DÖNÜŞ/BİR UÇTAN BİR UCA ADIM ADIM KARADENİZ-5

DÖNÜŞ/BİR UÇTAN BİR UCA ADIM ADIM KARADENİZ-5

ARMUT DALDA ASİLSUN/KARA GÖZLÜM NASİLSUN?

HA BİZUM BU SEVDAMUZ/GAZETELERE BASİLSUN…

                Değerli okurlarım, AYDER YAYLASI, ELİF OTEL’ de her yaylada olduğu gibi erkenden uyanıyor ve çevreyi  gözetlemek  için çıkıyoruz. Yol kıyılarında 300 metreden 700 metreye kadar rakımda yapılan betonlaşma bu güzelim doğayı oldukça rahatsız ediyor. Her iki yandaki yamaçlardaki yemyeşil sedir ormanları ve aralarında yer yer dereciklerin şırıl şırıl suları öylesine güzel ve doyumsuz bir manzara oluşturuyor ki görenlerin aklı başından gidiyor. Biz de bu doyumsuz görüntüleri sağa sola koşturup uygun açılar bularak kameramıza kaydediyoruz. Sonra da otobüsümüzü bırakıp minibüslere doluşarak zirvelere doğru yol almaya başlıyoruz. 2800-3000 metre zirvelerin altındaki yaylalara çıkarken çevredeki doğal örtü ve yemyeşil ormanlar ne kadar güzelse önümüzdeki yol da o kadar kötü. Sürekli yokuş, sürekli viraj, üstelik de inşaat halinde. Kepçeler, dozerler, çalışanlar yollarda hareket halindeler. Minibüsün içerisindeki arkadaşlar sürekli çalan yüksek volümlü KARADENİZ MÜZİKLERİ eşliğinde hop oturup hop kalkarak hop hop oynuyorlar. Şakacı Karadenizli kaptan da vıcık vıcık çamurda arkası sağa sola kayarak slalom yapan aracın direksiyonunu sağ sol yaparak daha da sallanmasını sağlıyor ve arkadaki arkadaşları korkutuyor. Olmadı, ellerini bırakıp bizimle birlikte alkış tutarak tırmanışı daha tehlikeli ve zor bir hale sokuyor. Arkadaki minibüsün şoförüne de “araban çekmiyorsa, bırak onları da götüreyim!” diyerek takılıyor. Böylece bir saat kadar yolla cebelleştikten sonra yeşil ormanların bittiği, yamaçlarını yine yemyeşil ot/çayır örtüsünün aldığı, tepelerini bembeyaz sislerin kapladığı KAVRON YAYLASI ’na ulaşıyoruz. Önce vadinin iki yamacındaki  yaylacıların sıra sıra yazlık barakaları görünüyor. Sonra vadiden şarıl şarıl akan bir dere ve derenin başındaki küçük tesisler dikkatimizi çekiyor. Biz, özellikle doğa fotoğrafı tutkunları çevredeki bu manzaranın sarhoşu olarak kameralarımızla saldırıyor ve bu eşsiz görüntüleri almaya koşturuyoruz. KAÇKAR’ ların zirvelerine yakın kuzey yamaçlarındaki henüz erimeyen kar kütlelerini zumumuzla yaklaştırıp kameramıza hapsetmek en büyük mutluluğumuz oluyor. Birçok kişi burada kurulmuş küçük tesiste çay/kahve, süt, sütlaç yeme derdindeyken biz birkaç fotoğraf çılgını da karşı/yemyeşil yamaçlara koşturup tırmanarak nefes nefese çıktığımız yükseltiden önümüzdeki eşsiz doğa manzarasını görüntülüyoruz. Öylesine şanslıyız ki havada damla yağmur ve kalıcı bir sis de yok. Sis, bir ara aşağıdan yukarıya doğru yükselerek bizi de birlikte önüne ne gelmişse yutuyor. Birbirimizi göremez hale geliyoruz. Bu sis, bizim fotoğraflarımıza beyaz bir gelinlik görüntüsü vererek eşsiz bir güzellik katıyor. Yamaçlardan dönerken yayla evlerinin arasına dalıyor ve küçük bir yolaktan inerken bir yayla sakininin evinin kapısından çıkarak bizleri merak ettiğini ve bize baktığını fark ediyorum. Hemen hanıma söyleyerek yanına gitmesini ve birlikte fotoğraflarını alacağımı söylüyorum.  