OSMANLI DİYE BİR İNSAN YOKTUR


                Değerli okurlar, İnternette İlber ORTAYLI Hocamızın bir yazısı dikkatimi çekiyor ve okumaya başlıyorum. Bir Türkçe sevdalısı, bir ulusal bilinci olan kişi olarak bu yazıyı "Ben Türk'üm" diyen herkesin okuması gerektiğini düşünerek sayfamıza taşıyorum. Şöyle:

                "Osmanlı diye insan yoktur. Türk vardır, Çerkez vardır, Kürt vardır, Gürcü vardır ama Osmanlı yoktur. Osmanlı olunmaz, Osmanlı doğulur. Onun için de "Osmanoğulları'ndan" olmanız gerekir. Bu da bir millet değil, bir ailedir. Kendi soyunu inkâr edip de taht sahibinin soyunu benimsemek bir tek bizim ülkemizde görülüyor sanırım. Kimliğini yitirip bir aile adının boyunduruğu altına girmeye heves edenlerin vecizesi. Ancak kul köle olmayı bilenlerdir bunlar. 'OSMANLIYIM DİYENLER BUNLARI DA BİLMEK ZORUNDA!'

-1920' de nüfusumuz 12 milyon dolayındaydı. 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köyün 38 bininde okul yoktu. Traktör yoktu. Hititlerden kalma kağnı ve kara saban kullanılırdı.

-Beş bin köyde sığır vebası vardı. Hayvanlar da, insanlar da kırılıyordu. Yaklaşık iki milyon sıtmalı, bir milyon frengili ve 3 milyon trahomlu insan vardı.

-Anadolu' da verem, tifüs, tifo salgını kol geziyordu. Doğan her iki bebekten biri (A.S: bizdeki bilgilere göre 5 bebekten 1' i ) bir yaşına gelmeden ölüyordu. Ortalama yaşam süresi 40 yıl kadardı. Memlekette doktor sayısı 337, ebe sayısı 136, eczacı sayısı 60 idi. Diplomalı diş hekimi yoktu.

-Limanlar, madenler, demiryolları yabancılara aitti.

-Toplam sermayemizin %15' i Türk sermayesi sayılabilirdi.

-Osmanlı' dan Cumhuriyete miras kalan yalnızca dört fabrika vardı:

a)Hereke İpek,

b)Feshane Yün,

c)Bakırköy Bez,

d)Beykoz Deri.

-"Osmanlı' dan Cumhuriyete miras" listesinde 85 milyon lira '600 ton altın) borcu da unutmayalım.

-Elektrik yalnızca İstanbul, İzmit ve Tarsus' ta vardı. Otomobil sayısı 1500 kadardı.

-Kadın, insan değildi. Veremle boğuşan halk ahırda yatarken.

-Osmanlıcıların yere göğe sığdıramadıkları Abdülhamit han Hazretleri' nin (Yaş olarak tümü 'çocuk' sayılacak 16 karısı vardı: Nazikeda, Safinaz, Dilpesent, Peyveste, Nazlıyar, Bidar, Mezide, Emsalinur.

-Osmanlıcıların 'Dedemiz' dedikleri Abdülmecid' in 22 karısı vardı. (Ahali ineğine verecek saman bulamazken herif, sarayında iki futbol takımı kadar kadınla yatıyordu)

-Tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu.

-Arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak ya da çalınmış, gemilerle, trenlerle Avrupa müzelerine götürülmüştü.

-Takvim ve zaman birliği de yoktu. Kimisi güneş batarken 'grup saati' esas alıyor, güneşin battığı anı kullanıyor, güneşin en tepede olduğu an 12.00 kabul ediliyordu. 'Saat kaç birader?' diye sorduğunda her kafadan bir ses çıkıyordu.

-Kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi Rumi takvim kullanıyordu. Kimisinin Şubat'ı, kimisinin Aralık'ına denk geliyordu. Herkes aynı zaman dilimindeydi ama farkla aylarda, farklı saatlerde yaşıyordu.

-Dirhem, okka, çeki vardı. Arşın, kulaç, fersah vardı. Ne Ortaçağdan kalma ağırlık ölçüleri dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne de uzunluk ölçüleri.

-Erkeklerin yalnızca %5'i, kadınların binde 5'i okuma-yazma biliyordu. Okur-yazar erkeklerin çoğunluğu subay veya gayrımüslimdi. Okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü zaten okula gitmiyordu. Toplam 4894 ilkokul, 72 Ortaokul ve yalnızca 23 lise vardı. Ülkedeki liselerin tümünde salt 230 kız öğrenci kayıtlıydı. Öğretmenlerin üçte birinin öğretmenlik eğitimi yoktu. Tek üniversite vardı; Darülfünun, medreseden halliceydi. Ülke, bilimden çok uzaktı.

-600 yıl boyunca Türkçe'nin ırzına geçilmiş, bu dile Osmanlıca denilmişti. Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca kelimeler, levanten kelimeler dilimizi istila etmişti. Kelimelerin yalnızca %5 kadarı Türkçeydi. Arap alfabesiyle Türkçe yazmaya çalışıyorlardı. "Harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik"  falan deniyor ya. İbrahim Müteferrika' dan başlayarak 150 yılda basılan toplam kitap sayısı kaçtır biliyor musunuz? Yalnızca 417'ydi ki, zaten ülkeye matbaayı getiren Abraham Müteferrika da Macar kökenli bir devşirmeydi. Oysa Gutenberg'in çalışan ilk matbaasından sonra, yani 1453' ten 1850' ye dek 400 yılda Avrupa' da 8 milyon kitap basılmıştı. Volter, bir kitabında şu belirlemeyi yapmıştı: 'İstanbul' da bir yılda yazılanlar, Paris'te bir günde yazılanlardan daha azdır. Ve neymiş efendim, mezar taşı okuyamaz haldeymişiz.

-Sen önce adam gibi nesnel bilgi veren iki kitap oku da, Dünyadan haberin olsun biraz! İlber ORTAYLI

-

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI