KARLI DAĞLARIN ETEĞİNDE, SAZLIKLARIN ORTASINDA AĞZIN DAN BURNUNDAN GAZLAR, ALEVLER FIŞKIRAN EJDERHA TEPE (MARSİASS VİP GRUBU)

KARLI DAĞLARIN ETEĞİNDE, SAZLIKLARIN ORTASINDA AĞZIN

DAN BURNUNDAN GAZLAR, ALEVLER FIŞKIRAN EJDERHA TEPE

(MARSİASS VİP GRUBU)

            Değerli okurlarım, yine yollardaydık ve bu kez doğuya doğru direksiyon kırıp Köyceğiz’ den tam da 200 km sonra Denizli/Sarayköy/UMUT Termale ulaştık. Denizli’yi geçip de Sarayköy mahallinde ara sokaklarda yol ararken epeyce bir cebelleştik. Ama sonunda levhalar sayesinde daha bir-iki km. uzaktan bir tepeye oturmuş ve ağzından burnundan alevler, dumanlar, sıcak/kızgın sular fışkırtan ejderhaların oturduğu tepeyi görünce “Tamam burasıdır” diyerek yaklaştık. K. den sabah 07.30’ da çıkmıştık. Üç saatin sonunda 10,30’ da buradaydık. Motorcu arkadaşlar, öğleden sonra teker teker damlamaya, akşama doğru da neredeyse yağmaya başladılar ve toplamda çoluk/çocuk kadın, kız, kızan yüz kişiye yaklaştık. Odalarımıza yerleştikten sonra hemen kendimizi termal havuzlara attık. Serininden ılımanına, sıcağından kızgınına her derecede havuzlar müşterilerine hizmet veriyor. Fethiye’ den Marmaris’ e, Aydın’dan İzmir’e, Manisa’dan Antalya’ ya kadar bütün çevre il ve ilçelerden motosikletliler gelmişlerdi. Hatta birkaç da İngiliz motosikletçimiz de vardı. Havuzlardan sonra akşam yemeği ve ertesindeki eğlence sırasında hatta devamındaki belge ve pasta töreni anında tanıştık çoğunlukla. Çünkü gelen grup ve bireyler teker teker tanıtıldı ve kendilerine katılımlarından dolayı TEŞEKKÜR BELGELERİ sunuldu. Gece yarısına doğru biz EGE EVLERİ’ ndeki odamıza çekildiğimizde eğlence henüz devam ediyordu. Gece yarılarına kadar da devam etmiş.

                Gelenlerin içinde bir Profesör(Adnan Mend. Üniv. Den İzzet ÇAPA) de vardı. Hatta Cumhurbaşkanlığı Bisiklet TURU’ nda güvenliği sağlayan Türkiye’deki kırk kişiden biri olan Bülent PORTAKAL da bizimleydi. Ertesi (Pazar günü) erkenden kalkıp kahvaltımızı yaptıktan sonra yeniden önce saunaya sonra da havuzlara indiğimizde arkadaşlar havuzda toplanmaya başladı. Bu arada Zafer KURTARAN diye bir motorcu arkadaşımız var: Epeyce renkli bir kişiliğe sahip. Kendisi de bizim gibi Edebiyat öğretmeni imiş. Ayrıca oğlu/gelini de Edebiyat öğretmeni imişler. Bu arkadaşın paraşütle uçma hastalığı (tutkusu varmış). Güzel bir hava gördü müydü paraşütünü sırtlayıp çevredeki en yakın tepeye tırmanıp kendisini boşluğa bırakıyormuş. Hanımı anlatıyor, “bıktım bu adamdan, ele avuca sığmıyor, ille uçacak!” diyor. “Peki, bir yerlerini kırmıyor mu?” diye sorduğumuzda “Kırmaz olur mu? Vücudunda sağlam kemik kalmadı!” diyor. Sabah sabah yine bu güzel havayı görünce hemen sıvışıp tepeye doğru yürüyüşe geçmiş. Bakmışlar ki ortalarda yok. Hemen grup başkanına söylemiş, o da ceple kendisine ulaşmış ve güç bela yoldan döndürebilmiş. Havuzda yüzerken bizi MARSİYASS’ ın kurucu başkanıyla tanıştırdılar: Cengiz ALABAZ.  Nereli olduğunu sorduğumuzda kendisinin Muğla/Yenice doğumlu olduğunu, Turgut Reis Lisesinde okuduğunu ve Trabzon Fatih Eğitimden mezun olduğunu belirtti. Babası Köy Enstitüsü öğretmenlerindenmiş. Öğretmenliği fazla yapmamış ya da yaptırmamışlar. Demek ki rahat durmamış. “Seni attılar memuriyetten herhalde” dedim “ Atıyorlardı, onlardan önce davranıp istifa edip ayrıldım” dedi. “Sen nerelisin? Diye sordu. Ben de Milas, deyince “Milas’ ın neresi? Diye sordu. Ben de “Bir köyündenim, sen boş ver bilmezsin oraları” deyince. Söyle söyle, hangi köyünden?” diye üsteledi. Ören, Kalem, Dereköy, Pinar, Yoğunoluk, Meke/Teke… diye sıralayınca “Hepsini biliyorum, o köyleri tek tek dolaştım, Marçalı Dağlarında…   dibine uğramadığım ağaç kalmadı”  dedi/demeye getirdi. “Ne işin vardı oralarda?” Diye sorunca “Ben o köylere ilk kez OMEGA DİKİŞ MAKİNALARINI getiren kişiyim. O yörelerde uğramadığım yer kalmadı. Dedi. Baktım ki o da edebiyatçıymış. Çok gezmiş, çok görmüş, çokbilmiş. Köyceğiz’ den geldiğimi söyleyince “Orada Lütfi ALABAZ var bilir misin? Akrabadandır.” Dedi. “ Bilmez miyim, bizim Seçim Müdürümüzdü. Daha dün yaş haddinden tekaüt oldu.” Dedim. Selamını söyledi. Baktım ki adama laf yetiştirmek neredeyse olanaksız. Her yere yetişiyor, hangi taşı kaldırsan altından çıkıyor,  çevresine emirler yağdırıyor,” şunu yapın, şunu edin, fotoğrafları şöyle çekin, filmi buradan alın…”