Hanım tam da yöre sakininin yanına varıp hoş-beş edip fotoğraf çekeceğimiz anda bizim arkadaşlardan en önde giden ve barakalar arasında yol bulmaya çalışan arkadaşımıza “ O GİTTİĞİN YOL, YOL DEĞİL!”  uyarısında bulunuyor. Meğer o yol, bir eve gidiyormuş. Aslında bir başka durum için kullandığımız bu söz çok hoşuma gidiyor ve kendimi gülmekten alı koyamıyorum.  Küçük tesisin yanına indiğimizde herkesle birlikte hanım da SÜTLAÇ yerken ben bir bardak yayla sütü içiyorum ve çocukluğumda bizim çıktığımız yaylalarda içtiğimiz sütün tadını/aromasını buluyorum bu yayla sütünde. İki saat kadar bu eşsiz yaylaların manzarasına, havasına, suyuna, sütüne doyamadan araçlarımıza doluşarak ayrılmak zorunda kalıyoruz. Çıkarken pek de fark etmediğimiz yokuşları, inerken bir kuyunun dibine iner gibi inince nasıl bir yokuş çıktığımızın ayırdına varıyoruz. Hatta Rehberimiz Caner Bey’ in “KÖTÜ YOLA DÜŞTÜK ARKADAŞLAR”  takılması da burada deyimin gerçek anlamını bulmasa da yerinde bir şaka oluyor. KAVRON YAYLASI’ nda karşı yamaçlardaki bir yol inşaatının ne olduğunu sorduğumuzda Rehberimiz “Yaylaları birbirine bağlayacak olan “YEŞİL YOL PROJESİ” nden söz ediyor.  İnşallah, bu yol tamamlandığında Uzungöl gibi, AYDER gibi, HIDIR NEBİ gibi diğer yaylalar da insanların hışmına uğrayıp bozulmaz. Kavron Yaylası’ ndan dönüp SİS OTEL’ e kadar yürüyerek otobüsümüze biniyor ve AYDER ’den ayrılıyoruz. Dönüşümüz yine her yerde olduğu gibi bin bir renk yeşillikler içinde vadi boyunca devam ediyor ve GÜNDOĞDU ilçesinde bir DOKUMA FABRİKASI’ nı geziyoruz. Buradaki dokumalar, Buldan ve ŞİLE BEZİ gibi özel ve güzel dokumalar. Levha açıklamalarında bu dokuma kültürünün çok daha eskiye dayanmakla birlikte 15. Yüzyıllardan bu yana geldiği ve ham maddesinin kenevir olduğu hatta ŞİLE BEZİ’ nin de aslının burudan geldiği yazılmaktadır. Ürettikleri ürünler de özel, güzel ve pahalı.. Pınar Restoran’da öğle yemeği için duruyoruz. Bu arada maceracı arkadaşlar ZİPLİNE denilen ve karşıdan karşıya gerilen bir tel üzerinde gidip geliyorlar ve kahkahalar atıp eğleniyorlar. Yine yol üstünde bir “MEŞHUR KURU FASULYE”  lokantasına uğruyoruz. Buranın ünlü bir markasıymış. Ustaya nedenini soruyoruz. “Bu özel fasulye, Erzurum/İSPİR’ den gelir, birkaç gün suda ıslanır, bol soğan tereyağı ve etli olarak üç/dört saat pişer ve öyle servis edilir” diyor. 