Değerli okurlar, Mehmet VAROL Amca' nın "ETNOGRAFYA GALERİSİ" ni bundan birkaç yıl önce bir tur sırasında oradan geçerken görmüş/uğramış ve hem kendisini, hem galerisini görüp/fotoğraflamıştık. Bu arada bu galeri ve oradaki antik eşya ile ilgili kendisine sorular sorup cevaplar alırken Mehmet Amca' nın bu konuda çok heyecanlı olduğunu, çok büyük bir aşk ve şevkle konuları bana aktarmaya başladığını görünce büyük bir dikkatle kendisini dinlemeye başlamıştım. Ancak tam da bu sırada münasebetsizin biri, mikrofonu Mehmet Amca' nın burnuna doğru uzatarak güya O' nunla röportaj yapmaya başladı. Biz de terbiyemizi bozmadan onları baş başa bırakıp ayrılmıştık. Konuştuklarımız ve gördüklerimiz, bize bir köşe yazısı yazacak kadar bilgi ve belge sunmuştu. O yazıyı ve fotoğrafları ilçemizdeki yerel gazetede sunmuştuk. Aradan yıllar geçti. Bir gün, Günür Karaağaç Hocam, beni arayarak "Nail Öğretmenim, ben Mehmet VAROL Amca'nın derleme çalışmalarını kitaplaştırmaya başladım. Editörlüğünü de senin yapmanı istiyorum" Dedi. Ben de fazla düşünmeden "PEKİ" dedim. Günür Hoca' m birkaç gün sonra dosyaları internet ortamında birer birer göndermeye başladı. Mehmet Amca, doğru/dürüst okul yüzü bile görmemiş, okuma/yazmayı kendi çabalarıyla başarmıştı. "Kaunos Antik Kenti Kazıları" sırasında yıllarca orada çalışmış ve hem kazılardan hem de orada görevli hocalardan bilgiler edinmiş, bunlarla da yetinmemiş, çeşitli tarihi, arkeolojik kitaplar okumuş ve bu konudaki birikimlerini artırmıştı. Ayrıca çevresindeki antik yapıları, Ölemez' deki mezarları, duvarları, ağaçları, dereyi/tepeyi, kurdu/kuşu incelemiş ve bunları defterine gizli gizli yazmaya başlamıştı. Arıcılık yaptığı uzun yıllar boyu her gittiği yerde çevresinde gördüğü kayaları, mezarları incelemiş, oraların yerel halkıyla, yaşlılarla, muhtarlarla konuşup onlardan bilgiler/belgeler toplamaya başlamış ve bunları da defterine kaydetmeye başlamış. Evinin bahçesinde oluşturduğu küçük galerisine gelip/giden hemen herkesle diyaloğa girmiş, yıllardır içinde beslediği bu belgeleme/yazma aşkını herkese anlatmış. Yerli/yabancı çoğu kişi de O' nu dikkatle dinlemişler, söylediklerine, gösterdiklerine ve anlattıklarına önem vermişler, özellikle "kitap yazma" konusundaki düşüncesini olumlu karşılamışlar ve O'nu yüreklendirmişlerdir. Ayrıca bulunduğu yerin özelliğinden ve yaptığı işin öneminden dolayı başta Halikarnas Balıkçısı'ndan Azra ERHAT' a, Sabahattin EYUBOĞLU' dan Nail ÇAKIRHAN' a, İbrahim MERSİN' den Cengiz IŞIK' a, Baki ÖĞÜN' e kadar pek çok ünlü yazar ve arkeoloğu görüp tanımış ve onlardan feyiz almış, yüreklenmiştir. Ayrıca Günür Hoca' m kendisiyle röportaj yapıp gazetede yayımlamış, Ramazan KIVRAK da "YÖRÜK OBALARI" röportajlarında kendisiyle görüşerek tv. lerde yayımlamış, çalışmalarını tanıtmıştır. Güney denizlerimizde "MAVİ YOLCULUK" u başlatan yukarıdaki yazarları/sanatçıları araştırmış, yazmış bir kişi olarak kendileriyle tanışma şansım olmadığı için çok şanssızım. Mehmet Amca' nın O' nları tanımasını ve O' nlarla hasbihal etmişini gerçekten kıskandım. Mehmet Amca, yıllardan beri gezip/dolaştığı yerlerde etnografya ürünü adına ne bulduysa derleyip/toparlamış ve bahçesinde oluşturduğu müzeye yerleştirmiş. Galerisinde çeşitli giysilerden gelinliklere, kıl dokuma çadırlara, kilimlere, halılara, ağırlık kullanmadan üzerindeki çentiklere bakılarak alış/veriş yapılan terazilere, gelin taçlarına, diğer süs eşyalarına, ateş çubuklarına, çocuk beşiklerine, yün eğirmekte kullanılan çeşitli aletlere ve daha birçok eşyaya kadar her türlü alet/edevat yer almaktadır. Mehmet Amca, bunları kaybolmasın/unutulmasın, gelecek kuşaklar da görsünler diye derleyip/toparlamış ve bir araya getirmiş. Mehmet Amca, seksenine merdiven dayamış, ama KİTAP AŞKI/HEYECANI hala ilk günkü gibi taze. Mehmet Amca, çocukluğunda çobanlık yapmış ve birçok kereler keçileri emerek karnını doyurmak durumunda kalmıştır. Biz de çocukluğumuzda çobanlık yaparken inekleri sağar ve bir taşın çukurunda mayalardık. Ertesi günü de gelip yoğurt olarak yerdik. Aramızda 13-14 yaş kadar bir fark var. O' nun çocukluk günlerindeki yaşamı; yemesi, içmesi, giyinmesi, oyunları, yaşam biçimleri, yoksullukları, Eğitmenli Köy Okulunda okumasına kadar pek çok yaşam biçimimiz örtüşüyor. Mehmet Amca, o kadar çok ve çeşitli bilgileri iç/içe karmaşık bir biçimde sıralamış ki onları ayıklayıp anlamlı cümleler haline getirmekte epeyce zorlandık. Ama bu işi severek, zevkle yaptık. Çünkü unuttuğumuz pek çok geleneği/göreneği, töreyi, eşyayı Mehmet Amca, bize anımsattı/yaşattı/öğretti. Özellikle mezar taşları ve kilimler üzerindeki ÜÇ ÇİZGİ"KAZAYAĞI" üzerinde durmuş, bunları Türkler' in doğudan batıya göçleri sırasında Orta Asya bozkırlarından buralara kadar geldiğini topladığı pek çok belgeyle kanıtladığını söylemektedir. Bu üç çizginin Alevi' lerde; Allah, Muhammed ve Ali' yi simgelediğine inanılıyor. Sağ olsun Mehmet Amca, çok güzel ve yararlı bir iş yapmış. Eline/diline/gönlüne sağlık. Bu kitap çıktıktan sonra anladığım kadarıyla bir kitap çalışması daha varmış. Eğer uygun görülürse o kitapta da birlikte olmayı isterim. Uzun soluklu bir çalışma olmuş, emeği geçenlere şimdiden teşekkür ederim. Mehmet Amca' ya da uzun ömür ve başarılar diliyorum.
NOT: Bu yazı kitap için bir GÖRÜŞ yazısıydı. Ancak biz Mehmet Amca ile yüz yüze konuşmanın kaçınılmaz olduğunu düşündük. 65 yasaklısı olduğum için Muhtar aracılığıyla Kaymakamlıktan "İlçe çıkış izni" alarak Nisanın son günlerinde aracımıza binerek Köyceğiz Gölü kıyısında nefis bir yolculuktan sonra Sultaniye üzerinden Çandır' a iniverdik. Mehmet Amca, bizi heyecanla karşıladı. Daha bahçedeki masa çevresinde yerimizi alır/almaz anlatmaya, kitapları, dergileri, yazıları göstermeye başladı. Anlattı, anlattı, topladığı antik eşyaları, fotoğrafları gösterdi. Mehmet Amca. Daha leb demeden biz leblebiyi anlıyorduk. Çünkü aynı kültürün, aynı geleneklerin ürünleriydik. Çünkü köylüydük, Yörük'tük, çobandık, çiftçiydik, yiyip/içtiklerimiz, giyip/kuşandıklarımız, düşündüklerimiz hemen hemen aynıydı. Daha sonra bizi galerisine götürerek oradaki eşyayı tek tek nerelerden bulup toparladığını anlattı. Kapa(kaba) zeytinden bile söz etti. Bu zeytinin taa Romalılardan bu yana geldiğini söyledi. Diğer yerli zeytinlerden önce olgunlaşıp toplandığını söyledi. Biz de bu zeytinden göz aşısı alıp evimizin yanındaki zeytinlere aşıladık. Kitabının ismini de "TÜRKLERİN TAMGASI" yerine "KAYBOLAN KÜLTÜR DEĞERLERİMİZ" koymayı düşündüğünü söyledi. Mehmet Amca' nın kitabını dört gözle bekliyoruz. Baktık ki Mehmet Amca' nın heyecanı da anlatacakları da bitmiyor, akşama doğru izin isteyerek aracımıza atladık ve Dalyan kanalı üzerindeki feribotla Dalyan' a geçerek Köyceğiz Gölü' nü tavaf edip Ortaca üzerinden evimize döndük. Editör: Türk Dili ve Edb. Emekli Öğr. Nail DUMAN