BAŞKA SEÇENEK VAR MI?

Yakın geçmişten bu yana şaşırtıcı gelişmeler oluyor.

Milliyetçi bir partinin genel başkanı, bir zamanlar, ip atarak idamını istediği, elli bin kişinin ölümünden sorumlu tuttuğu ve "bebek katili" dediği kişi için "Gelsin Meclis grubunda konuşsun." dedi. Onunla da yetinmeyip ülkede terörün bitmesi için tek otoritenin "bebek katili" dediği kişinin olduğunu söyleyerek bir yasaya dayanmadan adına barış komisyonu denen kurul üyelerinin o kişinin ayağına giderek görüşünü alması gerektiğini, kimse gitmezse iki arkadaşıyla birlikte kendilerinin gideceğini söyledi.

İnsanın, düşünde görse inanası gelmiyor. Öyle değil mi?

İmralı'daki' ömür boyu hapse mahkûm kişi, birden barış güvercini oluverdi. Meclis temsilcilerinin ayağına gitmesiyle devletle denk, yasal bir kişi konumuna geldi.

Bize göre sonuç alınması mümkün değil ama dileriz bir sonuç alınır. Gerçekten terör bitecekse buna kimse karşı çıkmaz. Çıkmaz da bu durum, öyle kolay bir iş değil; içinde İsrail ve ABD'nin de bulunduğu herkesin kendi çıkarlarına dayalı çözümü saklı olan bir satranç tahtasında üç bilinmeyenli bir denklemdir çünkü.

Hemen belirtelim: Dünyayı yöneten Derin Devlet, edinilen bilgi ve izlenimlere göre artık Batı Asya'da (Ortadoğu) siyasal İslam'ı da terörü de istemiyor. Çünkü dünyanın bu bölgesinde hedeflerine büyük çapta ulaştıkları için çıkarları onu gerektiriyor.

Bir zamanlar ülkemiz, Ermeni soykırımı yalanlarıyla uğraştırılıp ulus devlet özelliğini ortadan kaldırmak istediler. Olmayınca yüz yıldır üzerinde çalışarak olgunlaştırdıkları Kürtçülüğü öne alarak ülkemizi federasyona razı edip, sonra da ikiye bölerek Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da sözde bir Kürt devleti kurdurup bu bölgelerdeki yerüstü ve yeraltı zenginlikleriyle zengin su kaynaklarına sahip olmak istediler. Mümkün olamayacağını anlayınca bunu, şimdi barış adı altında gerçekleştirmek istiyorlar.

Peki, bu nasıl olacak? Önce Kürtlere özgürlük denerek ödünler kopartılıp anadilde eğitim istenecek. Bu ise, federasyon demektir. Sonra bölgedeki insanlar arasında yapılacak basit bir halk oylamasıyla da bağımsız iki devlet kurularak ülkemiz ikiye bölünecek.

Böylelikle egemen güçler, hiç silah kullanmadan ulus devletimizi parçalayarak BOP'un gereğini yerine getirmiş olacaklar. Çıkarları da zedelenmeyecek; sıra İran'a gelecek.

"Kürtlere özgürlük" sözü son derece yanlış ve tehlikelidir. Ülkede herkes eşittir. Hiçbir kesim dışlanmaz. Bir özgürlükten söz edilecekse tüm halk için istenmelidir. Anılan bölgelerdeki insanların sıkıntıları vardır; doğrudur. Çünkü o yörelerde ağalık, şeyhlik ve aşiret düzeni egemendir. Bölge halkına özgürlük getirilecekse önce bu düzen yıkılmalıdır. Belli bir halk kesimine özgürlük demek, o kesime gerçekte özgürlük tanınmadığı, onun dışındakilerin özgürlüğü istedikleri gibi kullandıkları anlamına gelir. Oysa böyle bir durum söz konusu bile değil. Bir kurul oluşturulacaksa bu kurulun görevi belli bir kesime özgürlük değil, iç barışın sağlanması için eşit yurttaşlık, herkese özgürlük olmalıdır.

Eğer amaç terörü bitirmekse, önce devlet, görüşmelerle ortamı hazırlar, varılan sonuç, TBMM'inde görüşülüp karara bağlanır. Gerekiyorsa ilgili yasalarda değişiklik yapılır. Bu yolla bir pazarlık yapılacaksa TBMM'inde grubu bulunan ve bölge halkının hakkını savunan parti yetkilileriyle yapılır. Bunun için de o partinin doğal lideri olan ve hakkında hem Anayasa Mahkemesi'nin, hem de AHİM'in lehteki kararına uyulmayarak hapiste tutulan Selahattin Demirtaş'la görüşülür. Elli bin kişinin öldürülmesinden sorumlu, ömür boyu hapse mahkûm kişiyle değil. Kaldı ki onların aralarında da derin görüş ayrılıkları vardır. Ülkemiz dışındakiler bağımsızlık istediklerini açıkça söylüyorlar.

Ana muhalefet partisi, hem bir yasaya dayanmayan, hem de bir çıkmazın içinde olan ve barış değil, İmralı'daki kişiye yasallık kazandırma amacına hizmet noktasına taşınan bu kurula girmemeliydi. Ancak kendine göre haklı nedenler göstererek girdiği bu kurulun amacından sapmasına ortak olmamak için Silivri heyetine üye vermemesi hem kendi açısından hem de ülke açısından halk tarafından son derece olumlu karşılandı. Eğer tersi yapılsaydı yaşam koşullarının ağırlığının da itici gücüyle oluşan umutlar, yıkılmış olurdu

Bundan sonra da Cumhuriyetin temel değerlerinden ödün vermeyen, İyi bir liderlik örneği gösteren genel başkanın, ABD'nin afyon ekimi yasağı ve ambargo uygulamasına boyun eğmeyip "Bizim tarlamıza ne ekeceğimize biz karar veririz." diyen Ecevit gibi ulussever ve dik duruş sergilemeyi sürdürmesi, ona umut bağlayanların içten dilekleridir.

Eğer iktidara yürümek istiyorlarsa halkta yarattıkları bu umut ışığını söndürmemek için böyle davranmak zorundalar. Çünkü iktidara giden bu dikenli yolda başka bir seçenekleri yoktur. 9.12.2025

Nuri Çelik

YAZARIN DİĞER YAZILARI