17-20 tl. den porsiyonu satılan bu kurudan yiyor ve de beğeniyoruz. Gezimizin bu altıncı gününde öğle sonu 14.00 suları OVİT GEÇİDİ için tırmanmaya başlıyoruz. OVİT, Rize/Erzurum karayolu üzerinde. Sağ yanımızdaki OVİT ÇAYI’ nı izleyerek yine KARADENİZ’ in bin bir tondaki yeşilini, dereleri, ormanlarıyla birlikte izleyerek vadi içinde ilerliyor ve sonunda yeni açılan uzunlukta dünyanın üçüncü, Türkiye’ nin birinci (14.300 metre) tüneline ulaşıyoruz. Tünelin geçişi uzun sürünce fenalaşan arkadaşlar oluyor ve dakikalar sonra gün ışığına çıkıyor ve rahat bir nefes alıyoruz. Tünel, bir/iki gün önce açılmış. Tünel çıkışından sonra dönüp eski yoldan OVİT GEÇİDİ’ ne doğru yükseliyoruz. Karadeniz kıyı iklimini bırakıp da iç kısımda kara iklimine doğru geçtiğimizde yamaçlar ve dağlar birden kuraklaşıyor ve yeşillikten ve ormandan eser kalmıyor. Yine bir vadinin içinde ilerleyip/yükselip 2640 metrede OVİT GEÇİDİ’ ne ulaşıyoruz. Otobüsümüzü yolun solunda bir yere bıraktıktan sonra Rehberimizin peşine takılarak bembeyaz çekgit/vargit/kalkgit/basgit(yayla dönüşü) çiçeklerinin süslediği yemyeşil çimenlerle örtülü yamaçları tırmanarak 2650 metre rakımdaki KARAGÖL’ e ulaşıyoruz.  Dağların eteğinde önü dolup yükselerek oluşmuş dağ başlarında asude bir biçimde uyuyan bu küçük krater gölü, şıkır şıkır, pırıl pırıl buz gibi soğuk suyuyla bizi karşılıyor. Rehberimizin açıklamalarından sonra herkes toplu yada bireysel fotoğraf çekme sevdasına düşüyor. Yeterince fotoğraf çektikten sonra dönüşe geçiyoruz. Yine karşımızdaki dağların kuzey yamaçlarında kalan kar kütlelerini zumumuzla alıp kameralarımıza hapsediyoruz. Burada da AYDER/KAVRON’ da olduğu gibi çıktığımız vadinin iki yakasındaki yamaçlarda yüzlerce yaylacı barakası ve uzaklarda, çok uzaklarda otlayan koyun sürüleri görünüyor. Ne yazık ki bu dağların havasına, suyuna, manzarasına doyamadan ayrılmak zorunda kalıyoruz. Otobüsümüze doluşup ayrılınca yine KARADENİZ havası, suyu, otu, ağacı, ormanı ve yeşiliyle bizi karşılıyor. Akşam karanlığına doğru vadi içindeki ÇAMLIK OTEL’ e geliyor ve odalarımıza yerleşiyoruz. Her ne kadar ÇAMLIK adını duysanız da bu çamlar bizim bildiğimiz KIZILÇAM-KARAÇAM ve SARIÇAM türünden çamlar değil, Doğu ladinleridir. Bizim çamlar son olarak Kütahya-Bilecik sınırlarında kaldı. ANIT KMABİR hariç,  Denizli-KALE sınırlarına kadar da bir daha göremeyeceğiz. Akşam, arkadaşlar yöresel bir sanatçının kemençe eşliğinde türküleri ile meşgul olurken biz erkenden odamıza çekiliyoruz. Sonuç olarak da sabahın 04.00’ında uyanıyorum. 05.00’ da dışarıya çıkıp çevreyi kolaçan ediyor, fotoğraflar çekiyorum. 07.00’ da OTEL ÇAMLIK’ tan ayrılıyoruz. Artık dönüş başlamıştır. Ordu’da teleferikle BOZTEPE’ ye çıkıyoruz. “BOZTEPE’YE ÇIKMALI/ŞU ORDU’YA BAKMALI/BÖYLE GÜZEL KIZLARI/SAZ ÇALIP OYNATMALI…”  diyerek dolaşıyoruz Boztepe’ de. 14.00’ da Ordu’ dan ayrılarak Karadeniz kıyı boyunca yol alıp yol kıyısında fındık kurutan üreticileri de fotoğraflayarak SAMSUN’ a giriyoruz. GELECEK HAFTA KARADENİZ GEZİSİNİ BİTİRİYORUZ. BU HAFTALIK DA BU KADAR SAĞ VE ESEN KALINIZ.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI