ARAMIZDAN AYRILIŞININ 10. YILDÖNÜMÜNDE TALİP APAYDIN


            Aramızdan ayrılışının 10. Yıldönümünde Köy Enstitülü, öğretmen, şair, yazar, TÖS kurucusu Talip Apaydın'ı anmak üzere 27 Eylül 2024 tarihinde  arkadaşlarımız Su Öge Apaydın ve Alper Akçam ile birlikte Beylikdüzü'ndeydik.  Fatih Sultan Mehmet Kültür ve Sanat Merkezinde açılan Talip Apaydın Kitaplığını hep beraber ziyaret ettikten sonra  panele geçildi.  Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık da açılışta yaptığı konuşmada  Köy Enstitülerinin önemini işaret ederek Beylikdüzü'nde yapmaya planladıkları Kent Enstitüsü çalışmalarını anlattı.  Panelde Sevgili Su, babası Talip Apaydın'ı farklı yönleriyle anlatırken, Alper Akçam ise Talip Apaydın'ın edebiyatçı kimliğini vurgulayan  bir konuşma yaptı. Ben de Köy Enstitüleri ve YKKED imecesi sürecindeki izlenimlerle Talip Apaydın'ı anlatmaya çalıştım.

             Talip Apaydın, 1926  Polatlı'nın Ömerler köyü doğumlu,  Cumhuriyetin aydınlanma felsefesinin  kanatlandırdığı yoksul, öksüz bir halk çocuğudur.  Önce Çifteler Köy Enstitüsü ve sonra 1946 yılında Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünü tamamlar. Talip Apaydın mezun olduktan sonra, Kars Cilavuz Köy Enstitüsüne öğretmen olarak atanır. Buradan sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü'nde eğitimini sonlandırır. 1949'da Tokat bölgesi gezici başöğretmenliğine atandı.  Sonraki yıllarda Turhal Ortaokulunda  ve  Amasya Kız Öğretmen Okulunun kuruluşunda, eşi Halise Apaydın'la birlikte yer alır.  Amasya Öğretmen okulu öğrencileri sınıfa mandolinle giren, elinde penası hiç eksik olmayan, onlarla çok sesli koralar  hazırlayan öğretmenlerini çok sevmiştir. 28 Eylül 2014 yılında 88 yaşında aramızdan ayrıldığında 17 roman, 14 öykü kitabı, 2 şiir,  3 anı, 4 deneme ve 4 tiyatro oyunu bırakarak aramızdan ayrılmıştır.  Talip Apaydın:  "Bizi İnsan eden, yetiştiren Köy Enstitüleridir. Hasan-Ali Yücel'dir, İsmail Hakkı Tonguç'tur" diyerek kendisinin var eden temel dinamiğin altını önemle çizer.

