Salgın döneminin ağır koşullarında uzun süredir ülkenin eğitim dünyasında neler oluyor anlamında bir yazı yazamamıştım. Bugünkü yazımda genel bir değerlendirme ve öneriler yazıp paylaşmak istedim. Eğitim, "nasıl bir toplum ve nasıl bir insan" arayışlarının yanıtlarının arandığı bir süreçtir ve o anlamda bir ülkenin geleceğidir. Eğitim, Türkiye'de en az konuşulan fakat ülkenin en temel sorunlarındandır. Tüm dünyada yaklaşık 5 milyon, ülkemizde de 70 bine aşkın, Ekim 2021 boyunca 6500 insanımızın kaybına neden olan salgın sürecinde eğitim sorunları daha da artmış, mevcut eşitsizliklere yeni eşitsizlikler ve sorunlar eklenmiştir. Bu durum sürdürülebilir bir durum olmaktan çıkmıştır. Neler oluyor, ne yapmalı:
1)Tüm sınav sonuçları, ulusal ve uluslararası sınav sonuçları eğitim sisteminin "niteliğini" kaybettiğini göstermektedir. Bir eğitim sisteminin niteliğini kaybetmesi onun dönüştürücü özelliğini kaybetmesi anlamındadır. Nitelik kaybı, evrensel eleştirel aklı öne çıkaran, özgürce sorgulayan kuşaklar yetiştirme arayışının önünde büyük bir engeldir ve sıradanlaştıran bir süreçtir. O nedenle Türkiye eğitim sisteminde yapacağı bir reformla eğitinin niteliğini arttıracak radikal önlemler almak durumundadır. Pedagojinin öngörüleri ve eğitimin tüm paydaşlarıyla ortaklaşarak hayatın gerçek problemlerini temel alan, ezbersiz, uygulamalı ve günceli öne çıkaran bir eğitim modeli hayata geçirilmelidir.
2)Eğitim bir insan hakkıdır. 1980 sonrası küreselleşme adı verilen yeni dünya düzenindeki gelişmeler eğitimin bu evrensel insan hakkını örselemiştir. İlerici siyaset kurumu, eğitimin piyasalaşmasının yarattığı eşitsizlikleri dikkate alarak Köy Enstitülerinde olduğu gibi kızlar ve eğitim hakkından yararlanamayan kesimler için pozitif ayrımcı eğitim politikaları üretmeli ve çok açık bir şekilde topluma bu düşüncelerini deklere etmelidir.
3)Çağdaş eğitim, "laik, demokratik, bilimsel" eğitimdir. Türkiye, yirmi yıldan beri eğitimin dinselleştirilmesini öne çıkaran eğitim politikalarıyla yönetilmekte, toplum mühendisliği yapılmaktadır. Bu durum ülkenin önünü tıkamakta, Osmanlı'da olduğu gibi iki farklı insanın yetişmesine neden olmaktadır. Bu nedenle ilerici siyaset kurumu eğitimin laik ve bilimsel doğasından yana taraf olduğunu çok açıkça deklere etmelidir. Ülkenin tüm eğitim kurumlarında demokratik, katılımcı iklim hayata üretmenin arayışı içinde olmalıdır. Eğitim sorunları mutlaka tüm paydaşların katkılarıyla tartışılmalı ve çözüm aranmalıdır. İçinde yaşadığımız pandemi dönemi ve televizyonlardaki tartışmalar bilimsel bilginin ne denli önemli olduğunu göstermiştir. İmam hatip okullarında, mezun olduğunda işe girmek motivasyonu ile günümüzde 1.5 milyona yakın öğrenci laik-bilimsel eğitimden uzak eğitim gördüğünü düşünenlerdenim. Bu okulların ülkenin insan gereksinmelerine göre yeniden yapılandırılmalı ve ülkenin okulları arasında herhangi bir ayrım asla yapılmamalıdır.
4)Türkiye, nitelikli öğretmen yetiştirememektedir. "Ücretli, sözleşmeli öğretmen" istihdam politikalarıyla öğretmen meslek onuru zedelenmiştir. Ücretli ve sözleşmeli öğretmen atamalarından vazgeçilmelidir. Eğitim fakülteleri ülkenin gereksinmelerine uygun öğretmen yetiştirememektedir. Nitelikli öğretmen yetiştirme tartışmalarına katkı da sağlayamamaktadır. Türkiye, eğitim tarihimizin özgün nitelikli öğretmen yetiştirme modelleri olan "Köy Enstitüleri, Öğretmen Okulları, Yüksek Öğretmen Okulları" gibi deneyimler üzerinden kendine özgü öğretmen yetiştirme modelini üretmelidir. Bu anlamda Anadolu Öğretmen Liseleri tekrar açılmalı ve eğitim fakülteleri YÖK ile birlikte yeniden yapılandırılmalıdır. İlerici siyaset kurumu öğrenci emekleriyle yapılan Köy Enstitüleri yerleşkelerine kültürel miras penceresinden bakarak bu mekanların korunması restore edilmesi ve yeniden eğitim kurumlarına dönüştürülmesini mutlaka hedeflemelidir.
5)Türkiye'nin 2021 yılında en önemli sorunlarından birisi de üniversiteler sorunudur. Üniversiteler günümüzde ülkeyi yöneten siyasal erkin arka bahçesi haline gelerek özgünlüğünü ve özerkliğini kaybetmiştir. Üniversite rektörlüklerine bilimsel kimlikleri değil siyasi kimlikleri öne çıkmış, partili rektörler atayarak herhangi bir kamu kuruluşu haline dönüştürülmüştür. Sonuçta üniversite toplumsal görevini yapamaz hale gelmiş, öğretim üyeleri üniversite aidiyetlerini yitirmiş, üniversite demokratik tartışma kültürünü kaybetmiştir. Toplumun vicdanı olan, evrensel özerk-demokratik üniversite anlayışını ülkenin geleceği adına hayata geçirilmelidir.
6)Ülkenin tüm kurumlarında olduğu gibi eğitimde de liyakat öne çıkarılmalıdır. Eğitim yöneticiliği atamalarında kadın-erkek ayrımı yapılmaksızın liyakat temel alınmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı kadrolarında tarikat ve cemaat örgütlenmesi önlenmelidir.
7)Eğitimde cinsiyete dayalı, coğrafi, sınıfsal vb. tüm eşitsizlikler aşılarak eğitimde adalet duygusu hayata geçirilmelidir. Hayatın dayattığı zorunluluklar nedeniyle ülkemizde bulunan mülteci çocuklarının eğitim hakkına yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Pandemi döneminde okula devam etmeyen binlerce öğrencinin eğitim kayıpları giderilmeli, çocuk işçiliğine karşı önlemler alınmalıdır. Çocukların eğitim ortamında kalması için her şey yapılmalıdır.
8) Meslek liseleri, Köy Enstitüleri kazanımlarından yararlanılarak tekrar yapılandırılmalıdır. Bu liselerde öğrencileri sadece meslek sahibi yapmak hedefi dışında onların bütünsel gelişimleri dikkate alınarak insanlaşma, özgürleşme ve toplumsallaşma süreçleri de eğitimin amacı haline gelmelidir. Bazı bölgelerdeki meslek liselerinde tarım, hayvancılık öne çıkarılmalıdır.
9) 2021 Türkiye'sinde her gün sabah yaklaşık 1.5 milyon öğrenci köylerden araçlarla alınarak en yakın yerleşim yerine taşınarak eğitim almaktadır. Taşımalı eğitim denilen sistemde zaman zaman kazalar olmakta, öğrenci kayıpları yaşanmaktadır. Öğrencinin kendi sosyal çevresinde eğitim görmesi en ideal durumdur. Bu nedenle kapatılan köy okullarına kaç öğrenci olursa olsun atanamayan öğretmenleri istihdam ederek ve restore edilerek açılması sağlanmalıdır. Bu köylere atanacak öğretmenler okulları köyün kültürel belleği haline getirerek, köyün gereksinmelerine uygun eğitim merkezi haline dönüştürmesi tartışılarak sağlanmalıdır.
10) Türkiye, ülkenin eğitim sorunlarını ülkenin geleceği adına mutlaka önemsemeli ve gerekenleri yapmalıdır. Mart-2020 ile Eylül 2021 arasında Meksika, Polonya ve Türkiye, "Okullarını en az açık tutan ülkeler" olmuşlardı. Bu durum, aynı zamanda ülkelerin eğitime bakışları ve öncelikleriyle ilgili önemli bir veri olarak da karşımızda durmaktadır. Türkiye, bu salgın döneminde okulları açık tutmak ve öğrencileri sağlıklı tutmak için her tür önlemi almalıdır. Okul alt yapıları, olanakları güçlendirilmeli, okullarda sağlık birimleri oluşturmalıdır.
11) Yüz yüze eğitime geçerken yaşadığımız veya yaşayacağız sorunlar ülkenin temel eğitim sorunlarından bağımsız değildir. Özellikle son aylarda yaşadığımız, salgın, müsilaj, orman yangınları, sel felaketlerinin altında doğanın dengesinin değişimi ve küresel iklim krizi yatmaktadır. Kapitalizmin doğayı tahrip eden para kazanma hırsı bu felaketlerin temel nedenidir. Ülkemizde ise akıl ve bilimden uzaklaşan eğitim sistemi, kamudaki liyakatsız kadrolaşma bu felaketlerin sonuçlarını daha da ağırlaştırmaktadır.
12) Ülkeyi yönetenler, eğitim hakkının hayata geçmesi için mutlaka öğrencilerin yurt ve barınma sorunlarını çözmelidir. Eğitimin piyasalaşmasının dayattığı koşulları aşarak öğrenci sorunlarına çözüm aranmalı, FETÖ deneyimlerinden ders çıkararak tarikat ve cemaatlerin yurt açmalarına izin verilmemelidir.
SONUÇ:
Çözüm önerimiz; akıl ve bilimi önceleyen laik-demokratik bilimsel eğitimi temel alarak ilk ve ortaöğrenim sistemini yeniden inşa etmektir. Ayrıca üniversiteyi tekrar özgün yapısına kavuşturmak için evrensel özerk ve demokratik üniversite gerçeğini hayata geçirmek, üniversiteyi her tür erkten bağımsız kılacak bir zemine oturtmak gerekiyor. Sonuç olarak ülkenin önünü açmak için ülkenin özgün kazanımı Köy Enstitüleri kazanımlarını, yeni insan, yeni sosyolojiyi irdeleyerek eğitim reformu çalışmaları içinde olmak, bu konuda yoğunlaşmak güncel bir görev olarak karşımızda duruyor.