Genel olarak insanlar, ulaştıkları noktadan geriye dönmek istemezler.
Diyelim ki olduğu noktadan daha yüksek bir makama geldi ya da parasal yönden daha üst bir noktaya ulaştı. Eski durumuna dönmek ister mi? Hem neden dönsün ki?
Ancak ulaşılan nokta bir siyasi makamsa bundan dönüş olabilmeli. Bu durumu, kişinin kendisi için dönüşü olmayan bir hak olarak görmesi son derece yanlıştır. Çünkü bu türden bir makam, geçicidir. Oraya belli bir süre için gelinir. Bu belli süreyi kişi, kendisi için sürekli ve bir meslek gibi görmeye başlarsa yanlış olur; öncelikle oraya gelebilecek başka kişilerin haklarını teslim etmemek olur.
Bu konuda Batı'da belli siyasi makamlara gelenler, en ufak bir yanlışlıklarında ya da belli bir süre geçince bulundukları makamdan ayrılmayı bilirler. Bu bir uygar olma, başkalarının haklarına duyulan saygı gereğidir. Toplumlarda böyle bir anlayışı var etmek, bir uygarlık aşamasıdır. Yüzlerce yılın deneyim ve birikimidir.
Doğuda, özellikle de İslam ülkelerinde bir kez başa gelen, doğal yollarla makamından ayrılmayı düşünmüyor. Bunu kendisi için bir hak olarak görüyor.
Ne yazık ki bizde de fazla farklı değil. Çünkü yüz yıllarca şahlık ve padişahlık geleneğinden doğu ülkeleri, dolayısıyla da biz kendimizi kurtaramadık. Bu nedenledir ki bir siyasi makama şu ya da bu biçimde gelenimiz, bu makamı bırakmak istemiyoruz. Bırakmamak için de her yolu deniyoruz. Nitekim ülkenin cumhurbaşkanı üçüncü kez seçilip seçilemeyeceği tartışmaları arasında bu makama üçüncü kez seçildi. Yerini başkalarına bırakmayı düşünmedi.
Yine ana muhalefet partisi genel başkanı, önceden seçim kaybettiğinde o makamı bırakacağını söylemesine ve birden fazla seçim kaybettiğinde ben başta olmak üzere pek çok kişinin istifasını istemesine aldırış etmeden görevini sürdürdü. Üç kasım iki bin yirmi üç tarihinde yapılan 38. Olağan kurultayından önce görevini bırakması gerekirken bırakmadı. Rakibine yenilince ancak bırakmak zorunda kaldı. Oysa görevini bırakmalıydı. Çünkü kendisinin cumhurbaşkanı olmak için gösterdiği ısrar, üç küçük partinin milletvekili adaylarını partisinin adayı yaparak en çok oy alacağı noktalarda gösterip seçmenleri küstürmesi yanlıştı. Milletvekilliği seçimini önemsemeyip yalnızca kendisinin kazanması için her yolu denemesi, dört parti başkanları yanında iki belediye başkanını da yardımcısı yapacağını vaat etmesi, bir cumhurbaşkanının üçüncü kez seçilemeyeceği konusunda sessiz kalması gibi durumlar, seçimi kaybetmelerine yol açtı.
Neyse ki partisindeki genç rakibi, genel başkan seçildi. Böyle bir durum, yalnızca o partinin değil, tüm ülkenin yararına oldu. Eğer eski genel başkan, yeniden seçilseydi zaten büyük bir hayal kırıklığı ve umutsuzluk içindeki seçmen temelli siyasetten soğuyabilir, küsebilirdi. Şimdi bu genç genel başkana, herkes düşünceleriyle destek olmalı ve elbette ona bir zaman tanınmalı. Ayrıca da düşünceleri uygulanmayan hatta dikkate alınmayanlarımız, bir güceniklik içinde olmamalıdır. Çünkü onu uygulayacak biz değiliz. Yeni seçilen genel başkandır.
Dilerim başarılı olurlar. Dilerim umutlarımız yeniden yeşerir; öteki parti ve kişiler, bundan ders çıkartırlar.