeltraş Pietro Canonica' ya yaptırılan bu anıt, iki genç Türk; Hadi (Bara) Bey ve Sabiha (Bengütaş) Hanımın yardımlarıyla anıt, 1928' de tamamlanmıştır. (8 Ağustos 1928). Bu anıtta Mustafa Kemal ATATÜRK, İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak' ın belirgin tasvirleriyle Türkiye Cumhuriyetinin kurucularını tasvir ediliyor. Osmanlı döneminde civar semtlere su dağıtmak için şu anki Taksim meydanında bir su deposu yapılıyor. Depodan suyu dağıtmak için küçük bir maksem (Suyun taksim edildiği yer) yapıldı. İşte burası TAKSİM.
İstanbul' a gidip de İstiklal Caddesine uğramayan herhalde yoktur. En önemli caddesi, gezinti yeri alış/veriş merkezleri, en önemli yiyecek/içecek yerleri burada bulunur. Bakın burada neler var: Tünel/Meydan Semti, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi, Kırım Kilisesi, İsveç Sarayı, Botter Apartmanı, Beyoğlu Sineması, Narmanlı Han, Lebon Pastanesi, Çiçek Pasajı, Galatasaray Lisesi. Bu cadde adını 1923'te Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye'nin Kurtuluş Savaşındaki Zaferini anan İstiklal (Bağımsızlık) olarak almıştır. Burada bize verilen iki saatlik serbest zamanda caddeyi ve insanları uzun uzun gözlemliyoruz. Eskiden Beyoğlu' nda kravat takmadan gezilmezmiş. Şimdi ne ararsan var. Yerlisinden yabancısına, efendisinden lümpenine, zengininden fakirine, her dinden, her dilden, her ulustan binlerce insan kaynaşır bu caddede. Belediyenin aracı vızır vızır temizlik yaparken bir külhanbeyinin içtiği sigaranın izmaritini yere atıverdiğine tanık oluyoruz. İnsanların yüzü gülmüyor, hep bir koşturmaca içindeler, bir yerlere yetişecekler. İstiklal' in özel kırmızı tramvayı sürekli gidip geliyor. "Tramvay' a asılmayın" yazısına rağmen gençler hep sağına soluna asılarak gidiyorlar. Henüz öğle saatleri olduğu için çok fazla kalabalık yok. Çiçek Pasajına giriyoruz ama henüz bütün masalar boş, ancak akşama doğru işlemeye/dolmaya başlıyor, çünkü burası akşamcıların yeri. Cadde boyunca yürüyor ve Galata Kulesi'ne ulaşıyoruz. Ancak yer/gök insan olmuş bilet almak ve kuleye çıkmak için kuyrukta. Boşuna zaman kaybetmek istemiyor ve Galata Köprüsünü geçerek Emin önünde Boğaz Turu için bizi bekleyen teknemize doğru yürüyoruz. Biz, sekiz-on metrelik bir tekne beklerken kocaman bir gemi çıkıyor karşımıza. Gemimiz bizi önce Avrupa yakasının kıyısı boyunca taşıyarak kıyıdaki önemli yapıları yakından görmemizi sağlıyor. Burada önce kıyı boyunca 600 metre sahili süsleyen Dolmabahçe sarayını tüm bütünlüğü ve güzelliğiyle seyrediyor ve fotoğraflayabiliyoruz. Devamla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi' ni Çırağan Sarayı' nı, Beylerbeyi Sarayını, Feriye Sarayını, Küçüksu Kasrını, Beşiktaş Anadolu Lisesini, Meslek Lisesi binasını ve daha birçok tarihi yapıyı gördükten sonra 1. Boğaz Köprüsünün ayakları altına geliyor ve köprüyü alttan izliyoruz. Buradan dönerek Anadolu kıyılarına doğru yelken açıyoruz. Uzaklarda beyaz bir yapının üzerindeki kuleleri görünce burasının KULELİ ASKERİ LİSESİ olduğunu düşünüyor ve rehberimize soruyoruz. O da doğruluyor. Anadolu kıyısında dönüş yaparken birden önümüze bütün endamı ve zarafetiyle KIZKULESİ çıkıveriyor. Onu da çok yakından görüyor ve fotoğraflıyoruz. M.Ö. 5. Yüzyılda bu kulenin bulunduğu adacıkta bir gümrük noktası oluşturulmuş ve Karadeniz' den gelen gemileri denetlemek ve vergi almak amacıyla bir kule inşa edilmiş. 12. Yüzyılda ise Doğu Roma İmparatoru 1. Manuel Kommenos, adacıkta bir savunma kulesi inşa ettirmiş. Fetihten sonra Fatih Sultan Mehmet, buraya yeni bir kale inşa ettirmiş ve buraya bir nöbetçi birliği yerleştirmiştir. Daha sonra Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından Karadeniz ve Marmara'dan gelen gemilere geceleri yollarını göstermeleri için fener konulmuş ve bu tarihten sonra burası bir kale değil, bir Deniz Feneri olarak hizmet vermeye başlamıştır. Batıda gün, 4 minareli ve altı minareli camilerin görüntüleri arkasında kaybolurken Emin önünde kıyıya geliyoruz. Otobüsümüz bizi onca trafik keşmekeşi içinden alıp Esenlerdeki otelimize doğru sürüklüyor. Şair NEDİM' in İstanbul'u nasıl övdüğünü de yazmadan geçmeyelim istedik:
"BU ŞEHR-İ STANBUL Kİ, Bİ-MİSL Ü BEHADIR,
BİR SENGİNE YEKPARE ACEM MÜLKÜ FEDADIR"
(Bu İstanbul şehri paha biçilmezdir ve yalnızca bir tek taşına Acem (İran ülkesinin tamamı) mülkü feda edilir.
"BİR GEVHER-İ YEKPARE İKİ BAHR ARASINDA,
HURŞİD-İ CİHAN-TAB İLE TARTILSA SEZADIR"
(İki deniz arasında eşsiz bir cevherdir ki, dünyaya ışık saçan güneş ile kıyaslansa yeridir"
NOT: Yazımıza bir de fotoğraf ekliyoruz.