Ülkenin içinde bulunduğu durum hiç de iç açıcı değil. Pahalılık, enflasyon aldı başını gidiyor. Belli bir azınlık dışında insanlarımız karamsarlık içinde. Bugünün sıkıntılarının biteceğine ve güzel günlerin geleceğine güveni yok. Pahalılık diz boyu.
Muhalefet ise ya ülke sorunlarıyla uğraşacağına kendi iç sorunlarıyla uğraşıyor ya da geçmişi malzeme yapıp birbirini kötüleme dedikodusu yaparak oyunu arttırma peşinde.
Tüm bu karamsarlık içinde, geleceğe umutla bakamadığı bir ortamı yaşamakta olan halk, aldığı paranın bir ev kirasına yetmediği, umutlarının tükenip teselli bulacağı bir umuda sarılmak isterken ulusal kadın voleybol takımının başarısıyla kendi derdini unutur gibi oldu. Biraz olsun kızlarımızın olağanüstü başarılarıyla teselli bulmaya başladı.
Gerçekten de Türk kızları, erkeklerin yıllardır başaramadıkları dünya ve Avrupa şampiyonluğu yanında gelecek yaz oynanacak olimpiyat oyunlarına katılmaya hak kazanma ve üst üste yirmi iki maçı kazanma başarısı gösterdiler.
Öncelikle onları candan kutluyorum. Bence kadınlarımız, her bakımdan erkeklerden daha üstünler. Bunlara yerimiz elvermediği için örnekler veremiyoruz.
Bu durumu Atatürk, yıllarca önce: "(.) Hiçbir milletin kadını : "Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım; milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim." Diyemez." Sözleriyle dile getirmişti.
Başarılarıyla ulusumuzun yüzünü güldüren, kendi deyimleriyle Atatürk'ün kızları, aynı zamanda ulusseverlik ve tok gözlülük konusunda da erkeklere, özellikle de erkek sporculara ders verdiler, örnek oldular. Bu yönden de övünç duymamızı sağladılar.
Avrupa şampiyonluğu sonunda Bürükselde bir toplantıda federasyon başkanı: "Şampiyonluk için ne versek az. Prim olur, başka bir şey olur. Tüm özel isteklerinizi yerine getireceğiz. Salonda işiniz bitti. Şimdi söz sırası sizde." Der.
İtalyan çalıştırıcı söz alıp : " Bu konuda konuşması gereken oyuncularım." Yanıtını verir. Bunun üzerine takım kaptanı Eda Erdem, arkadaşları adına, her yurttaşın gözlerini yaşartan şu kısa konuşmayı yapar:
"Atatürk'ün sporcu kızları, ülkesi adına kazandıkları başarıyı, pazarlık konusu yapmaz. Ne prim ister, ne başka özel bir şey. 85 milyona yaşattığımız mutluluk bize yeter."
İşte ben sporcu diye maddi çıkarları elinin tersiyle iten bu yürekli kızlarımıza, yurtsever diye de Kurt Dereli Mehmet Pehlivanı aratmayan bu konuşmayı yapan kaptan kızımıza ve onun kişiliğinde başarılarının itici gücü olan tüm Türk halkını arkasında duyumsayarak yüreklerini başarı için ortaya koyan tüm kızlarımıza derim.
Bu tokgözlülük, belli bir zihniyet dışında herkesi mutlu etti; duygulandırdı.
Herkesi mutlu etti de İngiliz sever cemiyeti üyesi Dürrüzade'nin torunlarını, "keşke Yunan kazansaydı" diyen, her türlü pisliğe batıp namusu ve namussuzluğu belden aşağıda arayan, Arap milliyetçisi zihniyeti mutsuz etti. Bu zihniyet, şortla oyun oynamayı, çarpık zihniyetinin sonucu bir namussuzluk belirtisiymiş gibi görüp göstererek içindeki kötülüğü kusup pırlanta gibi kızlarımızı namussuzluk örneği gibi sundu.
Biz, halkımızı bir nebzecik olsun tüm sıkıntılarına karşın mutlu etmeyi ve övünç duyacağı bir ortam yaşatmayı beceren bu pırlanta kızlarımızı candan kutluyor, başarılarının sürmesini diliyoruz. Ufak da olsa önemsiz de olsa onlara dil uzatılmasına aldırış etmeden başarıya koşup bize gelecekte de mutluluklar yaşatacaklarına inanıyoruz.