 Biraz sonra o gidince tanıyan bir arkadaşından sordum: “Bu nice adamdır ya?” diye. O arkadaş da Cengiz Beyin, Aydında Motosiklet aksesuarı üzerine iş yeri vardır. Kışın yurt dışını, yazın ise yurt içini sürekli gezer/dolaşır. Diyerek beni bilgilendirdi. Havuzlarda yüzdükten sonra şezlongda oturuyorduk. Bir de baktık yanında kasketli/poturlu bir adamla bizim Ramazan KIVRAK,  bikinili bayanların arasında dolaşıp dururlar. Dur, şunu çaktırmadan bir arayalım diyerek cepten aradık. “Koca Yörük! nerelerdesin?” dedim. O da “Şu an Sarayköy’ de bir arkadaşın konuğuyum” diye cevapladı beni. Ben de “Ne Sarayköy’ ü yahu, Şuan UMUT TERMAL’ de havuzlar arasında dolaşıp duran sen değil misin?” deyince “Aaaa Nail Hocam, sen burada mısın yahu?” diye şaşkınlığını belirtti. Sonra da yanımıza çıktı geldi. Yanında da biri kasketli, hafif sakallı, bir Yörük Beyi, biri de sakalsız/bıyıksız bizim yaşlarda bir arkadaşı var. Ayaküstü konuşmaya başlayınca bu Yörük Beyi’ nin bu arazilerin ve otelin sahibi olduğunu öğrendik. Oysa görünüşünden hiç de konduramamıştık. İşin ilginç yanı o da Türkçe öğretmeniymiş ve Öğretmenliği uzun süre yapamamış. 80 döneminde 22 ay içeride kalmış. Meğer o da Muğla/Yerkesikli ymiş. 15 yıl kadar önce burayı almış ve yer altındaki bu ejderhayı dizginleyip insanların yararına sunmuş. Buranın bir de doktoru varmış. Ayrıca akşam bize müzik yapan genç de konservatuvar mezunu imiş. AlilA Oteli sahibi Ömer Bey’ e selamlarını söyledi. Bu Yörük Bey’ inin koltuğu altındaki Ömer OFLAZ’ ın kitabını görünce alıp şöyle bir inceledim. Birçok yeri kıvrılmış, kelimelerin, cümlelerin altları çizilmiş. Bir ara kitabın içeriğiyle ilgili tartışmaya girmişsek de baktık ki çıkış yok, vazgeçtik. Otel ve çevresinin oldukça geniş bir yer kapladığını görünce sordum.” Kaç dönüm burası?” Diye. Meğer tahmin ettiğim gibi yüzlerce dönüm(480 dönüm) imiş.  Evlerin, terasların, otellerin yanı sıra kalan yamaçlarda zeytinlikler kurulmuş, ilerideki düz alanda seralar sıralanmış. Binaların arasındaki boşluklardan sıcak sular kaynıyor, gazlar fışkırıp beyaz dumanlar halinde göklere yükseliyor. Yörük Beyi’ nin (Kadir BAŞOĞLAN) yanındaki üçüncü kişi de Meğer Muğla merkezde YAĞCI İŞHANI’ nda AKGÜL HALI’ nın sahibi Mehmet AKGÜL imiş. “Ben sizi DEVRİM’ deki yazılarınızdan tanıyorum.” Dedi. Biraz daha sohbet ettik ama sonunda ayrılık zamanı gelmişti. Vedalaşarak HİERAPOLİS’ e doğru dümen kırıp oradan ayrıldık. Haftaya Pamukkale’ de görüşmek umuduyla hoşça kalın.

NOT: Her şeye karışan Özcan KARIŞAN kardeşimizi de unutmayalım. Daha kimseyi tanımadan kendisini FACE’ den tanıyarak iletişime geçtik ve otelden yerimizi ayırttı, orada da bizimle ilgilendi, her konuda yardımcı oldu. Tanıştığımız tüm motorcu arkadaşlar candan insanlardı. Bu geziden ve ziyaretten çok memnun kaldık.  Emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkürlerimizi sunuyoruz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI