EMEKLİLİĞİ OLMAYAN MESLEK


Yapımı henüz tamamlanmamış olan ev sahibi komşumuzla aramızda bir çıkmaz sokak var. Çıkmaz sokak dediysem ileride açılacak; şimdilik çıkmaz sokak.

Komşuda çalışmak üzere insanlar geldi. Arabalarını aramızdaki sokağı kapatacak biçimde yanlamasına park ettiler.

Komşuma: "Bu araba kimin? Lütfen yolu kapatmasınlar. Arabalı konuklarımız gelebilir, cankurtaran gelebilir." Dedim. O da:

"O zaman çekerler hocam. İnsanlar zaten buradalar." Yanıtını verdi.

Sustum.

Sonra komşum bana geldi. Bir ihtiyacı vardı benimle bitecek. İstediğini verdim. Tam gideceği sırada "Bir dakika. Benim mesleğim ne, biliyor musun?" diye sordum. Öğretmen olduğumu söyledi.

"Bak, sevgili dostum. Öğretmen, bir memur değildir. Onun görevi okulla başlayıp okulla bitmez. O, hep öğretmendir. Resmiyette emekli sayılsa da tıpkı doktorluk gibi öğretmenliği asla sona ermez. Ben bir öğretmenim. Nerede bir yanlışlık, bir hata, bir noksanlık varsa beni ilgilendirsin, ilgilendirmesin; ben ona karışırım. Çünkü bana toplum mimarı olduğum söylendi. Bunu beynime kazıdılar.

Sen benim görev yapmama engel oldun." Dedim.

Meraklı bir gözle baktı bana. Açıkladım:

"Fırsat eğitimi diye bir öğretim metodu vardır -ki bu, oldukça önemlidir- tüm bilgiler unutulabilir ama fırsat eğitimi yoluyla anlatılanlar unutulmaz.

Örnek vereyim. Söz gelimi ders anlatıyoruz. O sırada bir uçak, jet ya da çok yüksek sesle müziği açıp herkesi rahatsız eden bir araba geçmişse; öğretmen, onlarla ilgili ne anlatırsa o bilgiler unutulmaz. Eğer sen beni dinleyip de o arabayı birkaç metre geriye çektirerek böyle park edilmeyeceğini söyleseydin o arabayı yolu kapatacak biçimde park eden kişi, fırsat eğitimi yoluyla verilen bu bilgiyi asla unutmazdı."

Acıdır ki öğretmenliği bir meslek olmaktan çıkartmak için seksen yıla yakın bir zamandan beri büyük çabalar harcandı; harcanıyor. Son yirmi yıldır da öğretmenlik, iyice bitirildi. Öğretmen yetiştiren okullar kapatıldı.

Önce 27 Ocak 1954 yılında Atatürk'ün en büyük hayallerinden olan "köy enstitüleri" kapatıldı. Bu okullar kapatılmasaydı Türkiye bugün, değil bu sıkıntıları yaşayan, dünyada parmakla gösterilen, örnek bir ülke olurdu.

Bu okullar, kalkınmayı köyden başlatmak, nüfusu olduğu yerde tutarak göçleri önleyen, ülkenin belli yerleri değil, her yeri kalkınmış bir ülke yaratmak amacıyla ezber değil, iş üzerinde eğitimi, yaparak, yaşayarak öğretimi amaçlıyordu.

Ülkemizdeki yazarların büyük bir bölümü bu okullardan mezun olan kişilerden oluşuyor. Buna rastlantı diyebilir miyiz?

 Beni yetiştiren de her ne kadar adı o zaman öğretmen okuluna çevrilmiş de olsa  o anda sürdürülen o kutsal  anlayıştır.

ABD ile "Marşal yardımı" adı altında yapılan anlaşmanın birinci maddesi ne idi biliyor musunuz?

"Köy Enstitüleri kapatılacak."

Bu bile aymamıza yetmedi. İki ülke bir anlaşma yapıyor ve bu iki ülkeden birisi diğerinin bir okulu kapatmasını şart koşuyor. Bunun adı aptallık değilse nedir?

Yetmedi. Öğretmen okullarını da kapattılar. Bundan büyük bir ihanet olur mu ülkeye?

Ama karamsarlığa gerek yok. Okullarımızı kapatıp eğitim sitemini değiştirerek ortaçağ kafasında bireyler yetiştirmek için her yolu deneseler de karamsar olmayacağız. Karanlıkları Umutla yeneceğiz. Umudunu yitirmeyen bir toplum ne yapılırsa yapılsın er ya da geç dimdik ayakta durmayı başaracaktır. Hem de her türlü baskıya göğüs gererek. Kurtuluş Savaşımız buna en iyi örnektir.

Çünkü bir toplumun umut var olması, her türlü karanlık zihniyetleri boşa çıkartacak, aydınlık yarınların anahtarıdır. 13.09.2022

Nuri Çelik

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI