100. DOĞUM YILDÖNÜMÜNDE CAVİT ORHAN TÜTENGİL, TÜRKİYE VE KÖY ENSTİTÜLERİ
Prof. Dr. Kemal Kocabaş
18 Aralık 2021 tarihinde ülkemizin saygın, ilerici, yurtsever, Cumhuriyetçi aydınlarından sosyolog Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil'i doğumunun 100. yıldönümünde selamlamak, onu anmak, yeniden anlamak ve siyasi tüm cinayetleri lanetlemek için Lüleburgaz'daydık. Etkinliği Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) Lüleburgaz Şubesi ve Lüleburgaz Belediyesi ortaklaşa düzenlemişti. Lüleburgaz Yıldızları Kadın Akademisinde düzenlenen etkinlik, dernek üyesi müzik öğretmeni Birgül Tınmaz'ın seslendirdiği türküler, YKKED-Lüleburgaz Şube başkanımız Günsel Solak arkadaşımızın etkinliğin amacını ortaya koyduğu açış konuşması, Lüleburgaz Belediye Başkan yardımcısı Aytül Çiloğlu'nun katılımcıları ve izleyicileri selamlamasıyla başladı. Tütengil Hoca'nın anısına düzenlenen panele Deniz Tütengil Mazlum, Kaya Tütengil, Gülsün Kaya, Prof. Dr. Burhan Şenatalar ile birlikte katıldım. Olağanüstü bir konukseverlikle, duyarlılıkla ve değerbilirlikle hazırlanan bu etkinlik için düzenleyici dostlarımıza teşekkür ediyoruz.
Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil 17 Ocak 1921 tarihinde Tarsus'un Sebil köyünde dünyaya gelir. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulunda felsefe eğitimi alır. 1944 yılında Antalya Lisesi felsefe-sosyoloji grubu öğretmenliğine atanır. Erzincan'daki askerlik görevi bitiminde 1947-1952 yılları arasında sırasıyla Kepirtepe ve Aksu Köy Enstitülerinde öğretmen olarak çalışır ve Köy Enstitüsü gerçekliğiyle tanışır. "1952 yılında Gönen Köy Enstitüsünden Aksu Köy Enstitüsüne atanan öğretmen Şükriye Urubay ile evlenir. Daha sonra Diyarbakır Lisesi öğretmenliği yapar ve 1953 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesine asistan olarak atanır ve asistanlığı sürecinde bu fakülteyi de bitirir. "Montesquieu'nun Siyasi ve İktisadi Fikirleri" başlıklı doktora tezi hazırlar, 1956 yılında tezini verir ve bu teziyle Türk Dil Kurumu Bilim Ödülünü alır. 1960 yılında Doçent ve 1970 yılında Profesör olur.
Deniz ve Kaya Tütengil kardeşler "vefalı bir toplantı" olarak tanımladıkları etkinlikte "Babamız Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil'in Yaşamından Kesitler" başlıklı bir sunum yaptılar. 7 Aralık 1979'da İstanbul'da insanlık düşmanlarının katlettikleri babalarının yaşam öyküsünü, yazdıklarından seçkilerle aktardılar, cenaze töreninde yaşanılan şiddeti ve törene yapılan saldırıda öldürülen 18 yaşındaki Osman Şenyurt'u anarak konuşmasına devam etti. Deniz Tütengil sunumunu "Cavit Orhan Tütengil 42 yıl önce öldürüldü. Katilleri ve onları azmettirenler hesap vermedi. Dava dosyası kaybedildi. Türkiye yasaları uyarınca, olay zaman aşımına uğradı. Türkiye'de binlerce masum insan ve değerli aydın gibi, "faili meçhul" diye nitelendirilen bir cinayetin kurbanı oldu." diyerek sözlerini tamamladı. Gülsün Kaya arkadaşımız da Tütengil Hocanın Atatürk ile ilgili yazdığı kitaplar ve yazılar üzerinden "Tütengil'e göre Atatürk'ü Anlamak, Tamamlamak ve Aydın Olmak" başlıklı bir konuşma yaptı. Prof. Dr. Burhan Şenatalar Hoca, öğrencilik, asistanlık ve öğretim üyeliği süreçlerinde hocası olan Tütengil'i "insan, öğretim üyesi" kimliği ile aktararak "Unutulmayan Bir Hoca: Tütengil" başlıklı konuşma yaptı. Şenatalar, Tütengil'in "Cavit Bey" olarak tevazu sahibi, çok ciddi, ilkeli bir öğretim üyesi olduğuna işaret ederek zaman konusundaki titizliğine ve çalışkanlığına özellikle vurgu yaptı. 1980 öncesi yaşanan siyasal cinayetlerle ülkenin yüz akı aydınlarının kaybedildiğini söyleyerek Tütengil'in cenaze töreninde yaşanılan vahşeti ve dönemin üniversitesinden kesitler aktardı. Şenatalar Hoca, günümüzde tüm bu süreçleri değerlendirerek omuz omuza davranılmasının önemini özellikle ifade etti.
Lüleburgaz'daki konuşmamda Tütengil Hoca'nın değişik dergi ve gazetelerde enstitü gerçekliğinin daha iyi anlaşılmasına katkı yapan, ufuk açan yazıları üzerinden konuşmayı amaçlamıştım. Tütengil Hoca'nın, kitaplarında, farklı dergilerde, gazetelerde yazdığı yazılarda köy sorunu, azgelişmişliğin sosyolojisi, ülkenin eğitim sorunları, öğretmen yetiştirme, üniversite sorunları, eğitimin Atatürkçü ilkeleri ve geniş bir şekilde Köy Enstitüleri ile ilgili çalışmaları yer almaktadır. Deniz Tütengil, Cavit Hoca'nın eğitim sorunları üzerine yoğunlaşmasında öğretmen babasının varlığının ve enstitülerde çalışmış olmasının etkili olduğu saptamasını yapar. Tütengil Hoca'nın 1948 yılında tanıklıklarını da içeren Kepirtepe Köy Enstitüsü Kooperatifinin yayınladığı "Köy Enstitüsü Üzerine Düşünceler" kitabı enstitülerle ilgili çok değerli sosyolojik çözümlemeler içermektedir. Emre Kongar, Tütengil'in enstitüler ile olan duyarlılığını "Tütengil, Köy Enstitülerini köksüz ve geçici bir deney olarak değil, toplumsal yapıyı derinden etkilemiş ve yararları hala süren bir etkinlik olarak görmektedir" değerlendirmesini yapar.
Tütengil Hoca, Mart 1949'da İvriz dergisinde yazdığı yazıda Kepirtepe Köy Enstitüsünü anlatır. Kepir kelimesinin halk dilinde ziraate pek de elverişli olmayan, killi ağır, kara bir toprağın adıdır diyerek "1949 baharına doğru, zamana nazaran değilse bile emeğe nazaran ağaçlık şeklini almış fidanlarda uyanan tomurcukları gördükçe istikbale ümitsizce bakmanın azabını duyuyor, fikirlerimin acısını yaşıyorum. Kara toprağın alın teri, memleket sevgisi, yaratma ve yapma azmi karışınca bozkırların bağrında hayat fışkıracak. Kepir bir semboldür. Anadolu'nun, Türk varlığının kıraç, işlenmemiş, dikenli hazinesidir. İnanmak ve mutlu olmak zafere yarı yarıya kavuşmaktır. Geriye tek şey kalıyor: Çalışmak" ifadeleriyle Kepir'i anlatır. Tütengil 25 Nisan 1949 tarihinde Damla dergisinde yazdığı yazıda enstitülerdeki değişimi "Dünkü boş arazide bugün sıvalı, iri binalar yükseliyor. Elektrik karanlığı boğmuştur. Büyük zahmetlerle getirilen su, kiri susuzluğu gidermiştir. Dikenlerden başka nebatın iltifat etmediği topraklarda, gölgesinde cıvıl cıvıl gezinilen ağaçlar yetiştirilmiştir. İsli çadırdan elektrikle aydınlanan binaya geçişin hikayesi. Fakat dikkat ediniz bu hikayede müteahhit yoktur. Gündelikle çalıştırılan yüzlerce işçi yoktur, devlete yüzbinlere mal olan bir israf yoktur. Taşlarını kendileri taşıdılar, kireçlerini kendileri yaktılar. Tuğlalarını kendileri kestiler, kumlarını kendileri elediler, temellerini kendileri kazdılar. Enstitüler en küçük öğrencisinden usta öğreticiler, öğretmenler ve müdürlerin ortak eseri oldu" diyerek yoksul halk çocuklarının emekleriyle üretilen enstitü kuruluş imecesini selamlar.
