ULUBEY KANYONUNDA 1. EKSTREM MOTOKROS GÖSTERİ FESTİVALİ
Değerli okurlar, Uşak ilimizin ULUBEY ilçesinde MOTOKROS GÖSTERİLERİ FESTİVALİ olacağını öğrenince hazırlıklara başladık ve geçen Cumartesi sabahın 07.30’ unda yola çıkarak 365 km. yolu üç buçuk saatte alıp 11.00 sularında UŞAK’ a yetiştik. Karabörtlen yoluyla Ula sapağından Gölcük’ ü geçip Muğla/Denizli yoluna çıkınca rahatladık ve çok rahat bir sürüşle Kale’yi, Tavas’ ı geçip Denizli içinden Burdur-Uşak yönüne direksiyon kırdık. Oradan da Çivril, Sivaslı derken Uşak’a ulaşıverdik. Sorup soruşturduktan sonra 33 km. kadar daha yol yaparak ULUBEY ilçesine ulaştık. Hemen de motosiklet gösteri alanına girerek motorcuların, festivalcilerin arasına karıştık. Özel kıyafetleriyle onlarca motosikletçi ÜNLÜ KANYON’ un hemen yanı başında oluşturulan meydanda; içinde yumurta bulunan kaşığı ağızlarında tutarak düşürmeden sürüş yapmaktan, tek teker yapmaya, ani dönüşlerle manevralar yapmaya kadar çeşitli sürüş gösterileriyle ortalığı velveleye veriyorlardı. Bir yanda kuru fasulye ikramı, bir yanında lokma ikramı, çeşitli yiyecek-içecek stantları ile ortalık şenlenmişti. Epeyce bir kalabalık vardı. Öncelikle Grup Başkanı Mümtaz Bey’i gördük ve çalışmalarında başarılar dileyip geldiğimizi haber verdik. Çünkü biraz sonra akşam olacaktı ve biz burada kalacaktık. Bize bir yer ayarlayabilir miydi? “Tamam, size yer ayarlayacağım” demişti telefon konuşmamızda.. Yarışlar, sürüşler, gösteriler devam ederken biz hemen biraz ilerideki yüzlerce metre derinlikteki kanyon boşluğuna pervasızca uzanan CAM TERAS’ a doğru yürüdük. Giriş ücreti olan üçer lirayı ödedikten sonra galoşlarımızı da takıp teras üzerinde yürüme cesaretini toparlarken baktık ki Akyaka’ dan motorcu arkadaşımız GOLD’ çu Özgür ÖZCAN arkadaşımız da ayaklarına galoş takmanın derdinde. O’na “Aman Özgür, biz terastan inelim de sen öyle çık!” diyerek takıldık. Buna rağmen Özgür, dipsiz bir kuyu gibi cam terasların üzerinde sağlamlığını test için olduğu yerde hoplamaya başlamaz mı? “N’ apıyorsun Özgür” … Neyse bir yandan Hanım, bir yandan ben terasın ve dipsiz bir kuyu gibi aşağılardaki mendereslerle uzayıp giden yeşil vadinin fotoğraflarını çekme derdine düştük. Aşağılara bakmak ne kadar korkunçsa bir o kadar da zevkliydi. Çünkü vadinin dibi yeşillikler içinde kıvrıla kıvrıla akıp giden masmavi bir dere ile tezeyyün edilmişti. Vadi yamaçlarında asırların verdiği doğal güçlerle(RÜZGÂR-YAĞMUR-GÜNEŞ) çeşitli heykeller, dikitler oluşmuştu. Bu vadi, yükseklik açısından değil de uzunluk açısından dünyanın ikinci büyük kanyonu imiş. Yüksekliği 50 metre ile 170 metre arasında değişiyormuş. Uzunluğu ise 45 km. kadarmış. 