TALİP APAYDIN İLE KESİŞEN HAYATLARIMIZ

            Bizim kuşaklar Köy Enstitülü yazarların, Yaşar Kemal, Orhan Kemal'in kitapları ve klasiklerle kendimiz var ettik.  Ortaklar İlköğretmen Okulunun ilk yıllarında da Köy Enstitülü babamın kitaplığındaki "Sarı Traktör" adlı romanıyla Talip Apaydın ile tanışmıştım. Sarı Traktör'ün yazarı ile ilk kez Dokuz Eylül Üniversitesi ve İzmir Üniversiteleri Öğretim Elemanları Derneğinin 1997 yılında İzmir'de düzenlediği "Hasan Ali Yücel Sempozyumu"nda yan yana geldik ve tanışmıştık. Daha sonra 2001 yılından 2014 yılına kadar Talip Apaydın, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) imecesinde onurla yer aldı. Pek çok panelde ve sempozyumda  beraberdik.  İmece dergisinin devamı olarak Yeniden İmece'de yazılar yazdı. Editörlüğünü yaptığım Yeniden İmece'ye  her yazı gönderdiğinde "Kemal Bey kardeşim" diyerek küçük notlar düşerdi. Talip Apaydın'ın "Yeniden İmece" dergisindeki yazılarında ülkenin kötü gidişine itiraz, hep haykırış, uyarı ve emeklerin boşa çıkmasından duyduğu rahatsızlık vardı. Yazılarında ülkenin aydınlık insanlarını imeceye çağırır, eğitimin dönüştürücü niteliğine yönelik vurgu ve Köy Enstitüleri gibi nitelikli, bilimsel ve üretici bir eğitim sistemi özlemi vardı. 24 Kasım  2009 tarihinde İzmir'de düzenlen bir törenle YKKED- Mustafa Necati Öğretmenlik Onur Ödülünü Talip Apaydın'a vermiştik. Ödül gerekçesi " Bizlere her zaman ilettiğiniz mesaj: insanlarımızın bir ağaç gibi özgür ve bir orman gibi kardeşcesine, yoksulluk ve cehalettin kurtulmuş insanca onurlu bir yaşam kurma düşüncesidir. Size YKKED 2009 Mustafa Necati Öğretmenlik Onur Ödülü vermekten büyük bir kıvanç duyuyor, sağlıklı, üretken nice yıllar diliyoruz." ifadeleriyle bitiyordu.  Talip Apaydın için dostlarının yazılarından oluşan, editörlüğünü yaptığım  Armağan kitabı ödül törenine yetiştirmiştik.

 

TALİP APAYDIN VE ÇİFTELER KÖY ENSTİTÜSÜ

            Çifteler Köy Enstitüsü müdürü Rauf İnan Çifteler'e kabul edilen öğrencilere "Sevgili Oğlum" diyerek davet mektupları yazmıştı. Bu mektupta "Enstitümüze talebe olarak seçildin. Sana müjdeler ve kutlarım. Enstitümüzde hem okumanı, tahsilini ilerletecek, hem de ileri usüllerde ziraat öğreneceksin. Bağcılıkta, sebzecilikte, arıcılıkta, tavukçulukta, hayvan bakımında, makine ile ekim, biçim ve harman yapmasında, zahire hazırlamada çalışıp iyice yetişeceksin. Ayrıca bir de sanat elde edeceksin. Dokumacılık, dikiş makinesi kullanmayı, halı dokumacılığını, bisiklet ve motosiklet binmeyi, mandolin çalmayı da öğrenebileceksin. Burada çok çalışma ve iyi yetişmen için her şey var. Senden yalnız çalışmak"  ifadeleri vardı. Enstitü müdürü öğrencilere "Canlandırılacak Köy" hedefi için enstitünün  hangi becerileri onlara kazandıracağını işaret  ediyordu.

                                              

            Talip Apaydın, 10 Kasım 1938 günü Çifteler Köy Enstitüsü öğrencisi olur. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrıldığı gün okul önünde yapılan toplantıda müdür Rauf İnan'ın "Atatürk'ün kendisinden ayrıldık, ama yolundan ayrılmayacağız. Onun bize emanet ettiği Türkiye'yi koruyacağız, yükselteceğiz. Şimdi okulun açılış hazırlıkları içindeyiz. Bunları tamamlamadan derslere başlamayacağız. Kiminiz su deposuna, kiminiz boya badana işlerine, kiminiz bahçe düzenine, kiminiz öbür işlere yardım edeceksiniz. Bu memleketi çalışkan insanlar yükseltecek, göreyim sizi" sözleriyle sarsılır, yeni bir okul ve ülkede yeni bir dönem  vardır karşısında. Öğrenci olduğu gün izlenimlerini: "Enstitüye girdiğim gün hastaydım, sıtmalıydım, hem çok yoksul, hem üstüm başım perişan hem de saçlarım uzamış, denileni anlamayacak kadar cahil bir köy çocuğuydum, diğer arkadaşlarım gibi. Bizleri topladılar ve yeni bir eğitim anlayışı, eğitim çabası içinde bizleri yetişirdiler." sözleriyle anlatır.  Apaydın'ın aydınlık bir yürüyüşü ve büyük bir değişim-dönüşüm süreci başlamıştır. Çiftelerde ilk gün iç çamaşırları, kalın ketenden pantolon, gömlek, birer çift de asker potini, iplik çorap verirler. İlk kez banyoya gider. Sonra uzun masalarda onar onar oturma düzenli masalardan oluşan yemekhaneyle, yat saatinde yatakhanede altlı üstlü demir karyolalarla tanışır. O geceyi, "Tertemizdi her yer. Beyaz nevresimlere tüylü battaniyeler sokulmuştu. Çarşaflar yeniydi. Bize de yer gösterdiler. Soyunup girdim yatağa. Ömrümde ilk olarak böyle yaylı bir karyolada, yeni çarşaflar içinde yatıyordum. İçimden uzun bir oohh demek geldi. Dünyanın en derin uykularından birini uyudum" diyerek aktarır. Daha sonraki yıllarda Talip Apaydın Çifteler sürecini "Hakkı Tonguç, biz halk çocukları üstünde yeni bir öğretmen tipi deniyordu. İşi sınıfın kapısında başlayıp penceresinde biten, topluma arkası dönük maaş alma makinası öğretmenler olmayacaktık biz" ifadelerini kullanır. Benzer değerlendirmeyi Cavit Orhan Tütengil, benzer şekilde  Köy Enstitülerini köyün sınıfına değil köye öğretmen yetiştirmeyi hedeflediğinin altını çizer.

 

TALİP APAYDIN VE  RUHİ SU

            Talip Apaydın Ruhi Su ile çifteler'de ve Hasanoğlan Yüksek köy Enstitüsünde öğrenci olarak tanışır. İlerleyen yıllarda ise Ören'de komşusu ve arkadaşı olur. İlk tanışmayı: "1940'lı yıllarda İsmail Hakkı Tonguç, müzik öğretmeni arıyor, çırpınıyor ama bulamıyor. Ruhi Su'yu çağırmış ve ona 'Ruhi, Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde müzik öğretmenine ihtiyaç var. Gider misin?' diye soruyor. O da kabul ediyor. Çifteler'de  Nisan ayı sonlarına doğru, bir cumartesi günü eğlencesinde öğretmen, 'yüksek kısmın şan öğretmeni Ruhi Su aramızda, bize türküler söyleyecek' dedi. Ortaya bir sandalye koydular. Siyah saçlı bir adam geldi, oturdu. Sazının tellerine şöyle bir dokundu. Bir türküye başladı. Aman Allah'ım öylesine bir ses ki nereden geliyor diye gökyüzüne baktığımı hatırlıyorum. Sanki gökyüzünden geliyormuş gibi müthiş bir ses. Çok şaşırdığımı hatırlıyorum. Daha sonra öğrendik ki, Ruhi Su batı tekniğiyle yüksek düzeyde ses eğitimi almış bir sanatçı. Ruhi Su bize çok şey öğretti. Ruhi Su'dan önce, aydınlarımız türkülerimizi küçümserlerdi. Türküler, Ruhi Su'nun çalışmalarıyla birlikte ciddiye alınmaya başladı. Halk müziği, ancak Ruhi Su'nun çalışmalarından sonra, önem kazandı." İfadeleriyle anlatır. Başta İsmail Hakkı Tonguç, Köy Enstitüleri'ni kurup yönetenler, insan kişiliğinin oluşmasında, insanoğlunun gelişmesinde sanatın önemini iyi kavramış eğitimcilerdi.

TALİP APAYDIN'IN HASANOĞLAN YÜKSEK KÖY ENSTİTÜSÜ BİTİRME TEZİNİ

            Talip Apaydın'ın Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünde Güzel Sanatlar Bölümü öğrencisidir. Zuckmayer, Ruhi Su, Faik Cansever, Aydın Gün, Şükrü Arseven, Mahir Canova, Ulvi Uraz, Malik Aksel bölümün öğretmenleridir. Bitirme tezini bir arkadaşını önerisiyle Kütahya türküleri üzerine hazırlamaya karar verir ve bir biçimde izin alarak tamamladığı tezini: " Kütahya'ya gitmiş, 20 gün boyunca köylerine dolaşıp 20'ye yakın türkü derlemiştim. Kütahya halk türkülerinin özelliklerini ritm, melodi, ses hattı, prozedi, tonalite ve anlatım gücü bakımından inceliyordum. Bunun için Ankara'da çeşitli müzisyenlere başvurdum. Onların fikirlerini aldım. Kendi fikir  ve görüşlerimi kattım. Notalarla birlikte seksen sayfaya yakın küçük bir kitapçık çıktı. Özenerek kapağını hazırladım ve sınav gününü beklemeye başladım. Alibey türküsü, Gelin Havası, Tren gelir birazdan türkülerini  Muzaffer Sarısözen'e verdim. Birkaç tanesini zaman zaman radyoda söyletti. Bir kısmını arkadaşlar armonize ettiler. Öbür enstitülere yayıldı" ifadeleriyle anlatır.

TONGUÇ'A GÖREV VE AYDIN SORUMLULUĞU

            Talip Apaydın, "Karanlığın Kuvveti-Köy Enstitüsü Yılları " kitaplarında çocukluğundan başlayarak enstitülü yılları kimi zaman sevinçli, kimi zaman hüzünlü ve kimi zaman coşkulu anılarla ve olaylarla anlatır. Bu kitabı yazarak Tonguç'a karşı sorumluluğunu: "Bu kitabı, Tonguç Baba'nın saygıdeğer hatırasına sunuyorum. Son görüşmemizde enstitüye nasıl girdiniz, nasıl kurdunuz, bu duruma nasıl geldiniz, biriniz bunu anlatın demişti. Geç de olsa ben bu görevi yerine getiriyorum" diyerek aktarır. Enstitüdeki eğitim ortamı toplumsallaşma ve özgürleşme süreçleri üretir, demokratik kültür ve sanat ortamı da onun yazma yetisinin ortaya çıkmasını sağlar. Yoksul geçen çocukluk yaşamı ve orta çağı yaşayan köylerin durumu onun yazma eyleminin konusu olur. Talip Apaydın, duyduğu toplumsal sorumluluğu; "Ben köyden geldiğim, ilk algılarımı oradan aldığım için, öykülerimde, romanlarımda köy gerçeklerini yazdım uzun süre. Kentlerde de görev aldım sonradan. Orada da aydınların öykülerini, romanlarını yazdım. Yazdıklarım yalnız köyle ilgili değil. İlk algılar çok önemli tabii. Orayı unutamıyorum. Kentlerdeki insanlar da mutlu değil. Türkiye insanı, kadın-erkek, köylü-kentli, bir sürü sorunla mücadele etmektedir. Onların içinden gelmiş bir yazar olarak, onları görmemek, yazmamak mümkün değil" sözleriyle açıklar.

DOSTLARI TALİP APAYDIN'I ANLATIYOR

            Çifteler ve Hasanoğlan'da çok yakın arkadaşı olan Mustafa Aydoğan Talip Apaydın'ı "Talip Apaydın, ıssız bir köyden alınmış, yüksek öğrenim gösterilmiş, yetenekli köy çocuklarından biri.Köy Enstitüleri olmasaydı bu yetenek ulusuna hizmet eden birey olmayacaktı, yaşlı ortakçı babasının yeni kuşak ortakçılarından biri olacaktı. Bunun bilincinde olarak ortakçının oğlu ortakçı olmasın düşüncesini  bütün yaşamı  boyunca savundu" ifadeleriyle Apaydın'ı selamlar. Avukatı, arkadaşı Halit Çelenk ise Apaydın'ı "Her insan doğumundan yaşamının sonuna dek düşünceleriyle ve eylemleriyle kendi heykelini yapar". Değerli dostum Talip Apaydın da yaşamı boyunca taşıdığı düşünceler, yapıtları ve eylemleriyle kendi heykelini kendisi yapmıştır. Yonttuğu bu heykel ile ne kadar övünse yeridir" ifadelerini kullanır.  Muzaffer İlhan Erdost 24 Kasım 2009'daki ödül töreninde  "Karanlık Yolların Aydınlık Yolcusu" başlıklı konuşmasında Köy Enstitüleri sürecini "devrimci demokratikleşme" olarak tanımlayarak "Talip Apaydın, ortakçı, yani yarı serf bir babanın varisi olarak geleceğin yarı serfi olacakken, Cumhuriyet'in özgür bireyi olarak enstitülü urbasını giydiği zaman sınıfsal bir değişimden, devrimci bir dönüşümden geçiyordu."  Erdost, Köy Enstitülülerinden yetişenlerin, geleneksel ve bürokratik kara kuşatmaya göğüs gererek, köylere götürdükleri ışık, zihinsel-bedensel-üretimsel eğitimle bütünleşen bir eğitim ışığı olduğu kadar, köylülüğü, geleneksel bağımlılıktan kurtaracak demokratikleşmenin ışığı oldu diyerek enstitülü öğretmenlerin emeğinin altını çizer.

 

TALİP APAYDIN'IN EĞİTİM; KÜLTÜR VE DÜŞÜN DÜNYAMIZA KATKILARI

            Köy Enstitülü arkadaşlarıyla birlikte  Köy Enstitülü Yazarlar Kuşağı yaratmaları, eserleriyle öğretmen adaylarını ve genç öğretmenleri etkilemesi, köy gerçeğini, köylerdeki orta çağ yaşamını  aktarması, edebiyat alanını genişletmesi, üretken kişiliği ile yazın dünyasına örnek olması, eğitim tarihine yaptığı tanıklıklar, Köy Enstitüleri ve laik demokratik bilimsel eğitiminin önemini yönelik  anlatıları,  özellikle Amasya Öğretmen okulundaki çalışmalarla müzik eğitimine, halk kültürüne  katkıları ve demokratik öğretmen hareketine katkıları  olarak sıralayabiliriz.

SON OLARAK

            Apaydın Öğretmen enstitü eğitimi için: "Kendimi kurtarmak için gittim. Ama beş yıllık enstitü eğitimi  beni,  kendimi kurtarmak yetmez  halkımızı da kurtarmalıyız düşüncesini oluşturdu. Öyle bir kültür  ve yetenek kazandırdı" ifadeleriyle anlatır. Enstitü eğitimi ile günümüzdeki eğitim sistemi arasındaki çağ farkı çok belirgin.  Talip Apaydın, onlarca kitap, yazı ve şiirle iyiden güzelden yana duruşuyla yüreklerimizde hep yaşayacak. Apaydın Öğretmeni yazdığı yıllarda yargılandığı  "Eski Yapı" şiirindeki dizelerle selamlıyorum: "Derin vuruyoruz kazmayı /Kof sesler geliyor dipten /Çürümüş yıllardır /Değiştireceğiz bu yapıyı kökten /Biraz daha gayret / Sallanıyor her yeri / Kovuklarda böcekler çıyanlar / Bir telaş kıyamet / Yıkacağız başka çare yok /Yıkıp yeniden yapacağız /Temelden çatıya uygarca /Girip içine adam gibi yaşayacağız"

TEŞEKKÜR

            Bu etkinliğin gerçekleşmesini sağlayan Beylikdüzü  Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık, Beylikdüzü Belediyesi emekçilerine, YKKED Beylikdüzü şube başkanı Sayın Zihni Aydın ve yönetim kurulu üyelerine, YKKED-İstanbul şube başkanı  Cengiz Öksüz ve arkadaşlarına  teşekkürlerimizle

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI