Türkiye, eşit olmayan koşullarda, her tür iktidar olanaklarının "etik" olmayan yöntemler de kullanılarak ikinci tur Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini yaşadı. Sonuçta yüzde 48 oy alan Kılıçdaroğlu ve muhalefet bloğu seçimi kaybetti. Türkiye, demokrasiden, hukuk devletinden yana olan değişim talebini 2.5 milyon oy farkıyla bir başka bahara erteledi. Bu seçimlerde ilk kez solun tüm kesimleri ve sağın bir bölümü demokrasi ve hukuk devleti adına Kılıçdaroğlu adında buluşmuştu ve umutluydu. 28 Mayıs sonrası bu kesimde oluşan öfke, kızgınlık ve geleceğe yönelik umutsuzluk depresyon boyutunda karşımıza çıkıyor. Bu seçim yenilgisinden sonra koşullar CHP'de genel başkan değişimini zorlamaktadır. CHP, seçim sonrası iç tartışmalarını yaşarken iktidar evrensel laik-bilimsel eğitim anlayışına yeni bir darbe vurmaya hazırlanıyor. Özellikle İzmir ve Eskişehir'de manevi danışmanlık adıyla okullara imam-vaiz göndermeyi hedefleyen ÇEDES projesi alanlarda demokratik kitle örgütleri tarafından protesto edilirken CHP'den kurumsal bir tepki gelmemesinin altı çiziliyor. Bu arada CHP'nin aceleyle gerçekleştirdiği son MYK değişiminde eğitimden sorumlu MYK üyesi görevlendirmesini ihmal etmesi ve sonradan ekleme yapmış olması da önemli eleştiriler almasına neden oldu. TBMM'nde Cumhuriyet tarihinin en sağcı politik tablosunun karşımıza çıktığı bu dönemde ülkenin demokratik güçlerinin beraberliği ve dayanışması tarihsel bir görev haline gelmiştir. Bu yazı da bu amaca katkı sağlaması dileğiyle kaleme alınmıştır.
NEDEN KAYBEDİLDİ
28 Mayıs ikinci tur seçim sonuçlarıyla ilgili medyada çok farklı değerlendirmeler yapılıyor. Bu sonuçların alınmasında pek çok neden sıralanabilir. Bugün medyadaki Abdullatif Şener açıklamaları da dikkate alındığında en önemli nedenin "CHP'nin kendisi olmamasında" yattığı gerçeği karşımıza çıkıyor. CHP ne zaman sağa açılsa, sağ politikacıları kapıyı açsa hep kaybettiği gerçeğidir. O nedenle yaşanan süreçler gösteriyor ki CHP sol, sosyal demokrat, Cumhuriyetçi kimliğini kaybettikçe seçim kaybetmeye mahkum olduğu çok açık. Bu anlamda CHP'de daha demokratik, katılımcı bir yapıya kavuşması, tartışmalara dahil olan etkin bir örgüt yapısı oluşturmak için acilen tüzük ve program değişikliğine gitmesi de yenilenme anlamında önemli olacaktır.
KILIÇDAROĞLU VE CHP'YE DAİR NOTLAR
Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun saygın ve temiz bir kimliği ve özgeçmişi olduğu konusunda herkes hem fikir. Bu konuda şüphe yok. Ama sadece bunların yetmediğini seçimlerde gördük. Bu konudaki gözlem ve eleştirilerimizi sıralayalım:
1)Seçimlerde CHP'nin sol adına somut sloganları bile yoktu. Söylem ve sloganlarda 1973 seçimlerindeki Ecevit'in bile çok gerisinde kaldı. Bu büyük bir eksiklikti. Ayrıca seçim süreçlerinde CHP örgütlerinin etkin çalışmadığına ilişkin iddialar da basında epeyce yer aldığının altını çizmeliyiz.
2)Sayın Kılıçdaroğlu her mitingde hemen hemen aynı konuşmaya yaptı. Konuşmalarını yenileyemedi. Sorunları nasıl çözeceğine ilişkin net, somut yanıtlar veremedi. Konuşmalarında "ben" vurgusu çok öne çıktı ve "sol, emek" ağırlıklı derinlik de yoktu.
3) Laik-bilimsel eğitim vurgusunu hiç yapamadı. Eğitimdeki dinselleştirmeyi ve piyasalaşmayı eğitim hakkı penceresinden bakarak alanlarda sorgulayabilirdi. Yapamadı. Kılıçdaroğlu'nun sağ kökenli danışmanlarla çalışmasına yönelik yoğun eleştiriler vardı. Bunu anlamak çok zordu. . Medyadan öğrendiğimize göre kamuoyunun baskısıyla bugün danışmanlarının görevini son vermiş. Ama bu konuda çok geç kalındığı apaçık ortada.
4)Sayın Kılıçdaroğlu'na yönelik en önemli eleştiri başlıklarından birisi 14 Mayıs seçimleri için hazırlanan milletvekili listeleridir. CHP'nin bu konuda nesnel değerlendirme yapan bir stratejisinin olmadığı çok açık. Kılıçdaroğlu deneyimli milletvekilleri mülakat yaptı açıklamasını yaparak listeleri savunuyor. Deneyim uzun yıllar milletvekili olmaktan değil, birikimi ve partinin gereksinmelerini bilmekten geçer. Çoğu yerde de listelerin hazırlanmasında büyükşehir belediye başkanlarının etkin olduğunu görüyoruz. Tam bir kargaşa. Çoğu seçmenin bu listeleri gördükten sonra oyunu değiştirdiğini çok yakın izleyenlerdenim. Örneğin İzmir 1. Bölgeye birinci sıraya sola sempatik gelmeyen, Cumhuriyete yönelik olumsuz değerlendirme yazıları olan bir arkadaşı aday yapmayı anlamak mümkün değil. Demokratik kitle örgütlerinde yaşamını adalet ve eşitlik arayışına adayan pek çok dostumuz varken bu adayı paraşütle İzmir birinci bölgeye yerleştirmek akıl dışıydı. Kılıçdaroğlu, Babala TV'de bu konuda sorulan soruyu yanıtlamakta epeyce zorlandı. Yine bazı illerde dört veya beş kez milletvekilliği yapan adayları listeyi koymayı anlamak mümkün değil. Ankara-Çankaya, laik duyarlılığın çok yoğun yaşandığı bir yerde Sadullah Ergin'i listede yer vermek akıl tutulmasıydı. Memleketi Hatay'dan listeyi girseydi olmaz mıydı?. Listelerde toplumun duyarlılıklarının dikkate alınmadığı, bazı listelerde hatır ilişkilerinin öne çıktığı çok açıktı. CHP, bir tüzük değişikliği yaparak milletvekili seçimini kesinlikle örgütün yapacağı önseçimlere bırakmalıdır.
5)CHP, ittifakta olduğu sağ partilere neden 38 milletvekili verdiğini seçmenlerine açıklamalıdır. Toplam oyları yüzde üçü geçmeyen bu partilere neden 3'er milletvekilliği değil de 10 veya 15 milletvekili verilmesini demokrasi söylemi ile açıklamak mümkün değildir. Bu CHP seçmenine tıpış-tıpış oy vereceksiniz demenin bir başka türüdür. Unutulmamalıdır ki CHP seçmeni ülkenin en eğitimli, itiraz eden, sorgulayan kesimlerinden oluşmuştur.
NE YAPMALI
1)CHP toptan, büyük bir değişime hazırlanmalıdır. Örgüt yapısı, parti tüzüğü, programı yenilenmelidir. Göstermelik myk değişimiyle bunun gerçekleşmesi mümkün değildir.
2) CHP, kapalı, kabuk bağlamış örgüt yapısı nedeniyle yeni insanlara açık bir parti değildir. Demokratik kitle örgütleriyle, sendikalarla de organik ilişkileri sınırlıdır. Bu nedenle nitelikli, birikimli yurttaşlarımızla CHP buluşamamaktadır. Eğitim-Sen, Eğitim-İş'ten ve eğitimle ilgili diğer demokratik kuruluşlardan bu seçimlerde yetkin arkadaşların TBMM'ne girmesi sağlanabilirdi. Zira partinin eğitim konusundaki insan eksikliğini yakından bilenlerdenim. CHP, demokratik kitle örgütleriyle yakın ilişkiler üretmeyi hedeflemeli ve gündemini almalıdır. Parti bünyesindeki Eğitim, Bilim, Kültür Platformu da ARGE gibi çalışması gerekirken genel başkanın arka bahçesi işlevini görmektedir. Bu durum mutlaka düzeltilmelidir.
3)CHP'de il başkanı ve belediye başkanı ilişkileri bağımlı ilişkilere dönüşmüştür. Bazı yerlerde belediye başkanları sahip oldukları olanaklar nedeniyle il başkanı görevini de yürütmektedir. Bu durum çoğu yerde hayata olumsuz yansımaktadır. Bu ilişkinin sınırları çok net çözümlenmelidir.
4)CHP, sol partilerle de sağlıklı ilişkiler üretmeli Cumhuriyet ve emek kazanımlarının korunması ve geliştirilmesini hep gündeminde tutmalıdır. CHP, kişilerin değil ilkelerin partisi olmaya yönlenmelidir.
5)CHP, tüm bu anlayışlarla genel başkan değişimini sağlıklı tartışmalarla ve toplumun beklentisini göz önüne alarak gerçekleştirmelidir.
CHP'nin Mustafa Kemal'e, İsmet İnönü'ye, Mustafa Necati'ye, Hasan-Ali Yücel'e, İsmail Hakkı Tonguç'a , Nazım Hikmet'e, Yaşar Kemal'e, Sabahattin Ali'ye Ruhi Su'ya ve kaybettiğimiz tüm aydınların emeklerini korumak ve geleceğe taşımak adına tarihsel sorumluluğu vardır. Bu görevi asla unutmamalıdır ve heyecan yaratacak yeni bir yapılanmayı mutlaka gerçekleştirmelidir.