135 metre kare bir alana sahip olan cam terasın tabanı 30 mm. kalınlığında camlardan döşenmiş. Birincisi bilindiği üzere A.B.D. de bulunan GRAND KANYON’ dur. Özellikle ayaklarımızın altındaki camlardan korkunç görüntüye fazla bakamadan karşılarda ve aşağılarda oluşan doğa manzaralarını fotoğraflayarak terastan ayrılabiliyoruz. Tarih ve doğanın şekillendirdiği dünyanın en uzun ikinci kanyonu olan bu kanyon tarihin değişik dönemlerinde yerleşime de konu olmuştur. Böylelikle pek çok tarihi kalıntıyı da bünyesinde taşımaktadır. PEPUZA ANTİK KENTİ ile BLAUNDUS ANTİK KENTİ ve ÇOK SAYIDA KAYA MEZARI bu tarihi/doğal eserlerdendir. Bu kanyon, ayrıca DOĞA SPORLARI, SU SPORLARI Ve pek çok TURİSTİK FAALİYETİ gerçekleştirmeye uygun doğal şartlara sahiptir. Bu kanyon ve çevresinin öneminin anlaşılması ve tanıtılması için burada yapılan etkinliklere ilin ve ilçenin ileri gelenleri katkıda ve destekte bulunmuşlar. Vali’ den Kaymakam’ a, Belediye Başkanından Polis ve Jandarmasına kadar devletin bütün kurum ve kuruluşları Başkan Mümtaz ve arkadaşlarına destek vermişler, yardımcı olmuşlar, katkıda bulunmuşlar. Baharın tam da üstü olduğu için yol boyunca görüp geçtiğimiz kiraz, elma, armut bahçelerinin bembeyaz çiçekleri burada da çevredeki bahçeleri süslemişti. Gün inmekte ve akşam olmaktaydı. Akşam Yusuf GÜNEY konseri ve Kamp ateşi vb. etkinlikler vardı. Ancak Doğudaki askerlerimizin şehit haberlerinden sonra tüm bu etkinlikler iptal edildi. Haliyle halk, akın akın evlerine dönerken biz de yine bir CAM TERAS gibi kanyon boşluğuna uzanan restoran balkonunda oturmuş “akşam nerede kalacağız” derdindeydik. Akşam soğuğu başlamış, bir yandan da yağmur serpiştiriyordu. Görevli arkadaşlar kalacak olanlara yer ayarlama derdindeydiler. Kanyon kıyısındaki çamlıklar içerisinde banklar ve başkaca sosyal tesisler yapılmıştı. Yöresel ürünlerin satıldığı küçük dükkânlar vardı. Hatta bungalovlar da vardı. Bu bungalovlarda koltuklardan yataklara, televizyondan klimalara her türlü donanımı varmış. Ancak klimaların kablolarının eskidiği yada kesildiği/koptuğu için çalışmıyormuş. Bizi Ulubey içerisindeki yurtlara yönlendirdiler. Ancak beni erkek yurduna verirken hanımı da kız yurduna verdiler. Gecenin soğuğu 0 ve hatta -1 dereceye kadar düşecekti. Bu arada UŞAK içindeki tanıdığımız/dostlarımız, “Eğer kalma sorununuz olursa hiç sıkılmadan bize gelin, bizde kalın” demişlerdi. Dönüşümüz de yine UŞAK üzerinden olacaktı. Telefonla aradığımızda “Hiç düşünmeden hemen gelin” diyerek bizi rahatlattılar. Uşak’ a dönüp geldik ve Almanya’ dan emekli bu aile ile akşam da yine onların daveti üzerine merkezdeki bir kafeteryaya gittik. Burası kadınların ve erkeklerin birlikte oturabildiği son derece modern bir yerdi. İçeride herkes nargilesini ve sigarasını fosur fosur içerken hiç kimse dumanından rahatsız olmuyordu. Öyle modern yapılmıştı. OTTOMAN adlı bu kafenin aylık kirası 30 bin lira imiş. Binanın sahibi de buranın ünlü deri tüccarlarındanmış. Normalinden menengeç sakızlısına kadar 8-12 tl arasında Türk kahvesi servis ediliyordu. İçerisi dolup dolup taşıyordu, ama hiç kimse kimseden rahatsız olmuyordu. Ertesi günü de Pazar olmasına karşın UŞAK çarşısını dolaştık, dostlarımızın akrabalarına uğradık. Böylece UŞAK hakkında da pek çok genel bilgi ve görgü ile donanıp evimize döndük. GELECEK HAFTA BAŞKA GEZİLERDE, BAŞKA YAZILARDA BULUŞMAK UMUDUYLA ŞEN ve ESEN KALIN.