TÜRKİYE'NİN ROTASI CUMHURİYET VE DEMOKRASİDİR
Prof.Dr.Kemal Kocabaş
Türkiye çok önemli bir süreçten geçiyor. Ortadoğu yeniden yapılandırılırken Türkiye ile ilgili Cumhuriyeti ve laik devleti dönüştürmeye yönelik söylemler seslendiriliyor. Eyalet valisi gibi dolaşan ve Osmanlı tipi bir devlet yapısı öneren ABD büyükelçisi, ümmetin birliğini ve Türk, Kürt ve Arap kardeşliğini öne çıkaran Cumhurbaşkanı ve son olarak basına yansıyan Lübnan modelini çağrıştıran önerisi ile Devlet Bahçeli benzer söylemlerde buluştular. Terörsüz Türkiye projesinin sözcülerinin ülkenin yüz yıllık rotasını dönüştürmeyi hedeflediklerini görüyoruz.
ÜLKENİN YAŞADIĞIMIZ GÜNDEMİ
Son aylarda tüm toplum kesimleri hayat pahalılığı ve enflasyon nedeniyle büyük kaygılar yaşarken iktidarın yargı kararlarıyla CHP'li belediyeleri çalıştırmamaya, ötekileştirmeyi yönelik çabaları bu tedirginliği daha da arttırdı. Özgür Özel düzenlenen mitinglerle toplumun bu çok can alıcı sorunlarını, adalet düşüncesini meydanlara taşıyarak toplumsal muhalefetin öncülüğünü yapmaktadır. Anket sonuçları da toplumun buna olumlu yanıt yanıt verdiğini göstermektedir. Özellikle Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık'a uygulanan zulüm, annesi, eşi ve kardeşlerinin çığlığı tüm toplum kesimlerinin vicdanlarını sızlatmaktadır. Türkiye, anti-demokratik, adaletin askıya alındığı bir ülke gündeminde boğulurken orman yangınlarını önlemeye yönelik başarısızlık, teknik donanım yetersizliği, kaybedilen yeşil alanlar ve oralarda yaşayan canlıların acısını yaşadık. Son olarak soruların çalındığına ilişkin LGS ile ilgili tartışmalar ve endişeler, Milli Eğitim Bakanının uslup sorunları gündemimizde yer almaya devam ediyor. En ilginç olanı ise orman yangınları ve LGS tartışmalarına yönelik muhalefetin TBMM'nde Meclis Araştırması istemlerine yönelik önergelerin iktidar tarafından kabul edilmemesidir.
TÜRKİYE'NİN GERÇEK İHTİYACI NEDİR?
Ülkemizin tüm bireyleri, terörün sonlandırılmasını, annelerin acı çekmemesini, terörün ülke gündeminden çıkarak barışın egemen olduğu bir ülkeyi yürekten ister. Bu konuda hiçbir tereddüt yok. Sorun, toplumsal desteğini kaybetmiş bir iktidarın muhalefete yönelik çok boyutlu antidemokratik uygulamaları sürerken "Terörsüz Türkiye" kavramının içinin boşalmasıdır. Terörsüz Türkiye istenci ancak demokratik hukuk devleti kavramıyla anlamlıdır. İç cephenin güçlendirilmesi barış ve demokrasiyle, toplumun tüm kesimlerini kucaklamakla mümkündür. Ülkenin ana muhalefet partisini düşman görerek, düşman hukuku uygulayarak terörsüz Türkiye açılımı olamaz. Bunlar olmayınca bu açılımın siyasi iktidarın önümüzdeki dönemde seçimlere yönelik bir projesi olduğu savları doğrulanmış oluyor. Tüm bu nedenlerle ülkenin gereksinimi "Terörsüz demokratik Türkiye" dir. İnsan haklarının hayata geçtiği, yargı bağımsızlığının sağlandığı, özgürlüklerin temel alındığı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden demokratik parlamenter yaşama geçişin sağlandığı bir Türkiye talebidir.
CUMHURBAŞKANI'NIN ÜMMET (!) AÇIKLAMASI
Cumhurbaşkanın geçen haftalarda PKK'nin sembolik olarak Irak'ta silah bırakma gösterisinden sonra yaptığı açıklamalar toplumda büyük tepki aldı. Bu açıklamalarda "Arapları Milli Mücadele'nin temel unsuru" , Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı'nı Türk, Kürt, Arap ve daha nice Müslüman halkın ortak savaşı nitelemesi yapılarak "AKP, MHP, DEM üçlü olarak aynı yolda yürüyeceğiz" ifadeleri öne çıktı. DEM bir açıklama yaparak kendilerinin muhalefet partisi olduğunu ve bu ittifakın bir süreç ittifakı olduğunun altını çizdi. Bu açıklamaların arka planında yeni bir devlet öngörüsü öne çıkıyordu. ABD Büyükelçisi, Erdoğan ve Bahçeli'nin benzer söylemlerde buluşturan bu proje BOP Projesi mi? şeklindeki soruların oluşmasına neden olduğu çok açık. Ayrıca ülkede halka rağmen bir derin devlet tartışması da yurttaşların düşünsel tartışma gündemine girdi. Zira DEM Eşbaşkanı Tülay Hatimoğullarının biz devletle görüşüyorz açıklaması bu anlamda ilginçtir. Uzmanlar bu açıklamalara karşı verdikleri yanıtlarda ne Çanakkale Savaşlarında ne de Milli Mücadele'de Arapların herhangi bir katkısının olmadığı gerçeğine işaret ettiler. Ayrıca Araplar'ın I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordularını arkadan vurduklarına dair yazılar basında yer aldı. Türkiye'ye bir sistem değişikliği anlamına gelen bu önerileri, Mustafa Kemal'in temellerini attığı ve Cumhuriyetimizin vazgeçilmez hedeflerini oluşturan, tam bağımsızlık, kayıtsız, şartsız ulusal egemenlik ilkeleriyle bağdaştırmak olası değildir. Yakup Kepenek Hoca Birgün gazetesinde süreç ve söylemlere yönelik olarak "Türklerin, Kürtlerin ve Arapların" ümmetçilikte birleşerek bu ülkede barış içinde yaşayacağı görüşü tarihsel, toplumsal ve nesnel dayanaklardan tamamıyla yoksun olduğu saptamasını yaparak: "Bırakalım başta "kardeş" Pakistan olmak üzere diğer ümmetçilik deneyimlerini bir tarafa, yakın komşularımız Irak ve Suriye'de yıllardır yaşanmakta olanlar bunun kanıtıdır. Ümmetçilikle barış, ateş ile su gibidir; bunlar nitelikleri gereği, asla bağdaşmaz. Ulusların, "beyinleriyle yarıştığı" bir çağda kendi insanının beynini yiyen bir ilkelliğin yol gösterici konumuna yükseltilmesi ile mi barışa giden yol açılacaktır?" sorularını sorar.
SONUÇ OLARAK
Yukarıda ifade edilen tartışmaların yanı sıra köylülerin zeytin alanlarını sermayeye peşkeş çekmeyi amaçlayan, zeytincilikle hayatlarını sürdüren insanlarımızı dışlayan politikalarla iç cephe güçlendirilemez. Toplumsal meşruiyetini kaybetme noktasına gelen bu iktidarın Anayasa değişikliği önerisinin de toplumda karşılığı yoktur. Çözüm, etnisite ve mezhepsel farklıların zenginlik olarak görüldüğü eşit yurttaşlık anlayışında, Cumhuriyet ve demokrasi rotasındadır. Son olarak eyalet valisi gibi dolaşarak Türkiye'ye rota çizmeye çalışan ABD büyükelçisine siyaset kurumunun ciddi bir uyarı yapmasını gerkliliğinin altını önemle çizmek isterim.