MİLLİ MÜCADELEDE BİR DESTAN:
DEMİRCİ MEHMET EFE
Değerli okurlar, Nazilli ve çevresiyle ilgili bu yazımız 5. Bölümü oluşturuyor. İlk bölümde Belediye'nin verdiği kitaplardan söz etmiştik. Bunlardan biri 5 ciltten oluşan ve neredeyse 2800 sayfayı bulan "DEMİRCİ MEHMET EFE" romanıydı. 1919 Mayısından 1919 Aralık'ına kadar 7 - 7,5 aylık bölümü ilk dört ciltte tamamlanıyor. 5. Cilt 1920 yılında geçen olayları anlatıyormuş. Yazar İbrahim KİRAZ ile yaptığım görüşmede son cildin henüz basılamadığını söyledi. Kendisine " Hocam, bu romandaki olaylar, yerler, kişiler gerçek hayattan alınmış kişiler. Öyle görünüyor. Bu roman %90 mı yoksa %99 mu gerçek?" diye sorduğumda "%99 gerçek, araları da ben doldurdum!" diyerek yanıtladı beni. Birbirini izleyen bu tür uzun soluklu romanlara "NEHİR ROMAN" adı verilir. Romanların isimleri aynı da olabilir, ayrı ayrı da olabilir. Konular, yerler, kişiler, olaylar birbirinin devamıdır. Yaşar Kemal'in "İNCE MEMET" romanı da böyle bir "NEHİR ROMAN" örneğidir. Örnekler çoğaltılabilir.
"Şair-Araştırmacı Yazar İbrahim KİRAZ, Sivas'ın Kangal ilçesi Tekke Köyü'nde 1954 yılında doğmuş. İlkokulu köyünde, liseyi Adana'da okumuş. İstanbul Etiler Polis Okulu'ndan mezun olarak Emniyet Teşkilatında çalışmaya başlamış. 2000' li yıllarda Nazilli Emniyet Müdürlüğünde çalışmış ve 2003 yılında emekli olmuş. Daha sonra A. Ü. Halkla İlişkiler Fakültesini bitirmiş. 1983 yılında arşivlerden öğrendiği Demirci Mehmet Efe' nin hayatını incelemeye başlamış. Bu araştırma sırasında Demirci' nin 63 kızanı ile görüşüyor. Olayların yaşandığı 15 ili, 58 ilçeyi, 97 kasabayı, 4017 köyü ve dağları tek tek dolaşarak dönemin tanıklarından 6018 kişiye ulaşıyor. Tanıkların seslerini kayda alıyor. Milli Mücadele'de Demirci Mehmet Efe Romanı (5 cilt) 23 yılda yazılmış. Sayın KİRAZ, bu güne kadar 71 kitap yazmış. Demirci Efe, zeybekler üzerinde sözü geçen ve onları hüsnü idarede sözü geçen ve onları hüsn ü idarede kendisine bağlı kılmakta sahib-i maharet olması ve cidale ait öğütleri candan tutmak ve yapmakta sadakat ve kibiliyet göstermesi, mücadeleyi devam ettirmek hususunda samimi ve azimkâr bir duyguya sahip olması ve halkın haklarını mütecavizlerden korumakta ve bu vadide efkâr-ı umumiyenin nazar-ı dikkat ve beğenisini celp ve bu işlerde kendisini en üst makam ettirmekle heves gösterdiği nazar-ı dikkatimizden kaçmamıştır." M. Şefik AKER (Aydın 57. Tümen Komutanı)
"Ben eşkıya olmak için değil, şahsi menfaatler peşinde koşan zalim ve zorbaların haksızlıklarına karşı isyan ederek dağa çıktım ve zeybek oldum. Askerlikte de kötü uygulamalara maruz kaldım. Köyümüzde bir takım zorbalardan başka bir zalim derebeyi (köy ağası) vardı. Ona ancak ben kafa tutabiliyordum. O beni ortadan kaldırmak istedi. Fakat ben daha evvel davranarak onu hakladım ve dağa çıktım. Pek çok zeybek bana katıldı. Artık bu suretle bu yolu tutmuş oldum." Demirci Mehmet Efe.
Bu romanların ilk sayfasında şu ibare eklenmiştir: ". Böylece 1919 Haziran ortalarında Aydın Cephesi kuruldu. Bu bölgede bulunan 57. Tümen Komutanı Albay Mehmet Şefik Bey ve Tümen Topçu Komutanı Binbaşı Hakkı Bey idi. Alay Komutanlıklarında Binbaşı Hacı Şükrü Bey ve Ulusal Kuvvetlerin başında da Yörük Ali Efe ve Demirci Mehmet Efe vardı. Sonunda Demirci Mehmet Efe, üstünlük sağlayarak Aydın Cephe Komutanlığını eline aldı. Daha önce yeri geldiğinde bildirmiştim ki, sonradan oraya gönderdiğim Albay Rafet Bey de Demirci Mehmet Efe' nin Komutanlığını kabul eylemişti." Kemal ATÜTÜRK.
DEMİRCİ MEHMET, nasıl dağa çıktı? 1899 yılı bahar ayları. Zalimliğiyle tanınan Pirlibey' li Raşit Ağa, her yıl Demirci Süleyman Usta' ya saban demirlerini yülütür(sivriltir) parasını vermeden çeker giderdi. Bu yıl da aynısını yapmıştı. Mehmet, henüz 15 yaşlarındaydı. Haksızlıklara tahammülü yoktu. Bu işe çok sinirlendi, işini bırakıp Raşit Ağa' nın peşine düştü Tek katlı evinin önünde Raşit Ağa' ya yetişti. "Raşit Ağa, yülüttüğünüz demirlerin parasını almaya geldim"
"Sen kimsin len, evime gelip benden para istersin?"
"Ben yaptığımız işin karşılığını istiyorum!"
"Demek para istiyorsun ha!... Gel vereyim!..." Mehmet biraz yaklaşınca Ağa, Mehmet'e vurmaya başlar. Her yumruk yiyişinde Mehmet yere düşüyor, hemen kalkıp ağanın karşısına dikiliyordu. En sonunda gücü tükendi ve kalkmak istedi kalkamadı, ağzı/burnu kan içinde kalmıştı. Yattığı yerden de "Raşit Ağa, ben efe olacağım, efe olunca da ilk işim seni ve senin gibi vicdansız ağaları öldürmek olacak." Dedi. Bu sözler Ağayı daha da sinirlendiriyor ve acımasızca Mehmet'i tekmelemeye başlıyor. Raşit Ağa, Mehmet'i birkaç defa daha sudan bahanelerle dövdü. Her dayaktan sonra Mehmet'in Raşit Ağa' ya duyduğu kin arttı. Uzun süre takip ettikten sonra bir gün Mehmet, Raşit Ağa' bir yerde kıstırıp öldürür ve dağa çıkar. Yıllar, Kurtuluş Savaşının ilk günleri, ilk aylarıdır. Mehmet'in çevresinde haksızlığa uğramış gençlerden oluşan bir grup bir kartopu gibi toplanıp büyümeye başlar. Osmanlı'nın son yıllarında çok uzun yıllar süren savaşlar nedeniyle evlerdeki erkekler hep savaşlarda ya şehit olmuşlar, ya da gidip gelmemişler. Evlerde ya çok yaşlılar ya da çocuk yaşta gençler bulunuyordu. Gerek yerli gerekse yabancı çeteler, savaş kaçkınları, çalıkakıcılar bulunuyor ve çoğunlukla erkeksiz/sahipsiz evlere baskın yapıp kadınları, kızları dağa kaldırıp onları istedikleri gibi kullanıyorlardı. Evlere yapılan baskınlarda çoğunlukla para/pul istiyorlar, alamayınca da çocuklara ve kadınlara akla gelmedik işkenceler yapıyorlardı. Teslim olmayıp direnmek isteyenlere akla gelmez işkenceler uyguluyorlar. Gözlerine mil çekmek, elini/kolunu kesmek, yatırıp göbeğine kızgın yağ dökmek, ortada yakılan zeytin kütüklerinde oluşan kor yığınına kadınları, kızları, çocukları atıp cazır cazır yakıp karşısında gülerek dalga geçiyorlardı. Kitaplarda bu işkencelerin onlarcası bütün açıklığıyla yaşayan kişilerin ağzından derlenerek yazılmış örneklerle doludur.
Dağa çıkan efelerin hemen hemen çoğu namlunun ucunda hayata veda etmişlerdir. Nitekim, Çakırcalı' nın, Gökçen Efe'nin ve Demirci' nin çevresindeki pek çok efe bu romanın sayfaları arasında hayatlarını kaybetmişlerdir. Oysa Demirci, 1885 doğumlu olduğu halde 1961 yılında hayata veda etmiştir. 1919 yılının 7-8 ayında Demirci'nin çevresindeki Milli Mücadeleciler, bir kartopu gibi öylesine çoğalmışlar ki, yıl sonunda bu Milli Mücadelecilerin sayısı 38-40 binleri bulmuştur. Bütün bu nüfusu beslemek, barındırmak, korumak için Demirci, Hastaneler, fırınlar, mahkemeler, pansiyonlar, v. b . yapılar oluşturmuş. İstanbul'dan Anadolu' ya geçip Demirci' ye katılan subaylar bile O'na kızan olarak yazılmışlar ve askerliklerini gizlemek için resmi giyitlerini çıkararak kızan giysisi giymişlerdir. Mustafa Kemal, Amasya' da toplantılar yaparken Demirci de Amasya' ya gidip M. Kemal ile bizzat görüşerek ülkenin geleceği hakkında fikir birliğine varmışlardır. Demirci, Antalya, Alanya'dan Bergama' ya, Ödemiş' e, Burdur, Isparta, Afyon'a hatta Söke'ye, Muğla' ya, Milas'a kadar nerede bir sıkıntı oluşursa hemen emrindeki efeleri oraya göndererek müdahale ediyor ve başıbozukları tepeletiyordu. Hatta Köşk'ten Nazilli'ye, Denizli'den Isparta' ya kadar atlarını da tren vagonlarına doldurarak olay yerine yetişip gerekli darbeleri vuruyorlardı. Demirci Mehmet Efe, yüzlerce insan öldürdüğü/öldürttüğü halde 76 yaşında eceliyle ölmüştür. Çünkü öldürdüğü/öldürttüğü kişilerin çoğu kişiler çoğunlukla kadınlara, kızlara, çocuklara, yaşlılara akla gelmedik kötülükler yapan Yunan çeteleriydi. Demirci, Aydın'dan, İzmir'den, Nazilli' deki cezaevlerinden arkadaşlarını kaçırmıştır. Bunları yaparken de gerek silah gücünü gerekse para gücünü kullanmıştır. Bütün bunları yaparken gerek bizimkilerin içinde onların casusu, gerekse onların içinde bizim casuslarımız bulunuyordu. Roman, öyle akıcı ve birbirini izleyen iğrenç ve acımasız işkencelerin uygulandığı örnek olaylarla doludur ki, burada bir olayı bile anlatmak içimizden gelmedi, zaten yerimiz de kalmadı. En iyisi mi bu kitapları bir okuyun.