Değerli okurlar, bir önce yaptığımız doğu gezimizde Doğubayazıt'ta İshakpaşa Sarayı karşısında Ahmed-i Hani Türbesini görmüş, fotoğrafını da çekmiştik. Yazmak bu güne kısmet oldu. Daha doğrusu Halk TV'de "GÖRKEMLİ HATIRALAR" buraları konu aldı ve çok güzel işledi. Anadolu destanlar diyarı, efsaneler, masallar ülkesi. Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun ne ise Kürt diyarı Halk AŞK HİKÂYESİ "MEM U ZİN" de bir o kadar güzel ve vazgeçilmez. İşte bu halk hikâyesini Ahmed-i Hani, derleyip mesnevi şeklinde hece ölçüsüyle kaleme almış. Sonra da onlarca dile çevrilmiş.
HANİ ŞEYH AHMED: "1061 (1651) yılında doğdu (Mem u Zin s.139). Babasının adı İlyas'tır. Nisbesini, Hakkâri yakınlarında bulunduğu Söylenen Han köyünden veya burada yaşayan HANİ aşiretinden ya da mensubu olduğu HANİYAN ailesinden aldığı tahmin edilmektedir. Hani, Dou Anadolu' nun birçok yerini dolaşarak Arapça, belagat ve dini ilimleri okudu. Ayrıca astronomiyle de ilgilendi. Bir süre bölgenin kültür merkezi olan Cizre' de yaşayan ve 'MEM U ZİN' adlı mesnevisini burada kaleme aldı. Daha sonra eski Beyazıt' a (Doğubayazıt) gitti ve orada vefat etti. Yazma bir eserde yer aldığı kaydedilen "Tare Hani ila rabbin" ibaresinin ebced hesabıyla karşılığı olan 1119 '1707) yılında vefat ettiği ileri sürülmektedir.( İzzettin Mustafa Resul, s, 33-34).Halk arasında Veli olarak kabul edilen Hani'nin Doğubayazıt'ta İshakpaşa Sarayının yakınında bulunan türbesi halen ziyaretgâhtır. Said Nursi'nin de gençliğinde ziyaret ederek ondan feyz aldığı nakledilir. (Tarihçe -i Hayat, s.35).
Hani'nin Kürtçe olarak kaleme aldığı eserlerinin incelenmesinden önemli bir şair ve mutasavvıf olduğu anlaşılmaktadır. Ulûhiyet ve varlık konuları başta olmak üzere ahlaki, sosyal ve kültürel meselelerdeki görüş ve düşüncelerini manzum eserlerinde dile getirmiştir. Kelam konularında Sünni ve genellikle de Eş'ari görüşlerine bağlı olan müellif, kâinatın yaradılışı ile insanlara sorumluluk yüklemesindeki sırlar üzerinde durur. "MEM U ZİN S.5-12-137-138" gerek tabiatta gerekse insanın duygu ve davranışlarında görülen zıtlıkların hem eşyayı tanımayı sağladığını, hem de varlıkta ve insandaki ahenk ve birliği temin ettiğini düşünür. Ayrıca iyimser bir yaklaşımla, her zaman olayların görünen tarafının gerçek mahiyetleriyle uyuşmayabileceğini, görünüşte kötü olan birçok şeyin aslında iyi olduğunu belirtir(a.g.e., s.60-61-168)
Tasavvufi düşüncesinin yanında dönemin sosyal sıkıntıları üzerinde duran ve halkın sahipsizliğinden yakınan Hani, bu meselelerin sosyal dayanışma ve bilgilenme ile aşılabileceğini, kendisinin de eserleriyle bu hususta üzerine düşeni yapmaya çalıştığını ifade eder. Kendini döneminde insanların ilim ve hikmet yerine maddi menfaatlere değer vermelerinden yakınır. Yalnızca İlahi aşkın ve günahlardan sakınmanın insanları tam anlamıyla değiştirip onlara güzel vasıflar kazandırılabileceğini belirten Hani, bu hususta Mevlana ve Cami gibi mutasavvıf şairlerin etkisi altında kalmıştır. Hani' nin MEM U ZİN 'de İslam öncesi inançların izlerini arayarak esasen Kur'an'da yer verilen ay-güneş, gece-gündüz, kadın-erkek gibi varlık ve olaylardaki çift ya da zıt unsurlara ve bunların sırlarına, hikmetlerine ilişkin görüşlerini Zerdüştlük' teki düalizme bağlayan, kitabın başında yüce Allah ve Hz. Peygamber hakkında samimi ifadelerle dile getirilen övgülerin inanılarak değil, mecburiyetten dolayı yazıldığını iddia eden mutasavvıf şairler arasında yaygın olan sevgiliyi Kâbe ve Hacerül esved gibi kutsal varlıklara benzetme geleneğini anaerkil Şamanizm'le izah eden iddia ve yorumlar bütünüyle temelsiz, yanlış ve ön yargılı bir yaklaşım ürünüdür. Hani' nin varlık ve olaylardaki zıtlıkların meydana getirdiği nizam ve ahengi Allah'ın kudret ve azametiyle açıklaması, hikâyeyi bitirirken kendisini İlahi aşktan ve Peygamber sevgisinden mahrum etmemesi için Allah' a dua etmesi, ayrıca bir de akait risalesi yazması bu tür yorumları kesin olarak yalanlamaktadır. O' nun samimi bir Sünni Müslüman olduğu eserini inceleyen müsteşrikler tarafından da teyit edilmektedir. (Nikitine, s. 359). Müellif: M. Sait ÖZERVARLI/İSLAM ANSİKLOPEDİSİ
MEM U ZİN AŞK HİKÂYESİ:
Cizre' de Divan Veziri' nin oğlu Tac din ile onun dostu, hikâyenin ana kahramanı Meme, bir mart ayında yöredeki köse geleneğinin de etkisi ile kız kılığına girip kırlara çıkar. Cizre Beyi Mir, Zeynittin' in erkek kılığına giren kız kardeşleri ZİN ve SITİ de şenlik alanındadır. Tac din ve Mem, onları görmeden sevdalanmış iki gençtir. Şenlikte onları gören kızlar da sevdaya düşer. Parmaklarındaki yüzükleri değişirler. Heyecandan bayılan Tac din, ayıldığında parmağındaki Sıti yazan yüzüğü, Mem ise Zin yazan yüzüğü bulur. Dadıları Hezebun, hekim kılığına girip gençleri bulur, yüzükleri geri ister. Mem, sevgilisinin yüzüğünü vermez. Gençlerin hızla büyüyen aşkları, kentteki herkes tarafından duyulur, bilinir. Cizre'nin önde gelenlerin aracılığıyla Tac din ile Mem, Cizre Beyi' nden kız kardeşleri isterler. Bey, Tac din'e Sıti' yi verir. Yedi gün yedi gece düğün yapılır. İki düğün bir arada olmaz diye Mem ile Zin' in düğünü ertelenir. Ancak Bey'in kapıcısı ikiyüzlü ve fitne Beko, Zin' in aşkına engel olmaya çalışır. Beko'nun fitneleri sonucunda Bey, kardeşini Mem'e vermeyi reddeder.
Bey, ahalisini toplayıp ava gittiğinde Zin ve Mem, gizlice buluşurlar. Bey döndüğünde onunla birlikte ava gitmiş olan Tac din, Mem ile Zin' i fark etmemesi için kendi evini ateşe verir ve Mem' e aşk borcunu bu şekilde öder. Mem, Beko'nun oyununa gelerek Bey ile iddialı bir satranç oyunu oynar. İki üç oyunu aldıktan sonra Beko, Mem' in yönün değiştirir ve Zin' i görüp hayallere dalmasına, böylece oyunu kaybetmesine sebep olur. Mem, Zin' e aşkını itiraf etmek zorunda kalır. Bey de onu zindana atar. Mem, orada acı ve Zin' in hasreti içinde ölür. Cenazesi kaldırılırken Tac din Beko' yu görür ve öldürür. Zin' in isteği üzerine ikisi yakın bir yere gömülür. Zin, Mem' in mezarı başından ayrılmaz. Gece/gündüz, aç/susuz sevdiğinin mezarını bekler ve sonunda orada can verir. O da Mem' in mezarına gömülür.
AHMED-İ HANİ; 'MEM U ZİN' aşk öyküsünden ilham alarak 5+5 hece ölçüsü ile Kurmanca lehçesini kullanarak 'MEM U ZİN' mesnevisini yazar. Şair, 2655 beyitten oluşan bu eserini Cizre' de 1690-1695 yılları arasında efsaneden ve kendi fikirlerinden yola çıkarak meydana getirdi. Eserde 'MEM U ZİN' aşkıyla birlikte toplumsal sorunlar, idari ve siyasi öğütler, zamanın ilim adamlarına, halka, idarecilerine yönelik, tavsiye, tenkit, serzeniş ve tekliflere de yer verilmektedir. Tasavvufi ve felsefi bir dille yazılmıştır. Hani, eserde iyiliği, doğruluğu, suçsuzluğu, zayıflığı ve çaresizliği Mem ve Zin' in şahsında toplayarak, kötülüğü, dalkavukluğu, fitneciliği ve ikiyüzlülüğü de Bekir karakterinde somutlaştırarak gözler önüne sermiştir.