Değerli okuyucularım, 15 yıllık bir süredir birlikte olageldiğimiz bu köşemizde Halikarnas Balıkçısı’ ndan, Nail Çakırhan’ a, Recai Gürel’den Asaf Halet ÇAMBEL’ e, Hafız İbrahim MERSİN’ den Hafız Sabri AKSOY’ a, Prof. Şâdan GÖKOVALI’ dan Çetin ALTAN’ a, Aykut’ ORAY’ dan Fikret HAKAN’’ a, Çevre Mühendisi Ediz HUN’ a kadar yereldeki daha pek çok büyüğümüzü ünlümüzü konuk ettik. Bu ve bunun gibi daha pek çok ünlü sanatçı; yazar, çizer, şair, ressam, müzisyen, sinema oyuncusu kuşkusuz Güzel Muğla’ mızın kültürüne sınırsız katkılarda bulunmuşlardır. Bu güzide sanatçıların en başında yöremizin yetiştirdiği güzide insan Ula’ lı Şadan GÖKOVALI’ vardır. 50/60 yıldır ülkesine ve yöresine sayısız hizmetlerde bulunan GÖKOVALI, daha 1940’lı yıllarda başlayan ve Bodrum’dan Fethiye’ ye, Antalya’ya kadar uzanan kıyı bandındaki koyları, köyleri, kumsalları, adaları, yarım adaları gezip/dolaşıp yazıp anlatarak Türk turizmine ve kültürüne sayısız katkılarda bulunmuşlardır. Güney kıyılarımızdaki bu günlük/haftalık geziler daha sonra geleneksel hale gelmiş ve günümüzde neredeyse çığ gibi büyüyerek birçok denizci insanın ekmek kapısı haline gelmiştir. Bu gezilerin ve birlikteliklerin sonunda Halikarnas Balıkçısı, Şadan Hocamızın manevi babası, Azra ERHAT da manevi annesi olma özelliğini kazanmışlardır. Halikarnas Balıkçısı, vasiyetinde “Ölsem ölüm bana galebe çalmamış olacak. Çünkü Şâdan var” diye yazmış. TRT radyolarında yayımlanan “Bahara Bakış, İzmir’in BATISINDA BİR GEZ İve OLMAYAYDI DİLİMİZ NİCE OLURDU HALİMİZ” Programlarıyla 1975 “Türk Dil Kurumu Radyo-TV Dil Ödülü” nü Kurum Başkanı Prof. Dr. Macit GÖKBERK ‘ in elinden almıştır. Yapıtlarını “Toprağından olduğu, Toprağından Olacağı” Gökova’ ya adıyor. Öldüğünde taşına şunun yazılmasını geçiriyor içinden: “ İKİ ŞEYİ PEK SEVERDİ RAHMETLİ, BİRİ GÖKOVA’YI BİRİ DE ŞİİRİ…” Bir yazıda kendisinden hafızasında en çok şiir bulunduran şiir sever olarak söz edilmiştir.
MUSANDER Başkanı Sayın Saadettin ÖZBEK’ in armağan ettiği Muğla Belediyesi yayınlarından Sayın Şâdan Hocamızın daha 1970’lerin sonunda(1977-1979) hazırladığı doktora tezi olan “MUĞLA İLİNDE TURİZMİ GELİŞTİRME OLANAKLARI” adlı çalışmasını okurken hayranlıklar içerisinde kaldım. Şu tekaütlük yaşıma kadar geçen süre içerisinde araştırma/öğrenme merakımın dışında maceracı kişiliğimden de kaynaklanan karakterimden dolayı Bodrum’un en kıyısından Muğla’sına, Ula’sına, Yatağan ve Kavaklıdere’sine, Marmaris ve Datça’nın en ücra köşelerine, Fethiye köylerine, dağlarına ve özellikle tarihi/antik kentlerine kadar neredeyse her taşının, her ağacının dibinde soluklanmışımdır. Ancak Sayın Hocamızın bu çalışmasını okuyunca daha benden neredeyse kırk yıl önce ilimizi tüm ilçeleri, köyleri, kasabaları, dağları, denizleri, dereleri, çayları, kumsalları, adaları, yarımadaları, ormanları, denizleri, gölleri ile adım adım dolaşıp kayda geçirmiş. Yeri gelmiş “FETHİYE’ Yİ EN İYİ ANLATAN TURİST REHBERİ” seçilmiş, yeri gelmiş, üniversitelerde yöresini ve töresini öğrencilerine en iyi biçimde anlatmış, yeri gelmiş seyyah olup kendisini dağlara, tepelere vurmuş, yeri gelmiş çok ünlenen “MAVİ YOLCULUK” un en büyük temsilcisi ve savunucusu haline gelmiştir. Yeri gelmiş, işlediği konularda ve Radyolarda yaptığı Programlar nedeniyle DLİMİZİ EN İYİ KULLANAN YAZAR seçilmiştir. Halikarnas Balıkçısının ve Azra ERHAT’ ın “MANEVİ OĞLU” olma bahtiyarlığına da ermiştir.
Tezinde il turizminin tüm yönlerini ele alarak bilimsel veriler sunup mevcut durumu saptanmış, eksiklikleri ortaya koymuş, sonunda çözüm önerilerini de tüm açıklığıyla ortaya sermiştir. Neredeyse kırk yıla yakın bir sürede suyundan elektriğine, ulaşımından, sağlık durumuna ,turizm konaklamaları kadar pek çok konudaki saptamaları verilen istatistiklerle gözler önüne serilerek elde edilen gelişmeler gözlenmiştir. Kıyılarımızda bulunan 200 kadar adanın çevresine ve yüzölçümlerine kadar tek tek hepsi kayda geçirilmiş, yarımadalar, kumsallar, tepeler, dağlar, akarsular, göller, mağaralar, antik kentler v.b. ne varsa kayıt altına alınmıştır. Örneğin Milas’ta “HOÇAT”, Fethiye’ da “KIZ GÖLÜ” nün olduğunu ben buradan öğreniyorum. Kanuni Sultan Süleyman, Rodos seferine giderken Yatağan yakınlarında Yeşilbağcılar’ a geldiğinde yöre halkına bir istekleri olup olmadığını sormuş. Onlar da “Köy kuracak uygun bir yer bulamadıklarını” söylemişler. Sultan da bir yeri göstererek “Şurası iyi gibi ya!” demiş. Bu söz daha sonra “GİBİYE” olarak kalıplaşmış ve oraya ad olmuş. Süleyman, Muğla’nın bulunduğu yerde bir “MOLA” vermiş. Daha sonra burası “MUĞLA” olarak kalmış. Hazret Tevfik’ in oradan geçerken sol/doğuyu göstererek “Şurada bir köy ola! Demiş. Sonradan orası da “ULA” olarak kalmış. Yola devamla yedi/sekiz km. sonra geldikleri yerin çok kıraç bir yer olduğunu gören Sultan, “Buranın ahalisi kıp kızıl aç” demiş ve burası da “KIZIL AĞAÇ” olarak kalmış. Kızılağaç’ tan sonra zor bir geçide gelince de “BURASI SAKAR BİR YER” demiş ve burası da bizim ünlü “SAKAR” a ad oluvermiş. Sakar’dan aşağıya inerken gömgök ve abat bir ovayı görünce “GÖMGÖK ABAT” demiş ve daha sonra burası “GÖK ABAT, sonra da GÖKOVA” oluvermiş. Sultanlar sultanı koskoca Marmaris’ e ve kendisine bu küçücük kaleyi yakıştıramamış ve “BUNU YAPAN MİMARI AS!” diye emretmiş. Burası da daha sonra “MARMARİS” olarak kalmış. Sultan, daha sonra Marmaris’ te ününü duyduğu evliya “SARI ANA” yı ziyaret etmiş ve ona Rodos’u alıp alamayacağını sormuş. O da “ordun mandalina(bir rivayete göre armut) bahçesine salınsın, diledikleri kadar yesinler” demiş. Öyle de yapılmış ve ordu bahçeden çıkarken erlerin cepleri/çantaları tek tek aranmış ve üzerlerinde bir tek meyve bulunmayınca Sarı Ana, Padişaha “Oğlum, bu ordu sendeyken değil Rodos, tüm dünyayı fethedersin” demiş. Tabi ki efsaneler(söylenceler) gerçekleri değil, gerçeğe giden yolun halk efkârınca bir türlü açıklama şeklidir. Halk kendi bilgileri çerçevesinde birtakım olaylara bakarak bir açıklama getirmek istemiştir. Efsanelerden açılmışken Sayın Hocamızın “SÖYLENCELER” adlı bir yapıtı ve bu konuda yurt çapında önemli araştırmaları da mevcuttur. Daha ilginç ve kadınların Çaçaronluğunu dile getiren (güncel)bir efsaneden; Hocamın canlı kaynaklardan edindiği bir Muğla öyküsünü de vermeden geçmeyelim: “Geçilmez bir çayın iki yakasında birer aile oturmaktadır. Bu ailenin kadınları arasında kâlubelâdan (belirsiz bir tarihten bu yana) beri süregelen düşmanlık vardır. Her Allah’ın günü ırmak kenarına gelip birbirlerine yakası açılmadık sözlerle küfrederlermiş. Hani biri ötekini bulsa bir karış suda boğacaktır. Bunlardan birisi şöyledir: ”Seni gidi ordan, bizim bulaşığımızı yalayanlar, derken öbürü: Sizi gidi sizi” Tekne başında soyunup ip başında giyinenler!” (Yani bir tek giysiniz var) Kavganın şiddeti günden güne azalacağı yerde artmış. İkisi de azgın suya girip karşıya geçecek ve düşmanını boğacak. Ne var ki arada geçilmez bir akarsu vardır. Günlerden bir gün kadınlardan birinin kocası, karısının giysilerini giyip varır Azmak kıyısına. Öbür kadın her zamanki gibi başlar aşağısama(hakaretlere) sözleri savurmaya. Karşı kıyıda tıss. yok. Kadın, böyle bağıra bağıra sonunda çatlayıp ölür.” Ben de köy yerinde büyüdüğüm için iki aile kadınlarının birbirlerine nasıl yakası açılmadık küfürler ettiğini bütün açıklığıyla dinleyerek yetiştim. “Seni gidi altmışaltı yataktan geçmiş otopsi! Seni”… Kız sen ne diyon? Daha dün kızını falancanın oğluyla falancanın samanlığında…” diye başlayan ve daha nice ağır hakaretlerle birbirlerine yüklenmişlerdi. Böyle bir kavganın neticesinde yapılan ifşaâtlardan yüklenilen kişinin kız olması işi zora sokmuş ve bu kız adı geçen kişiyle evlendirilmek zorunda bırakılmıştı. Nikâhını da o zamanlar muhtar olduğu için babam kıymıştı. Şâdan Hocamızın bunca önemli çalışmalarının yanında bunlar da bir çeşni olsun istedik. Her şey insan için, bunlar da meal esef hayatın gerçekleri.
Şâdan Hocamız, Muğla’ nın tüm ilçelerini tek tek ele alarak ne var ne yok hepsini istatistiklerle saptamış ve özellikle turizm açısından ilimizde ne var ne yok ortaya koymuş ve çözüm önerilerini de sunmuştur. Ülkemizin faunasını (direy) ve florasını(bitey) tek tek ele alıp ortaya koymuş, güney kıyılarımıza has GÜNLÜK ve BOYA ağaçlarının yurdumuzda yalnızca Muğla’ nın Marmaris’ten Fethiye’ ye kadar olan kıyılarında yetiştiğini belirtmiştir. İlgilenenler için çok önemli bir kaynaktır. Kırk yıllık bu araştırma, 2013 yılında yeni bilgilerle güncellenmiştir. İlgilenenlere duyurulur. HAFTAYA YENİ KİŞİ ve KİTAPYARDA BULUŞMAK UMUDUYLA HOŞÇA VE DOSTÇA KALIN.