Prof. Dr. Kemal Kocabaş
Tarih 17 Nisan 2022, Yer İstanbul Haliç Kongre Merkezi, kürsüde Yeni Kuşak Köy Enstitüler Derneği (YKKED) 2022 Aydınlanma Onur Ödülü Verdiği Dr. Erdal Atabek vardı. Atabek konuşmasında "Bu ödülü tüm aydınlanma savaşçıları adına alıyorum. Bugün hepimiz birer Köy Enstitülüyüz. Bu ödülü ayrıca her zaman saygıyla andığım Sayın Hasan Ali Yücel ve Sayın İsmail Hakkı Tonguç adına alıyorum. Bugün hepimiz birer Köy Enstitülüyüz. Hepimiz adına en büyük şükranımı da büyük önderim Mustafa Kemal Atatürk'e sunuyorum" derken salon ayakta Sayın Atabek'i alkışlıyordu. 31 Mayıs Cuma günü sosyal medya aracılığıyla Atabek'in vefat haberini aldığımızda bu konuşmayı sevgi ve saygıyla anımsadım. Aydınlanma Onur Ödülü için iki kez Kasım 2021'de konuşmuştuk. İstanbul'daki tören öncesi de koridorda söyleşip sohbet etmiştik. Eylül 2023'te telefonla Mustafa Gazalcı için hazırladığımız Armağan Kitap için yazı isteyip söyleşmiştik. Sesi çok yorgun geliyordu. Atabek, 1980 öncesi Türk Tabipler Birliği Başkanı olarak 1 Mayıs etkinliklerinde dimdik yürüyen, 12 Eylül sonrası Barış Derneği davasında Cuntaya karşı arkadaşlarıyla beraber onurlu bir direnişi sergileyen ve kitapları, Cumhuriyet Gazetesi'nde çağdaş, laik, demokratik bir Türkiye özlemiyle yazdığı yazılarla hep yaşayacak, onurla anılacaktır.
Hekim, yazar Erdal Atabek 10 Ocak 1930 tarihinde Adapazarı'nda anne ve babanın öğretmen olduğu bir aile ortamında dünyaya gelir. 1948 yılında Kabataş Lisesinden, 1955 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun olur. 1962 yılında iç hastalıkları uzmanı olan Atabek çeşitli sağlık kurumlarında çalışır. 1965 yılında Milliyet gazetesinde yazmaya başlar. 1974-75 yıllarında Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü, 1975 yılında Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarlığı ve uzun bir süre (1966-1984) Türk Tabipler Birliği Başkanı olarak görev yapar. 12 Eylül döneminde 1982-1986 yıllarında Barış Derneği davasında diğer üyelerle birlikte yargılanarak dört yıl içeride kalır, sonrasında da 1986 yılında İstanbul Tabip Odası Barış Ödülünü alır. Dergi ve gazetelerde yazdığı yazılarda, özellikle sosyal tıp ağırlıklı, aydınlanma, laiklik, Cumhuriyet Eğitim Devrimi, eleştirel düşünme ve ülke sorunlarına ilişkin görüşlerini yazılarında yer verir. Yazar Gülsüm Cengiz, Atabek ile ilgili "O yaşama inanmaktan, yaşam için mücadele etmekten vazgeçmedi. Cezaevi koşullarında bile. Orada bile yaşamın değerini, güzelliğini görmüştü. " değerlendirmesini yapar. Çok sayıda yayımlanmış kitabı bulunan Erdal Atabek Cumhuriyet gazetesinde insan ve aydınlanmayı temel alan yazılarıyla bir düşün insanı olarak hayatımıza zenginlik katmaya onurla sürdürüyor.
Erdal Atabek, yazılarında aydınlanma kültürünü; "aklın ve bilimin yaşamı yönetmesi" olarak değerlendirir. Atabek Cumhuriyet gazetesinde yazdığı bir 17 Nisan yazısında "17 Nisan, kuruluş tarihidir. 1940 yılı. Köy çocuklarını eğitip köye öğretmen yapma projesiydi. Eğitimde ilk yerli, ilk milli. Atatürk çok beğenmişti. İsmet İnönü heyecanla destekledi. Hasan Âli Yücel Milli Eğitim bakanıydı. İsmail Hakkı Tonguç eğitimci, uygulamanın babası. Köy çocukları, kızlı, erkekli öğreniyorlardı. Toprağı ekmeyi, biçmeyi. Hayvancılığı, arıcılığı, marangozluğu, demirciliği, yapı yapmayı, öğreniyorlardı. Tolstoy'u, klasikleri okuyordu. Klasik müzik dinliyorlardı. Âşık Veysel'den türkü söylemeyi. Geleceğin ışıkları parlıyordu. Güneşin ışıkları pırıl pırıl beyinleri aydınlatıyordu. Korktular. Toprak ağaları korktular. Bırakmadılar. Sömürücüler. Emek hırsızları. Özgürlük hırsızları. İnsanlık hırsızları. Bırakmadılar. Köy Enstitüleri kapatıldı. 1954 yılıydı" ifadeleriyle enstitü süreçlerini özetler. Çoğu yazısında yer verdiği Köy Enstitülerini "Köy Enstitüleri sadece bir sembol değildir, bir işlevdir. Toprağı işlerken kendini de işleyeceksin. Tohumu serperken kendini de geleceğe hazırlayacaksın. Ürünü toplarken kendini de göreceksin. Tahtaları birbirine eklerken kendi anlamını da düşüneceksin. Bir yapının temelini kazarken ülkenin çatısını da bileceksin. Bir yaşam, bir işlevdir. Yaşarken bileceksin ki, yaşamının bir anlamı olmalıdır. Yaşarken bileceksin ki, dünyaya bir değer katmalısın. İşte, enstitülü öğrenci, öğreniyorsun ki; ellerinle harç kararken dünyayı değiştiriyorsun. Sürdüğün her karış toprak ürün verirken, salladığın her çekiç bir çiviyi çakarken, okuduğun her satır aklına yerleşirken, dinlediğin her ezgi içine işlerken, yaşamına anlam kazandırıyorsun, dünyaya değer katıyorsun. Aldığını çoğaltıp veriyorsun. Bildiğini arttırıp paylaşıyorsun. Biz, hepimiz, Köy Enstitülü öğrencileriz. Böyle bildik. Böyle öğrendik. Böyle yaşıyoruz" diyerek selamlar. Köy Enstitülerinin kapatılmasını köy çocuklarının eğitilmesinin istenmemesi olarak yorumlayarak Köy çocukları eğitilip köylerde çalışırsa toprak ağaları ne yapardı. Köy eğitmenleri topraksız köylüyü uyandırırsa köylerin derebeyleri hükmünü nasıl geçirirdi? Sorgulamasını yapar. Köy Enstitülerinin kapatılması sürecine yol alınırken çok partili sisteme geçildiğini ve sonuçta toprak ağalarının oy depolarının sahipleri olduğunu yazılarında işler. Köy derebeyleri kendilerini seçtirdiği bu düzene demokrasi oldu diyerek o süreçleri yorumlar. Erdal Atabek, bir başka yazısında Köy Enstitülerinin niçin kapatıldığını sorgulayarak bu sistemde yetişen ve yetişecek olanların soru sorup, tartıştıklarını, farklı düşünmeleri desteklediklerini belirterek "Böyle yetişecek insanlar, toprak ağalarının, emek sömürücülerinin, iktidar yağmacılarının işine gelmedi" saptamasını yaparak enstitülerin enstitü karşıtı Demokrat Parti döneminde kapatıldığını yazar.
Erdal Atabek, bir kültür insanıdır. Evrensel kültürü, dogmaları kabul etmeyen, özgür insan aklına dayanan, özgür insan iradesine dayanan kararlarla yaşayan yeni bir toplum yapılanması olarak tanımlayarak "Bu yapıda her şey sorgulanır, her şey tartışılır, eğitim din temelli değil, bilim temellidir. Toplumda kuvvetler ayrımı vardır. Yasama, yargılama, yürütme ayrıdır ve birbirini denetler. İnsan özgürlükleri, yaşama hakkı, kendi düşüncelerini sözlü ve yazılı ifade hakkı kutsal sayılır. İnsan hakları devletin ve toplumun güvencesi altındadır" vurgusunu yapar. Türkiye'nin, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından 1923 yılında "evrensel kültür ilkeleri"ne göre kurulduğunu ifade eden Atabek "hukuk, eğitim, yasama, toplum yaşamının" temel yapıları bu ilkelere göre düzenlendiğini işaret eder. Cumhuriyetin köyden başlayan kalkınma hamleleri yaptığını, halkevleri ve halk odalarının halkın kültür ocakları olduğunu, bu sayede okuma yazma, kitaplar, tiyatro gibi kültür çalışmalarının yaygınlaştığı değerlendirmesini yapar. Atabek, yaşadığımız yıllarda bunların hiçbirisinin kalmadığını işaret ederek "Laiklik ne yazık ki dinsizlik sayılarak ağızlara bile alınamıyor. Oysa toplumları din ve mezhep kavgalarından kurtaracak can simididir laiklik" düşüncesini dile getirir. Atabek, salgın döneminde aşının bulunmasının önemini işaret ederek Covid-19 virüsünün insanlara bir ders verdiğini belirterek "Aşıyı bulan, geliştiren, uygulayan "laik bilimdir" değerlendirmesini yapar. Aşının tarihi boyunca dogmalarla, önyargılarla, dine dayandırılan boş inançlarla savaşmış, bu savaşlardan zaferle çıktığını, üfürükçüler, muskacılar, hurafeciler gene homurdanmışlarsa da toplumda karşılık bulamamışlardır diyerek "Laik bilimin bu zaferinin bütün alanlar için uyarıcı, öğretici olmasını" diler.