Tütengil 1950 yılında Yücel dergisinde yazdığı "Köy Enstitülerinin On Yılı" başlıklı yazısında genel bir değerlendirme yaparak Köy Enstitülerinin 10. kilometre taşından düne ve yarına bakmak, neticeler üzerinden düşünmek aydınlarımız için bir vazifedir saptamasını yapar. "Köy meselesi Türkiye meselesinin bir diğer adından ibarettir" vurgusuyla Cumhuriyet Türkiye'sinde köy meselesinin halli yolunda attığımız yegane müsbet adımın ise Köy Enstitülerinin açılması olduğunu ifade eder. Tütengil devam ederek enstitülerle ilgili "Bir yandan köyün ihtiyaçları ve öğretmeni köye bağlayarak verimini çoğaltacak tedbirler göz önünde tutulmuş diğer taraftan memleketimizde geçer-akçe olan "öğrenme okulunun" yanında çağdaş pedagojik ilkelerinden hareket eden "iş okuluna" yönelinmiştir. Cumhuriyeti köye götüren devrimci adım Köy Enstitüleri oldu. Milli kültür kaynaklarımız arasında Köy Enstitüleri, değeri gün geçtikçe daha iyi anlaşılacak bir mevki işgal ediyor. Köy Enstitüleri bize aydın bir Türkiye'yi, mutlu bir yarını müjdeleyen kurumlar arasında yer alıyor" değerlendirmesini yapar.
Tütengil 18 Nisan 1966 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yazdığı "Köy Enstitüsü Tecrübesi" başlıklı yazısında özetle Köy Enstitülerinin yarattığı yankıları ve yarattığı etkiyi, gücünü işaret ederek enstitülerin ülke gerçeklerinden doğduğunu ve milli olduğunu, ulusaldan evrensele kültür anlayışını hayata geçirdiği vurgusunu öne çıkarır. Yeni Ufuklar dergisinde yazdığı "Kendini Hatırlatan Bir Kurum: Köy Enstitüleri" adlı yazısında "Enstitüler kuş uçmaz, kervan geçmez bir yalnızlığın ortasında çadırdan yeşerdiler" diyerek enstitülerin hayat dolu bir kökten geldiği için de eğitim, fikir ve sanat alanlarında ses vermekte devam edeceğini yazar. Köy Enstitüleri sistem ve programının "hazır elbisecilik" yerine ihtiyaçlardan doğan sorunları çözmeyi amaçladığını, enstitülerde herkese sorumluluk veren demokratik işleyişin varlığını ve yetiştirdiği aktif yeni eğitimci kimliğinin altını önemle çizer. Tütengil aynı yazıda 1964-1965 arasında 73 öğretmen okulu arasında enstitü ardılı 21 öğretmen okulunun enstitü kazanımlarını referans almasının önemini ifade ederek enstitü deneyiminde öğretmen yetiştirme ve köy kavramının içselleştirildiğini işaret eder. Enstitü yerleşkelerinin seçimine, doğa, çevre duyarlılığına, içselleştirilen karma eğitim ve fırsat eşitliği kavramlarının önemine vurgu yapar. Tütengil aynı yazısında enstitülerin ulusal kültürün yaratılma çabasına, ulusal müzik dağarcığına, dil, yayın, sanat, edebiyat, halk oyunları, halk sanat eserleri, folklor alanlarında katkılarına, enstitülerin yetiştirdiği yazarlara işaret ederek halka gitmek, halka doğru kavramlarının içini enstitülerin doldurduğunu ifade eder.
Fakir Baykurt "Dost Yüzler" kitabında 1950 yılında Aksu Köy Enstitüsünde öğretmen iken Antalya'da tanıdığı Tütengil Hoca'yı ".Adını dergilerde görürdüm. Kepirtepe'de çalışırken «Köy Enstitüleri Üzerine Düşünceler» diye küçük bir kitap yayınladı. Aydınların, politikacıların, sağcısı, ortacısı enstitülere saldırırken halk çoğunluğu hiçbir şeyden habersiz susuyor. Yalnız Sabahattin Eyüboğlu, Varlık'ta, Orhan Veli, Yaprak'ta enstitü savunucusu yazılar yazdı, o kadarla kaldı. Kendi kendimizi savunmaya çalışıyoruz sesimiz kısa. Tütengil o küçük oylumlu kitabında Enstitüleri "Hızlı bir Rönesans" diye niteledi. Aydınları bunun üzerine titremeye çağırdı. Tütengil'i, enstitüler savunucusu bir Herkül olarak düşünüyordum. İri yapılı, uzun boylu. Boynuna kravat bile takmayan ortanın altından, ufak tefek biri. Ama gözleri iki ışıldak gibi çevresine ışık saçıyor. Onun büyüklüğü içinde. Yüreği dinamit dolu" ifadeleriyle Tütengil'i selamlar.
Doğumunun 100. Yılında aydınlanma dünyamızın önemli ismi, Köy Enstitülü sosyolog, bilim insanı Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil'i saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Onu bizden çalan katilleri ve arkasındaki tüm derin yapıları lanetliyorum.