5 EKİM DÜNYA ÖĞRETMENLER GÜNÜNDE ÖĞRETMENİ VE EĞİTİMİ KONUŞMAK
"Umut yoktur/ Kimse yoktur umut etmemeyi önleyecek/ Çünkü umut kaçınılmaz gelecektir/ Bütün gümbürtüsüyle/ Umut kaçınılmaz gerçektir çünkü/ Biri Asya'da biterken sözgelişi, Şili'de öbürkü başlar" Turgut UYAR
5 Ekim 2020 Pazartesi günü arkadaşımız Doç.Dr. Ahmet Yıldız ile beraber Selçuk Belediyesinin düzenlediği "Türkiye'de Öğretmenlik Mesleğinin Dönüşümü ve Eğitim Sorunsalı" paneli için davetliydik. Efes Selçuk Belediyesi Amfi Tiyatro'da yapılması planlanan panel pandemi koşulları nedeniyle son anda kaymakamlık tarafından iptal edilince belediye meclis salonunda facebook ve youtube'tan yayınlanacak şekilde canlı yayına dönüştürüldü. Ülkenin en önemli sorunu olan eğitim ve öğretmen sorunsalı Selçuk Efes Belediye Başkanı Sayın Filiz Ceritoğlu Sengel'in de panele katılımıyla canlı bir düşün atölyesine dönüştü.
5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü UNESCO'nun önerisiyle 1994 yılından beri kutlanıyor. UNESCO ayrıca evrensel dünya dağarcığına katkı yapmış devlet adamı, yazar, aydın ve bilim insanlarının 100. Doğum yıllarında seçilen kişinin adıyla anıyor. UNESCO 1981 yılını Dünya Mustafa Kemal Atatürk Yılı, 1997 yılını da Dünya Hasan-Ali Yücel yılı ilan ederek Cumhuriyetimizi ve Köy Enstitülerini onurla selamlamıştır. Öğretmen, eğitim süreçlerinin en önemli öznesidir. 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu öğretmenliği "Öğretmenlik, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir" ifadeleriyle tanımlıyor. İçinde yaşadığımız ülke koşullarında eğitim politikalarına yön verenler öğretmeni gerçekten özel bir ihtisas mesleği olarak bakıyorlar mı? Öğretmenliğin "kadrolu, sözleşmeli, ücretli" olarak tanımlanması, yaklaşık 600 bin atanamayan öğretmenin varlığı öğretmenlik mesleğine "ihtisas mesleği" olarak bakmayanların yarattığı sonuçlardır.
5 Ekim 2020 Dünya Öğretmenler gününde okullarımızda 18 milyon 241 bin 881 öğrenci ve 1 milyon 117 bin 686 öğretmenimiz var. Öğretmenlerin günümüzde en önemli sorunları nedir diye baktığımızda içine kapanan öğretmen kimliği ve içi boşaltılan bir meslek algısı karşımıza çıkıyor. Abbas Güçlü'nün köşesine taşıdığı (2 Ekim 2020-Milliyet) son öğretmen araştırmasına göre öğretmenlerin ancak yüzde 15'nin kesinlikle mutlu olduklarını ifade ettiklerini gösteriyor. Öğretmenliğin hak ettiği önemi görmüyor diyenlerin oranı yüzde 53. Mutlu olmayan öğretmenlerle sağlıklı bir eğitim yapılabilir mi? Öğretmenlerimizin verdiği diğer dönütleri nedir? Öğretmenler, mesleğin çok özel ve o denli zor olduğunun altını çizerek sabır, sevgi ve emekle yapılan bu mesleğin içinde bulunduğumuz ülke koşullarında yapılmasının zorlaştığının altını çiziyorlar. Öğretmenler verdikleri emeğe rağmen "öğretmen yatıyor" damgasının vurulmasından, maaşları üzerinden yapılan spekülasyonlar ve hak ettikleri değeri görmemekten rahatsız olduklarını ifade ediyorlar. Öğretmenler, sistemin kendilerini köle olarak gördüğünü, içi boşaltılmış bir meslek grubuna dönüştüklerini belirterek "Yanlış zamanda öğretmen olduk. Cumhuriyetin ilk yıllarında öğretmen olmak varmış!" diyerek Cumhuriyetin ilk yıllarını selamlıyorlar. Bazı öğretmenler, yüksek lisans yaptığını, hiçbir karşılığı olmadığı için pişman olduğunun altını çiziyor. Öğretmenler, maaşlarının yetersizliğini önemle belirterek işimiz öğrencilerimizle ilgilenmek iken bürokrasi içinde boğuluyoruz. Ayrıca filyasyon ekiplerinde görev almak hiç bizim işimiz değildir diyorlar. Ücretli, sözleşmeli öğretmenlik statülerinin öğretmenlik meslek onurunu yok ettiğinin altını çiziyorlar. Öğretmenlerin bir bölümü öğrencilerine öğretmenlik mesleğini tavsiye edemediklerinin işaret ederek yaşadıkları geçim derdi ve itibar kaybının altını çiziyorlar. Görülüyor ki Cumhuriyet Eğitim Devrimi kahramanları Mustafa Necati'nin, Hasan-Ali Yücel'in, İsmail Hakkı Tonguç'un hedefledikleri özgüvenli, toplumsal yararı öne çıkaran, demokrat, aydınlanmacı öğretmen kimliği büyük bir erozyona uğramış.
Bir başka araştırmaya bakalım. Uluslararası Öğretme ve Öğrenme Araştırması(TALİS-2018) araştırması 2008'den beri beş yılda bir yapılıyor. Türkiye bu araştırmaya 2008 yılında katılır, 2013 yılında katılmaz, 2018 yılında tekrar katılır. 825 okuldan 15 bin 498 öğretmen ve 815 yöneticinin katıldığı son araştırmanın gösterdiği en somut sonuç eğitim yönetimlerinde kadının adının olmamasıdır. Çalışan kadın öğretmen oranının yüzde ellinin üstünde olmasına rağmen 196 okul müdüründen yüzde 7.2'si kadın, OECD ülkelerinde kadın yönetici oranı yüzde 47.3. Türkiye'de İl milli eğitim müdürlerinin yalnızca yüzde 2.5'i, müdür yardımcılarında bu oran ise yüzde 5.4'tür. Türkiye bu rakamlarla kadın okul yöneticisi sıralamasında 41 OECD ülke arasında 37. Sırada. Toplumdaki kadına bakış bakanlık kadrolarına böyle yansıyordu.
Türkiye, niteliğini kaybeden, nitelikli öğretmen yetiştiremeyen, adaletsizlikler ve eşitsizlikler üreten, liyakatı ve eğitim hakkını dışlayan ve evrensel laik-bilimsel eğitimin örselendiği eğitim süreçleri yaşıyor. Son yedi aydır da eğitim süreçleri, salgın ve eğitim politikalarına yön verenlerin süreci kötü yönetmeleri nedeniyle iyice problemli bir yapıya evrildi. 5 Ekim Dünya Öğretmenler Gününde Sevgili Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel'in ifadesiyle Türkiye fabrika ayarlarına mutlaka geri dönmelidir. Türkiye bu kötü gidişe son verecek ülkemiz çocuklarına aydınlık bir pencere açacak okul öncesinden üniversiteye kapsayan bir eğitim reformunu gündemine almalıdır. Türkiye'nin geleceği özel okullarda değil nitelikli kamusal eğitimdedir. Ülkenin tüm çocuklarına nitelikli laik-bilimsel kamusal eğitim vermek temel anlayış olmalıdır. Nitelikli öğretmen yetiştirme adına 2014 yılında kapatılan Anadolu Öğretmen Liseleri tekrar açılmalıdır. Ezberci, kitlesel eğitim yapan eğitim fakülteleri, Köy Enstitüleri deneyiminden esinlenerek yeniden yapılandırılmalıdır. Bakanlığın karar alma süreçlerine öğretmen sendikaları ve eğitim örgütleri katılmalıdır. Köy Enstitüleri, eğitim tarihimizde nitelikli eğitimin ve nitelikli öğretmen yetiştirmenin özgün kurumlarıydı. Enstitülerde derslerin yüzde 50'si i kültür dersleri, yüzde 25'i teknik dersler, yüzde 25'i ziraat dersleriydi. Yani eğitimin yüzde ellisi uygulamalı eğitimdi. Çevre ve doğa duyarlılığı taşıyan, öğrencilerine demokratik kültür ve sanatla buluşturan, iş içinde, yaparak, yaşayarak, üreterek öğrenmeyi ve toplumsal faydayı öne çıkaran eğitim kurumlarıydı. Bu kazanımlar eğitim fakültelerinin yeniden yapılandırılmasında, diğer eğitim kurumlarında ve yerel yönetimlerdeki yeni arayışlarda temel alınmalıdır.
Selçuk'taki 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü panelinde arkadaşımız Doç. Dr. Ahmet Yıldız özellikle yetişkin eğitimi anlamında yerel yönetimlerin sosyal belediyecilik alanında neler yapması anlamında ufuk açıcı bir konuşma yaptı. Cumhuriyetin aydınlanmacı, ilerici öğretmen kimliğinin teknisyen öğretmen kimliğine dönüşümünü özetledi. Selçuk Belediye Başkanı Sayın Filiz Ceritoğlu Sengel panelde yapmayı tasarladıkları çarpıcı, umut veren projeler hakkında bilgi verdi. İlk kez bir yerel yönetim atanamayan öğretmenleri gündemini alarak bir proje tasarlıyor. Selçuk Belediyesi pandemi koşullarında eğitim hakkından yeterince yararlanamayan dezavantajlı gruplara eğitim desteğini ilçedeki atanmayan öğretmenler aracılığıyla vererek atanamayan öğretmenlere el uzatması 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü armağanıydı adeta. Sayın Ceritlioğlu ayrıca Selçuk'ta çocuklara ağaç, doğa, çevre ve üretim duyarlılığı kazandırma adına çocukları, kadınları, gençleri ve engellileri önceleyen "köy akademileri, toprak okulu" kurma amaçlı çalışmaları hakkında bilgi verdi. Ayrıca bu proje içinde tohum merkezi, tarım müzesi ve üretici pazarı çalışmalarını aktardı. Ceritlioğlu, heyecanla, Köy Enstitüleri kazanımlarından esinlenerek Selçuk'ta genç enerjik bir kadro ile umut veren projeleri hayata geçirmeye çalışıyor. Panel sonrası konuşmalar Pamucak sahilinde geç saatlere kadar ne yapmalı başlığıyla devam etti.
Kaçınılmaz gerçek olan umutla ve ülkemizin aydınlık geleceğine duyduğumuz güvenle tüm öğretmen dostlarımın 5 Ekim Dünya Öğretmenler Gününü kutluyorum.