Erdal Atabek'in yazılarında "kültürel zeka" kavramını öne çıkararak meslek eğitiminin kültürel zekâyı geliştirmediği saptamasını yaparak kültürel zekanın, kültür eğitimiyle geliştiğini yazar. Köy Enstitüleri ve gelişmiş eğitim kurumlarının bunu başardığını işaret eder. Erdal Atabek, çağımızın eğitiminin temeli, eleştirel düşünceye dayandığını ifade ederek "Söyleneni eleştirme, değerlendirme, acaba öyle mi? diye düşünme.
Söylenen, bilinen, aktarılan her şeyi sorma, sorgulama, başka seçenekler olup olmadığını araştırma. Acaba öyle midir, değil midir? Ne zaman bulunmuştur? Nedenleri nelerdir? Süreç nasıl gelişmiştir? Sonuca nasıl varılmıştır? Koşullar başka olsaydı sonuç nasıl değişirdi?"
sorgulamasının önemine işaret eder. Eleştirel düşüncenin bu yöntemle soru sorup tartıştığını sonuçtan emin olsa da sormayı, tartışmayı sürdürme olarak tanımlayarak "Batı uygarlığı yüzyıllardır bu yolla gelişmiş, bu yolda çatışmış, bu yolla bilimsel bilgiyi sınamıştır" saptamasını yapar.
Erdal Atabek, yaşamının son aylarında bile ülke sorunlarını köşesine taşıdı. Siyasal iktidarın topluma dayattığı Müfredat değişikliği ile ilgili 29 Nisan'da köşesinde "Çünkü amaç, Türkçe yerine Osmanlıcayı getirmek. Çünkü amaç, "laik bilimsel eğitim" yerine "medrese" öğretisini getirmek. Çünkü amaç, "bilinçli insan" yerine "inançlı insan" yetiştirmek. Böylece; "soran-sorgulayan düşünen-tartışan insan" yerine, "sormayan-sorgulamayan-biat itaat eden insan" yetiştirilecektir" ifadeleriyle kaygılarını dile getirdi. 27 Kasım 2023 tarihli yazısında da "eğitim kimin derdi" olması gerektiğini "Yaşananlar hepimizin derdi olmalı, İşte 21 yıllık AKP iktidarının ülkeyi getirdiği yer burasıdır. Eğitim kimin derdi mi olmalı? Eğitim hepimizin derdi olmalı. Ülkenin nerelere sürüklendiği hepimizin derdi olmalı. "Hepimiz sorumluyuz" demeliyiz. "Ben sorumluyum " demeliyiz. O zaman ancak o zaman bu kötü gidişten kurtulabiliriz" ifadeleriyle sorunun ortak olmasına yönelik önerilerini dile getirdi.18 Nisan 2022 tarihli yazısında da laik eğitimin önemini "Aydınlanmanın örnek kurumları olan Köy Enstitüleri yeniden yolumuzun ışığı olacaktır. Laik eğitim, bu toplumun uygarlık yoludur. Laik eğitim, ayrım gözetmeden bütünleşmenin yoludur. Laik eğitim toplum barışının yoludur. Laik eğitim, çağdaş uygarlığın anahtarıdır. Biz, her şey gibi, bu yolumuzun ışığını da büyük önderimiz Atatürk'e borçluyuz. Görevimiz bu emanetin sahibi olarak Aydınlanma yolunda uygarlık savaşımını sürdürmektir .Ancak o zaman borcumuzu ödeyebiliriz..." köşesine taşıdı.
Erdal Atabek'in Cumhuriyet gazetesinde köşesini adeta bir okula dönüştürerek aydınlanma, insan olma kültürünü toplumla buluşturmuştur. Erdal Atabek ülkemizin yüz akı devrimci, yurtsever bir aydınıydı. Emeğine, anısına sevgi ve saygıyla.