AĞUSTOS GÜNLÜKLERİ.


Prof. Dr. Kemal Kocabaş

"Yarın farklıdır bugünden/Adı değişir hiç olmazsa/Kara bir suyu/Geçiyoruz şimdilerde/
Basarak yosunlu taşlara/Sen bugünden yarına/Birazcık umut sakla" Metin ALTIOK

 

                Ağustos,  yazdan sonbahara geçişin ilk adımlarının yaşandığı bir ay. Gündüzleri sıcak, akşamları daha serin, nemli ve  incirlerin pazarlarda görüldüğü bir dönem. Özdere'de yeşil mandalinaların tombullaşması ve aksamları da yayılan enfes Melisa kokularıyla doğadaki bu geçişi tanıklık ediyoruz. Bugün 14 Ağustos Pazar. Sabah  saat 6.24 sularında 5.00 şiddetinde ürkütücü bir depremle uyandık. Ardından da artçı sallantılar. Herkes dışardaydı, endişeli yüz ifadeleriyle  zorunlu sabah yürüyüşleri yapıyorlardı. Özdere'deki tek fırınının önünde sabahın erken saatlerinde  deprem nedeniyle uzun ekmek, simit, boyoz kuyrukları vardı.  

                Bu koşullarda gazete yazım için balkonda bilgisayarın karşısındaydım. 2003 yılından beri her hafta farklı yerel gazetelerde  ülke gündemi, eğitim ve kültür dünyasındaki gelişmelere dair köşe yazıları yazma gayretindeyim.  Son 20  gündür memleketim Muğla dolaylarındaydım. İsmin i- ve e-halini  karıştıran,   "bizimoğlan, bizimgız, gocaev, gari"  gibi yerel ağızla  donatılmış o güzelim "Molalıca" diliyle, keşkekle, yerel tatlarla  hemhal oldum. Yemek yediğimiz mekanlarda  da "Sürmeli" zeybeğini   zevkle dinleyerek kabarık gelen restoran faturalarını müzikle dengelemeye çalıştık.  Eş, dost ve akrabalarla "neler oluyor"  söyleşileri yaptık. Konuşmalar daha çok ekonomik kriz, hayat pahalılığı, kamudaki tırmanan liyakatsız-vasat atamalar, sinsice artan salgın vakaları   ve ülkenin geleceği üzerinde yoğunlaşıyordu. Notlarıma baktım en son köşe yazımı 25 Temmuz'da yazmışım. Epeyce ara verdiğimi fark ederek gözlemlerimi paylaşmayı  görev saydım.

                1972 yılında  Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık sınıfında Lise 3 öğrencisiydik. Haziran ayında üniversite sınavlarına girmiş ve köylerimize dönmüştük. Kısa bir süre sora soruların çalındığını öğrendiğimizde  tüm motivasyonumuz kaybolmuştu. Ağustos sonunda yeni bir sınava girerek üniversiteli olmuştuk. O sınavda soruları kimin çaldığını, suçluların cezalandırılıp cezalandırılmadığını hiç öğrenememiştik. Son 60 yılın özeti; her dönemde korunup, kollanan birileri ve bir türlü demokratik hukuk devleti olamayan bir Türkiye gerçeği  vardı karşımızda. Ağustos ayının en önemli olaylarından biri KPSS sınavlarında soruların çalınması, ÖSYM başkanının görevden alınışı ve yerine İsmailağa Cemaatından  bir akademisyenin(!) atanması oldu.  ÖSYM artık bu cemaata teslim. Tarikat ve cemaatlerin 17 Temmuz FETÖ darbesinin yarattığı tahribata rağmen siyasal iktidarın eğitim alanında ve diğer kamusal alanlarında onlarla  iş yapmaya devam etmesi tam bir akıl tutulması. Tüm boyutlarıyla rasyonel olmayan kamusal yönetim sorunu. Zira tüm tarikat ve cemaatler kamusal alanlara iktidar desteği ile yerleşerek iktidar ortağı olmak istedikleri çok açık. Önümüzdeki dönemlerde çözüm;  tarikat ve cemaatleri kamusal alan dışında tutmak ve onların mali olarak denetlenebilir olmalarını sağlamaktan geçmektedir.

                Üniversitelerdeki mezuniyet törenlerinin yasaklanma çabaları Ağustos ayının önemli gündem maddelerindendi. Hacettepe Üniversitesini birincilikle tamamlayan genç hekimin konuşmasını kesmeye çalışan dekanı izledikçe bir akademisyen olarak büyük hüzün yaşadım. Akademik kimliğin  ve onurunun yok edildiği görüntüleri izlerken dekan olmak, rektör olmak bu kadar mı önemli diye düşündüm. Bırakın bu ülkenin genç insanları düşüncelerini özgürce ifade etsin. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte üniversiteler de kendilerini bu sisteme taşıdılar. Her şeyi bilen rektörler, dekanlar ve üniversite senatolarında, yönetim kurullarında sadece parmak kaldırarak rektör görüşlerinin onaylandığı sanal kurullara dönüştü. Üniversitelerdeki demokratik kültür bu dönemlerde tamamen yok edildi.  Benzer mezuniyet töreni skandalı Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ'de yaşandı. Ülkemizin yüz akı bu iki üniversite   adeta yok edilmek isteniyor, öğrencilerin mezuniyet törenlerine izin verilmiyordu. Özellikle Boğaziçi'nde siyasal iktidar, üniversitenin tüm geleneklerini aşarak rektör ataması, yeni fakülteler kurulması gibi akıl dışı adımlar atarak Boğaziçi'ni adeta vasat bir üniversiteye dönüştürmeyi hedefliyor. Üniversitelerde mezuniyet töreni öğrencilerin yaşama merhaba dedikleri onlar için çok değerli bir dönüşüm tarihini ifade eder. Ailelerin de katıldığı bu törenlere öğrenciler mezuniyet giysileriyle arkadaşlarıyla, hocalarıyla son kez beraber olurlar. İronik afişlerle üniversite yönetimine ve siyasal iktidara  eleştirilerini de yaparlar. Bundan doğal ne olabilir. Bu ülkede hepimiz farklı farklı düşünerek var olacağız. ODTÜ yönetimi sırf yönetimde kalabilmek, iktidara ters düşmemek adına mezuniyet törenini yasaklamaya çalıştılar. Ama ODTÜ geleneğine sahip çıkan öğrenciler büyük bir ciddiyetle ve her tür eleştirilerini pankartlara taşıyarak Devrim stadyumunda mezuniyet törenini gerçekleştirdiler.  Çözüm önümüzdeki dönemlerde üniversitelerin özgünlüğünü ve özerkliğini hayata geçirmektir. Evrensel kent olan üniversite, her tür erkten bağımsız, çok sesliliğin hayata geçtiği demokratik kurumlara bir an önce dönüştürülmelidir. 

                Ağustos ayında Ege'deki  ve diğer bölgelerdeki  yerel yönetimler, sanat ve kültür günleri, kitap fuarı  adıyla  etkinlikler düzenleyerek demokratik kültür ve sanatın yaygınlaşması anlamında çok değerli  çalışmalara imza atıyorlar. Okurlar, ulaşamadığı kitaplarla buluşuyor ve yapılan söyleşilerde yazarlarla beraber oluyorlar, sorular sorarak  düşüncelerini ortaklaştırıyor. Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneğindeki (YKKED)  arkadaşlarımız da Burhaniye ve Edremit'teki   kitap fuarlarına katılarak derneğin yayın organı Yeniden İmece dergisi ve yayımlanan 65 kitabı okurlarla buluşturmaya çabalıyorlar. Yerel yönetimlerde demokratik kültür ve sanata karşı bu olumlu yaklaşımın tersine bazı yerlerde kaymakamlar ve  valilerin sanat etkinliklerine iptal etmeleri, bazı sanatçıların sahne almalarına yasak getirmeleri Ağustos ayında en çok konuşulan konu oldu. Son olarak 7. Zeytinli   Rock Festivalinin kaymakamlık tarafından "kamu düzeni"  vb. gibi içi boş savlarla iptal edilmesini anlamak mümkün değil.  Soru şu "Müzikten neden korkulur?"  Burhaniye Kaymakamı bu sorunun yanıtını verebilecek mi? Zannetmiyorum.  Müzik, söz ve notaların dansıyla, duyguların, düşüncelerin ifade edildiği, insan yaratıcılığının en zarif evrensel anlatımıdır. Bazı tarikat ve cemaatler etkisiyle  çağ dışı bir anlayışla sanatın ve sanatçıların  yasaklanmasını   özgürlük karşıtı bir tutum olarak bakıyorum ve kınıyorum. Demokratik hiçbir ülkede bu tür yasaklamalar olmaz.

                Parasız yatılı okuduğum 1960'lı yıllardan beri  daha özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik bir toplum düşümüz vardı. Hep bu düşle yaşadık, çabaladık durduk.  Emekliye ayrılma dönemine çok az zaman kala bu düşümüzün çok gerisinde  kalmanın hayal kırıklığını da yaşıyoruz. Ama tüm bu olumsuzluklara karşın umutlarımız hep var, Metin Altıok'un dizelerinde olduğu gibi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI