Bir süredir Kanal İstanbul Projesi ülke gündeminden düşmüyor. Çünkü toplumu yatıştırması gereken kişi, inatlaşmayı daha da ileri boyutlara taşıyor. Biz, bu projenin geçmişi nereye kadar uzanıyor, amaç ne, uzman görüşleriyle onu aydınlatmaya çalışalım.
24 Aralık 2019 tarihli Yeniçağ Gazetesi'nde yayınlanan Arslan Bulut'un yazısında Max Westen Thornburg'un bir rapor hazırladığı, 1950 yılında yayınlanan bu raporda İstanbul'un üç ile bölüneceği, tarafsız bölge olarak bir komisyon eliyle yönetileceği ve Büyük Ortadoğu Projesi gereğince kurulacak bir Ortadoğu Devletinin başkenti ve üç dinin de merkezi olacağı açıklanıyor. Böylelikle Montrö Anlaşmasının ortadan kaldırılacağı onunla tanınan egemenlik haklarımızın elimizden alınacağı dolaylı olarak belirtiliyor.
Merkez Bankası da uzun zamandır dile getirildiği gibi İstanbul'a taşınacak. Nedense(?) Bu kanaldaki ısrarın birincil amacı budur. Elbette bunun yanında uzmanlar, başka önemli nedenler de ortaya koyarak kanalın neden yapılamayacağını, yapılmaması gerektiğini açıklıyorlar.
Bu konuda 07 Aralık 2019'da Prof. Dr İlyas Yılmazer, Gürkan Hacır'ın sorularına çarpıcı açıklamalarla, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da 25 Aralık 2019 tarihindeki basın toplantısında güzel bir hitabet örneğiyle yanıtlar verdiler. Konuyla ilgili açıklamalar, yalnız bunlardan ibaret değil elbette. Biz, ikisinin açıklamalarına yer vereceğiz.
Değerli dostum ve dünya çapında projelere imza atmış Yer Bilimleri Uzmanı, Prof. Dr, İlyas Yılmazer, Bana da İstanbul kanalı ile ilgili görüşlerini yazılı olarak iletti.
"İstanbul kanalı emperyalistlerin savaş gemilerinin Karadeniz'e geçmesi için bir çözümdür. Montrö sözleşmesini delebilmenin de tek çıkar yoludur. Bu bağlamda Gelibolu kanalının da açılması zorunludur. İstanbul kanalının yatırım maliyeti 70 milyar dolar değil, yüzlerce milyar dolar olacaktır. Bu kanal, kesinlikle ekonomiyi çökertecektir. Geri dönüşü olmayan çevre kıyımlarına yol açacaktır. Uluslararası deniz trafiği standartlarını sağlamamaktadır. 205 m genişliğindeki Süveyş Kanalı'nda darlık nedeniyle sadece tek yönlü (1x1) trafiğe izin verilmektedir. Bir gün Akdeniz'den Kızıldeniz'e diğer gün Kızıldeniz'den Akdeniz'e geçiş izni verilmektedir. 145 m genişliği olan İstanbul kanalında durum daha da olumsuzdur. Süveyş kanalı Uzakdoğu Avrupa limanları arasındaki yolu 6000 km kısaltırken İstanbul ve Gelibolu boğazları Karadeniz ve açık deniz limanları arasındaki ağırlıklı ortalama yolu 30 km uzatmaktadır. Sonuç olarak bu kanal projeleri cinayet ötesi bir kıyım demektir." diyor Yılmazer.
"İstanbul ve Gelibolu kanal projeleri emperyallerin savaş gemilerinin Montrö engeline takılmadan Karadeniz'e geçişi içindir. ABD'nin başını çektiği emperyaller, tarafından 20.06.1936'dan günümüze bu bağlamda ortam yaratmaya çalıştılar. Son 17 senede aradıkları ortamı buldular. Yarattıkları itici güçlerden en önemlisi de "RTE ve akrabalarının mal varlığının açıklanması ve dondurulması" tehdididir." diye ekliyor.
Montrö Anlaşmasına göre ticaret gemilerinin yükü ne olursa olsun bulaşıcı hastalık dışında boğazlardan serbestçe geçeceğini, savaş gemilerinin ise Karadeniz'e kıyıdaş olanlar/ olmayanlar ayrımı ile çok sayıda sınırlamalar getirilip denetiminin de Türkiye'ye bırakıldığını, buraya yapılacak yapıların da birinci derecede deprem kuşağında olması nedeniyle ilk İstanbul depreminde yerle bir olacağının altını çiziyor. 08.01.2020
Nuri Çelik