NEDEN KARŞILIKLI DEĞİL?
Geçenlerde bir sanatçı dostumla konuşurken “Neden dengesizlikler var?” diye sordu. Bununla bana bir konuyu açmak istediğini anladım. “Biraz açar mısın?” dedim.
“Şöyle bir çevremize bakalım. Dengeli olan ne var? Aşk da mı, sevgide mi adalette mi, gelir dağılımında mı denge var? Aşkları ve sevgileri ele alalım. Bir karşılıklılık var mı?” dedi ve konuşmasını sürdürdü:
“Rastlantı sonucu birkaç yıl önce birisiyle tanıştık. Bana ufak bir iyilikte bulundu. Birbirimizin telefonunu aldık. Yakın bir geçmişe dek dostluğumuz iyi de gitti. Bana saygılı davranıyordu. Hem yaşıma, hem de sanatçı oluşuma önem verdiği belli oluyordu. Yavaş yavaş aramızda bir sevgi köprüsü kurulduğunu sandım. Benden küçüktü ve bir hanımdı. Ben sevgimi söz ve davranışlarımla belli ediyordum. O. buna karşılık bir sevgiden söz etmiyordu. Bunu hanım oluşuna yordum. Onun da bana karşı bir sevgi duyduğunu sanıyordum.”
“Sonra buluşmalarımızı sudan nedenlerle ertelediğini anladım. Benim verici birisi oluşum, kendisinin yararına bazı müdahalelerim ve ailesiyle arasındaki bana yansıttığı sorunlardaki kışkırtıcı olmamak adına hep başkalarını kayırıyormuşum izlenimi verici konuşmalarım ve ilgim onu sıkmış olmalı ki beni bir engel, bir ayak bağı gibi görmeye başladığını fark ettim.”
“Bir süre sonra bir bunalım dönemi yaşamaya başladı. Yardım etme isteğimi yalnız kalmak istediğini söyleyerek geri çevirdi. Yazışmalarımızın birisinde “İyi ki varsın” diye yazan kişi, yazdıklarımı bile açmıyor, “iyi ki yoksun.” demeye getirecek noktaya geliyordu. Söyler misin, karasevdaya tutulup karşılık göremediği için kendisini yiyip bitirdiğini tahmin ettiğim bu arkadaş, hiç mi bana karşı bir sevgi duymadı da tüm suçlu benmişim de benden öç alıyormuş gibi davranıyor? Neden sevgiler karşılıklı değil?” diye sordu.
Elbette bu sorunun net bir yanıtı yoktu. Bence bu zamana dek bunu çözdüğünü söyleyene de rastlayamadım. Ama bir şeyler söylemek zorundaydım. Arkadaşımın karşısındaki Hanım, öncelikle onun toplumdaki saygınlığını düşünerek önceleri bu tanışmadan ve arkadaşlıktan hoşnuttu. Zamanla sanatçı arkadaşım, verici bir özelliğe sahip olduğu için hep ona mutlu olacağını düşünerek bir şeyler verdi. Sonra onun kendisi için zararlı olacağını düşündüğü ihmal ettiği konularda biraz baskıcı ve ısrarcı oldu. Ailevi konularda kışkırtıcı olmamak için onun karşısındaymış gibi davrandı. Bazı ufak-tefek yanlışlarını düzeltmeye çalıştı.
En önemlisi de araya bir mesafe koymadı. Bir sanatçı gibi değil, herhangi birisiymiş gibi davrandı. Böyle bir davranış, onu karşıdakinin gözünde sıradanlaştırdı.
Arada bir de sevgi bağı oluşması nedeniyle sanatçı arkadaş, karşısındakine bir akrabalık bağı varmış gibi yakın davrandı. Doğal olarak ondan da yakın ilgi bekledi.
Oysa karşısındaki hanım, dışa dönük ve herkesle kolay yakınlık kuran birisi idi. Bu nedenle sanatçı arkadaştan bıkmaya ve onu bir ayak bağı gibi görmeye başladı. Çünkü onunla buluşarak geçireceği zamanı başkalarıyla buluşarak kullanmayı düşünmüş olabilirdi.
Ayrıca da sanatçı arkadaşım, kovalayan durumunda olmuş, kaçan durumda olmayı becerememiş. Yani kendisine karşı ilgi ve sevgi bağı kurulmasını önlemiş.
İnsanlar, genel anlamda hep ulaşamadıklarına sahip olmak isterler. Bu nedenledir ki ilişkilerde hep kaçıyor görünene doğru bir ilgi ve eğilim vardır.
İlişkilerde bu dengeyi iyi kurabilen kazanıyor. Denecektir ki “sevginin musluğu mu var ki kısalım?” İşte işin püf noktası da burada zaten… Seven kaybediyor ne yazık ki.
Bu da bize hiçbir konuda karşılıklılık olmadığını, böyle bir dengesiz düzenin var olduğunu gösteriyor ki toplumsal açıdan son derece tehlikeli bir gidiştir böyle bir durum.
Böylesine çıkarcı ve dengesiz gidiş, toplumları nasıl bir açmaza götürür düşünebiliyor muyuz? 17.07.2019
Nuri Çelik